Yazan: Turgut Koçak 20 Kasım 2022
Bilindiği gibi 7 Haziran 2015 seçimlerinde TBMM’de azınlığa düşen AKP iktidarı ne etti etti ne iktidarı paylaştı ne de elinden iktidarı bıraktı. Uzun oyalamaların arkasından erken seçim kararı alan Erdoğan, seçim tarihi olan 1 Kasım 2015 tarihine kadar bedeli ağır olan toplum mühendisliğine soyundu ve birçok terör olayı ile halkın bir yandın korkularının artmasını sağladı bir yandan da kendilerinin desteklerini arttırmak için yoğun bir çabaya girişti. Bu çabaların en ağırı hepinizin bildiği gibi Ankara Tren Garı önünde IŞİD’ın adeta geliyorum dercesine gerçekleştirdiği terör eylemi yaşandı ve 103 yurttaşımız yaşamını yitirirken 800’e yakın yurttaşımız ise yaralandı.
Bu olaylar sırasında iktidar çevresinden açıklanan sözlerin en tüyler ürpertici olanı ise “Terör olayları arttıkça oylarımız artıyor” açıklaması oldu. Sonrasında ise AKP oyların yüzde 49,5’ini alarak tek başına yeniden iktidar oldu.
Bu olayların elbette AKP’nin dışında etkisi yaşanırken AKP içinde de bazı operasyonlarla sonuçlanan etkileri oldu. R. T. Erdoğan “düşük profilli” başbakan aradığı için Davutoğlu koltuğundan edildi, gerçekten de daha düşük Profilli olduğu çok belli Binali Yıldırım Başbakanlık koltuğuna oturtuldu. Konu ile ilgili Davutoğlu, “bir konuşursam insan içine çıkamazlar” dediyse de bugüne kadar söylediği sözlerin arkasını getirmedi ve şimdilerde ise susacağını gösteren sözlerle konuyu kapatmak istedi.
Dünyanın bütün kapitalist ülkelerinde kapitalist sistem ağır bunalımlar yaşıyor. Bizim ülkemizde ise kapitalizm çok ağır bunalımlar yaşıyor. Çalma, çırpma yolsuzluklar, vurgunlar, ihale kayırmacalarıyla bunalımın da ötesine geçerek ağır enflasyon ve fiyat artışları nedeniyle geniş halk yığınları derin bir yoksulluk uçurumunun dibine itildi. İktidarın her aldığı tedbir ise aslında tedbir falan olmadığı zengini daha zengin, kayrılanı daha çok kayırmak gibi bir politika izlenmesi nedeniyle değil ekonomide düzelmek hemen her konuda geniş halk yığınları ağır bir yıkımla karşı karşıya kalırken ülkenin de neredeyse çarkı dönmez hale geldi. Eh durum bu olunca da AKP ve saray iktidarının halk katında desteği azaldıkça azaldı. Önümüzdeki seçimleri kazanması ise diyebiliriz ki mucizeye kaldı. Hele muhalefet olarak bir araya gelenler biraz yüreklilik gösterseler, biraz daha yığınları aydınlatıcı çalışma ve çabada bulunsalar iktidar langır diye çökecek çökmesine de muhalefette sürekli aynı şeyleri söyleyip durduğu hiçbir harekete geçmeyip “seçimleri bekleyin, aman sokağa çıkmayın” dediği için iktidar azar azar oy yitirse de beklenen çöküntü gelmedi.
Bütün bu yaşananlara karşın iktidar kendisi de biliyor ki bu koşullarda seçimleri kazanması çok zor. Bu yüzden halkın desteğini arttırmak için bir sürü Alicengiz oyunlarına bel bağlayıp harekete geçti. Millet ittifakını bölüp parçalamak için her numarayı çevirmek sarayın marifeti haline geldi. Son olarak İyi Parti’ye ve Meral Aşener’e bir çağrı yapılarak kendisi milli ve yerli güçlerin arasına çağrıldı. Ancak iktidar bu çağrısından İyi Parti’den tek tük yükselen sesler dışında işine gelir bir yanıt alamadı. Deyim yerindeyse bizim de birçok yanlarını eleştirdiğimiz millet ittifakının yine de bu seçimleri kazanacağı na dair kamuoyunda umutlar azalmadı aksine yükseldiği için AKP ve saray iktidarının yeni yeni yollar ve yöntemler uygulaması gerektiği düşüncesi ağırlık kazandı.
İstiklal’de yaşanan terör eylemi elbette Türkiye halkının gündeminin başına oturdu. Neredeyse her çevreden terörle ilgili ağır eleştiriler yapılarak kınanmakla kalınmadı. Bu tür terör eylemlerinin halk düşmanı bir eylem olduğu belki de ilk kez bu kadar yüksek sesle dile getirildi. Üstelik de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları ile başlayan sayısız çelişkili açıklamalar işin tuzu biberi oldu ve bu terör eylemi görüldü ki iktidar tarafından yeterince etkili olarak kullanılamayacak daha yüksek dozlu bir üst aşamaya adım atılması gerektiği yönünde terazinin kefesi iktidar çevrelerine göre öne çıktı.
İstiklal’de yaşanan eylemi PKK üstlenmediği gibi herhangi bir örgütün de üstlenmediğini görüyoruz. Bazı açıklamalar erkendi fakat daha sonra olaylar aydınlatıldıkça bu eylemin kimi işaret ettiği de hemen her grup arasında yaygınlık kazanmaya başladı. Gözaltına alınan sanıkların verdikleri ifadelere bakılırsa bu ifadelerde bu eylem PKK’dan çok ÖSO gibi İslami yapıları daha çok gündeme taşıdı. Ama varsın olsundu. İktidar ta başında olduğu gibi bazı ipuçlarına karşın bu eylemi PKK üzerine yıkmakla kalmadı içerde de bazı yapıları işaret ederek halkta yeni bir yanılgının önünü açıp onları kendi saflarında toparlama düşüncesi öne çıktı.
“Bir gece ansızın gelebiliriz” sözü uzun samandır söylenip durduğu için bu konu neredeyse dalgaya alınır hale geldiğinden son zamanlarda bazı şeylerin zamanlaması da yapılarak Suriye ve Irak’taki PKK hedeflerine dün gece hava operasyonu gerçekleştirildi. Bu operasyon sonrasında bazı rakamlar veriliyor olsa da biz her zaman tevatürlere değil, gerçeklere önem verdiğimiz için bu operasyonun yapılacağı ile ilgili ABD’nin bilgilendirilmesi söz konusuysa eğer vurulan yerlerde ağır kayıplar verildiği söyleniyor söylenmesine de bizim kaygımız bunların daha çok sivil hedefler olacağı yönündedir. Çünkü ABD’nin bilgisi varsa PKK’nın zaten bilgisinin olacağı kaçınılmazdır. Rusya için de benzer şeyler söylemek olasıdır.
Sonuç AKP ve saray iktidarı bu yeni hareketini sınırlı mı tutacaktır yoksa daha da arttırıp yoğunluklu bir savaş ortamına mı dönüştürecektir birkaç gün içinde hepimiz göreceğiz. Sınırlı da tutsa yoğunluklu hale de çevirse AKP ve saray iktidarının iktidarı yitirmemek için bölgede seçimlerden önce bir savaşı göze alarak oy devşireceği ve hatta seçimleri bile yaptırmayacağı çok yazıldı, çizildi, söylendi. Demek ki kimi yorumların hepten de altı boş değilmiş. AKP nasıl 7 Haziran 2015 tarihinde pek çok şeyi göze alıp Ankara’nın göbeğinde 103 insanımızın katline göz yummuştur ki bugün çok daha zor durumdadır bu yüzden de daha tehlikeli sonuçları olacak ve savaş ortamına evrilecek bir gidişi haydi haydi göze alacağı hiç mi hiç akıldan çıkarılmamalıdır…