BU NASIL SABIR?

Yazan: Turgut Koçak 17 Ağustos 2011

Tam 30 yıldır yönetim erkinin palavralarını dinliyoruz. Türkiye savaşa girmiş değil, öyle bildik bir iç savaş da yaşamıyoruz. Ne ki 30 yılda ölenlerin sayısı 50 bini geçmiş. Yaşamlarını yitirenlerin etnik kimliği ne olursa olsun onların yakınlarının ocağına ateş düşüyor. Onların içi yanıyor, onların yaşamları kararıyor. Yaşanan her olayda bildik palavraları dinliyoruz. Kanları yerde kalmayacak, sabrımızın sonuna geldik, bıçak kemiğe dayandı, döktükleri kanda boğulacaklar falan filan. Öyle sanıyoruz ki, PKK’lı öldürüldüğünde de benzer tepkiyi onlar da veriyorlardır.

Dün, biri korucu 12 asker olmak üzere patlatılan mayın sonucu 13 insanımız yaşamını yitirdi. Yönetim erkinde değişen bir şey yok. Yine aynı “sert” açıklamalar, başsağlığı dilekleri, evlere bayrak asılması, babaların ‘vatan sağolsun’ sözleri. Sonra bir şey olmamış gibi olağan seyrinde giden bir yaşam. Ne kadar alışık şeyler değil mi sevgili yurttaşlar? Abdullah Gül çıkıyor terörle mücadele için Ramazan mamazan beklenmez diyor, Bay Tayyip çıkıyor sabrımızın sonuna geldik, bundan sonra yapacaklarımızı biz yaptıkça herkes görecek diye sert açıklamalarda bulunuyor. Kendini ehil ve akil sanan ne kadar devlet büyüğü varsa birbirlerinden kopya çekmişler gibi aynı şeyleri söyleyerek kamuoyunun “YETER” diye isyan etmemeleri için gazını almış oluyorlar.

Hiç kuşku yok ki, PKK de bu eylemlerinin sonucunda öldürdükleri sayı kadar kendilerini başarılı sayıyorlar. Bu durumun böyle sürgit devam etmesinin getirdikleri ve götürdükleri ile ilgili olarak da soldan aklı başında bir tartışma başlatılıp yapılan yanlışların üzerine gidilmeyip suskunluk sürdürülerek üstü kapatılıyor. Daha da önemlisi emek eksenli savaşımın öznesi konumuna gelemeyen, bu halleriyle de gelmeleri olanaksız olan bazı parti ve örgütler koşulsuz Kürt ulusal hareketinin kuyruğuna takılmanın ötesinde kitlelere verecek bir mesajları kalmıyor. Bu yüzden de bugüne kadar PKK’nin yürüttüğü politikalar dolaylı da olsa onaylanmış oluyor. Öyle eylemler var ki, konuşulduğu ve tartışıldığı zaman bu eylemlerin sahiplenilmesinin ne adına olursa olsun olanağı yok.

Bugün Ankara’da MGK toplanıyor. Basına yansıdığı kadarıyla gündeminde iki konu var. Birisi Suriye, öteki de son zamanlarda artan PKK eylemleri ve şehitler. Toplantının bir bölümüne Suriye Büyük elçimiz de katılacak, Suriye’de neler yaşanıyor Bay Tayyip ve askerlere bilgi verecekmiş. Bir kez MGK’nın Suriye ile ilgili toplanması ve ABD’nin Suriye’ye dayatmalarının konuşulmasının ne dayanağı var ne de ahlaki bir yanı. Öyle şişirme haberlerle kamuoyunun hazırlanıp arkasından da savaş tamtamları çalmaya da çaldırmaya da kimsenin hakkı olmasa gerektir. Hem Suriye’de yaşanan gerçeklerin ne olup olmadığını Büyükelçiden dinleyip ona göre tutum almanın da gereği yok. Bugün gerçekleri sıradan bir Türkiye vatandaşı bile gidip yerinde görebilir ve neler olup olmadığı ile ilgili bir görüş ortaya koyabilirken, Türkiye devleti neler olup olmadığı ile ilgili bilgi almak için Büyükelçinin görüşlerine başvurarak gerekçe oluşturmaya kalkışıyorsa sakatlığın daniskası burada yatıyor demektir. Sözü geçen Büyükelçi tıpkı Bay Tayyip gibi düşünüyorsa ki, büyük olasılıkla öyledir MGK doğru mu bilgilendirmiş olacaktır. Ya da MGK’nın asker üyeleri Suriye’de neler oluyor bilmemekte midirler?

Gerçekler ortadadır. İster AKP iktidarının tepesinde bulunanların, ister Türk ordusunun tepesinde bulunan komutanların MGK’da Suriye aleyhinde alacakları kararın meşruiyeti yoktur. Böyle bir kararı alanların meşruiyetinin olup olmayacağı tartışılır aslında.

İkinci konuya gelince; bu konuda alınacak kararlardan çok ABD emperyalistlerinin gerek siyasi iktidara, gerekse Türk ordusuna dayatmaları sonrasında meclisten teskere çıkmış olmasına karşın Kuzey Irak’a sınır ötesi bir hareket yapmasının önlenmiş olmasıdır. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde kışın ortasından Kuzey Irak’a yapılan sınır harekatı ABD’nin girişimleriyle durdurulmuştur. Bunu sineye çekenlerin ve hatta o zaman Ana muhalefet partisi CHP’nin başında bulunan Deniz Baykal’a geri çekilmeyi eleştirdiği için “hain” diyen Büyükanıt’ın sözlerinin unutulmuş olduğunu da kimse düşünmemelidir.

Sonuç olarak Türkiye’de sistem politikacılarının Kürt sorunundan kaynaklanan bu olayları asla önleme iradesi yoktur. ABD emperyalizminin işbirlikçileri boşu boşuna işbirlikçi olmamışlardır. Dünya alem biliyor ki, dünyanın her yerinde yaşanan terör olaylarının tek sorumlusu vardır o da ABD emperyalizmidir. Dolayısıyla gerçeklere kör bakanların ya da bilerek işbirlikçilik fiilini işleyenlerin yapacakları iş; değil sorun çözmek, sorunu daha da ağırlaştırmaktan ibarettir. Kürt sorununu açık açık konuşmayan, konu ile ilgili ne yapmak istedikleri belirsiz olanların yarattıkları yıkım sürgit devam etmektedir. Evlere ocaklara ateş düşmeye devam etmekte, yüreği yanan anaların sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. Bu görülmemiş bir zalimliktir, zalimlikten nemalananların sonu erinde gecinde gelecektir.

Söylüyoruz. Küresel sermayenin oyuncağı olmuş hiçbir siyasi irade ülkemizde yaşanan sorunu çözemez. Çünkü iradeleri ipotek altındadır.