Yazan: Turgut Koçak 21 Kasım 2014
Ne zaman küçük bir araştırma yapılsa ortaya AKP iktidarının akıl almaz Alicengiz oyunları ortaya çıkıyor. Meclisteki kafeteryalardan tutun da Milli Saraylara bağlı Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları ile Küçük Kasrı Saat Kulesi’ndeki kafeteryalara kadar hepsinin işletmesi ihalesiz, usulsüz AKP’lilere peşkeş çekilmiş. Meclisteki kafeteryayı AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun amcasının oğlu işletirken, diğerlerini ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın halasının oğlu, bir başkasını ise Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarı Albayrak’ın dünürü işletiyor.
Bugün Sözcü gazetesinin ilk sayfasına bir bakın. Ermenek/Güneyyurt kömür ocağında yaşamını yitiren bir madencinin babasının yırtık lastik ayakkabısı tam sayfada verilmiş. Daha sonra devletin bu yırtık ayakkabıyı başka bir lastik ayakkabı ile değiştirdiği görüntülenmiş. Ülkenin gerçek sahipleri yaşamın bütün yükünü sırtlarında taşır ve cehennem hayatı yaşarken siz bir de şu haramzadelerin hazıra konuş şekline bakın. Bir tarafta çifti 6-7 lira olan lastik ayakkabıyı bulamayanlar var, diğer tarafta da deveyi hamudu ile götürenler. Bunca vurgun talan, hırsızlık, rüşvet, ihale yolsuzlukları, kurye ile AKP’nin Mersin İl örgütüne sponsorluk yapan Reza Zarraf’ın gönderdiği 350 bin lira ve daha bilinmeyen neler neler varken ülkemizin emekçilerine görün neler reva görülüyor.
Ağlak Bülent Arınç bunları görüp ne demişti anımsadınız mı? “Allah verdikçe veriyor.” Gerçekten de Allah bir avuç haramzadeye verdikçe verirken her nasılsa milyonlarca emekçiyi bir türlü göremiyor. Bu durumu değerlendiren Bülent Arınç’ta ne arsızlığı, ne hırsızlığı, ne çalmayı, çırpmayı görmüyor, görmek istemiyor ve diyor ki yandaşları için “Allah verdikçe veriyor.”
İnsan olan küçücük bir araştırma ile nasıl vurgun vurulabildiğini görür ya, her ne hikmetse Bülent Arınç’ın gözleri bağlı olduğu için bir türlü bu alavereleri, dalavereleri göremiyor. Bir insanın nereli olması önemli değildir. Bakın şu Ahmet Davutoğlu’na nerelidir kendisi? Karamanlı değil mi? İnsan koskoca mavi gökyüzünün altında kendi hemşehrilerinin ne büyük yoksulluk içinde çile doldurduklarını göremez mi? Haydi, diyelim ki, yıllar olmuş oradan ayrılalı bu yüzden de herkesin kendileri gibi varsıllık içinde yüzdüğünü sanıyor, kaza olduğunda oraya gittiğinde de mi göremiyor bu büyük yoksulluğu ki, dönüp geldiği zaman ağzından çıkan her sözü unutmuş olarak oraya buraya laf yetiştirmeye çabalıyor?
Recep Tayyip Erdoğan’sa zaten bilmediğimiz biri değil. Sarayların, tantanaların, gösterişin, uçakların, milyarların, yeni yeni saltanat arabalarının sahibi olarak karşımızda duruyor. Şunun şurasında Cezayir’e gideli ne kadar zaman oldu ki, kalkıp yeniden Cezayir’e gitti? Hem bu muhteremin Cezayir’e gidişinden Türkiye ve Cezayir’in ne kazancı olacak bir bilen var mı? Kalkmış muhterem Cezayirlilere Cezayir’in bir semtinin İstanbul/Beyoğlu gibi olmasını istemiş. Malum Beyoğlu’nun taşı toprağı altın ya, sizin de taşı toprağı altın olan bir semtiniz olsun buyurmuş anlayacağınız. Bir türlü AKP’nin tepesine tünemişleri anlamak olası değil.
Bu ne vurgun, bu ne çalma çırpma hırsı ki, gözleri çevrelerindeki olup bitenleri göremiyor?
Çok değil, AKP’nin en tepelerindeki bayların çalma çırpma, rüşvet ve vurgunları kamuoyuna yansıyalı ne kadar oldu da bunlar bir türlü yenilerinin ortaya çıkmasından küçücük bir korku duymuyorlar. Savcıların görev yerleri değiştirildi, yargıçların elinden bakmaları gereken dosyalar alındı, yerine kendilerini kollayanlar atandı diye insan bu kadar arlanmaz utanmaz olmaz ya.
Yani sizin anlayacağınız değerli yurttaşlar, sizler bu haramzadelerin gözünde Ermenekli köylünün yırtık lastik ayakkabı kadar bile değerli değilsiniz. Bütün bunlara karşın yine de oylarınızı bu yolsuzlara veriyorsanız ne diyelim ki?
Her ile bir değil birkaç lastik ayakkabı fabrikası kurulsun olsun bitsin…