BU BÖYLE GİTMEZSE…

Yazan: Turgut Koçak 16 Ağustos 2014

Recep Tayyip Erdoğan’ın icraatlarını görüp de bu böyle gitmez diyenlerin oranı %60’ı geçiyor. Bununla birlikte Erdoğan’ı yapılan Çankaya seçimlerinde de durdurmak mümkün olmadı. Recep Tayyip Erdoğan’sa eski stilinden küçücük bir değişikliğe gerek duymaksızın bütün hızıyla İslami faşizan uygulamalarına devam ediyor. Üstüne vazife ya da değil, hemen her şeye karışarak geniş halk yığınlarına karşı hoşnutsuzluğunu dışa vurarak havayı daha da bir sertleştirerek sonuç almaya çalışıyor. Son olarak Adli yılın açılış törenleri tartışılmaya başlandı. Haşmetmeap hazretleri hemen demeci patlattı. Neymiş efendim TBB Başkanı Metin Feyzioğlu açılış törenine katılırsaymış, kendisi katılmayacakmış. Bu demeç üzerine Yargıtay’da havalar değişti. Bize göre ortada kriz miriz yok ama sözümona ortaya çıkan kriz aşılmaya çalışılıyormuş. Metin Feyzioğlu’nun çağrılmamasından tutun da, konuşma hakkı verilmemesine ya da sınırlı bir süre verilmesine kadar her kafadan bir ses çıkıyor.

Dikkat edilirse Türkiye’deki yargıdan söz ediyoruz. Yürütmenin elinde, yargının ne hale getirildiği yaşadıklarımızla apaçık ortaya çıkıyor. Bu nedenle de yargının adaletli davranabileceği düşüncesi hemen herkesin kafasından silindiyse bu gerçeğin maddi temelleri de ortada. Recep Tayyip Erdoğan’ın yargıya uyguladığı sindirme hareketi sonrasında ortaya ucube bir şey çıktı. Yargı, AKP iktidarına yönelik bir durum ortaya çıktığında görevini layıkiyle yerine getiremez oldu ya, sıradan davalar bile aynı minval üzerinden görülür ve düşünülür oldu. Kendisini güvencede görmeyen yargı mensupları ne yasaları ne de vicdani kanaatlerini kullanamaz oldular. Aksine özellikle de iktidarı şu ya da bu şekilde ilgilendiren davalarda ne kanıtlar işe yaradı ne de sanıkların verdikleri ifadelerdeki çelişkili durumlar değerlendirildi. Doğrudan emir verilerek ve yargıçlar değiştirilerek ortadaki davalar sanki hiçbir şey yokmuş derekesine indirildi.

Ancak bütün bunlar Recep Tayyip Erdoğan için yetmezdi. Bu yüzden de kapağı bir an önce Çankaya’ya atıp 5 yıl süre ile Vatan hainliği hariç her türlü adli kovuşturmadan yakasını kurtarmak istedi, kurtardı da. Ne var ki, evdeki pazar çarşıya uymadı ve AKP içinde kazanlar kaynamaya başladı. Gruplar iktidar mücadelesine giriştiler. Bu nedenle telaşlanan Recep Tayyip Erdoğan, daha şimdiden partideki tartışmalar bu boyutta olursa yarın kimbilir ne olur diye düşünmeye başladı bile. Gerçi bunlar biat kültürü ile yetişmiş insanlar ama çıkarları neredeyse biat kültürü de o taraftan yana ağır basar ve Recep Tayyip Erdoğan bir çırpıda harcanıverir olur biter. Erdoğan bu kokuyu aldı. Baktı ki, kendisinin işaretinin dışında çatlak sesler bir hayli, hemen meclis tatil edile buyruğunu veriverdi. Süre içinde de kimi işaret ediyorsa onun AKP içinde ağırlık kazanmasını sağlamak için de kolları sıvadı. Eee tabi bunlar dini amaçları kendilerine ilke edinmişlerdi ama beşerdir şaşar hesabı bunları pek de serbest bırakmak olmazdı. Nitekim gevşeyen kimi vidalar sıkılmaya başladı ve de Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği Ahmet Davutoğlu’nun adı; AKP milletvekilleri nezdinde öne çıkmaya başladı bile.

Her neyse; görüldüğü gibi Recep Tayyip Erdoğan zaten farklı bir Cumhurbaşkanı olacağını da saklıyor değil. Bu ne anlama geliyor diye soruyorsanız, karşılığı gayet açık. Recep Tayyip Erdoğan diyor ki, hukuk mukuk bilmem, beni halk seçti, mademki seçti bende istediğim gibi ülkeyi yönetirim. Milli irade böyle tecelli ettiğine göre yapılacak başka bir şey yok. İki de bir de ortaya atılan şu milli irade denilen şeye gelince ne olup ne olmadığını Çankaya seçimlerinde anlamış olmamız gerek. Adam ne yaptı? Kendisini milletin adamı ilan etti. Başbakanlık koltuğundan kalkmadan devlet olanaklarını sonuna kadar kullandı ve de denetlenmesi olanaksız bir para gücüyle geldi bir kez daha %51,7 oy oranı ile bu kez de Çankaya koltuğuna oturuverdi. Yani sizin anlayacağınız Milli İrade denilen şey gerçekte bu durumda yalan, dolan, devletin olanaklarını sonuna kadar kullanma olarak karşımıza çıkıverdi. İşte sonuçlarını kabul etsek de etmesek de gerçekler bundan ibaret.

Sözümüz; BU BÖYLE GİTMEZ diye düşünenleredir. Madem BU BÖYLE GİTMEZSE nasıl gidecektir. Anayasa tanımayan, hukuku guguk olarak okuyan, başarıyı hile hurda olarak gören ve de kendisi için hak sayan, gerektiğinde kendisi gibi düşünmeyenlere her türlü kumpasın kurulmasını sağlayan bir kişinin karşısında olağan yöntemlerle mücadele etmenin koşulları var mıdır? Düşünün ki, adam; Hürriyet gazetesinde köşe yazarı Yılmaz Özdil’in bile atılması için uğraşacak kadar gözü dönmüş durumdaysa artık bu muhteremle hukuk çerçevesinde uğraşmak neredeyse olanaksız hale gelmiş demektir.

Yani ortada meşruiyetini yitirmiş ve makamların gasp edildiği eylemli bir durum vardır.

Madem meşruiyet yoktur, o zaman da yaşamın yasası ona göre işleyecek demektir.