Yazan: Turgut Koçak 16 Şubat 2014
1 Haziran 2013 günü Gezi Parkı göstericilerinin Kabataş’ta Bahçelievler Belediye Başkanı’nın gelinine saldırıda bulunulduğu, baygınlık geçirecek şekilde dövüldüğü, çocuk arabasındaki çocuğunun kaldırıma savrulduğu bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından ısrarla iddia edilmiş, elimizde kamera görüntüleri var denilmişti. Hatta bazı yalakalar da bu kamera görüntülerini izlediklerini, görüntüleri görünce kanlarının donduğunu söylemişlerdi. Konu iddiacılar tarafından sürekli olarak dile getirilmesine, emniyet tarafından o günün görüntüleri tek tek incelenmesine, baz istasyonlarından orada bulunan kimselerin ve oradaki taksicilerin sorgulanmasına karşın hiçbir kanıt elde edilememişti ama Recep Tayyip Erdoğan da tıpkı camiye ayakkabıları ile girdiler, (Başbakan’ın Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütü’nün adamları da sıkıştırılınca camiye ayakkabı ile girmişlerdi girmesine ya onlar nasıl olsa Müslüman Kardeşler örgütünün militanlarıydı. Onlar istedikleri gibi camiye girebilirlerdi) camide içki içtiler gibi suçlamaları nasıl sürdürdü yalan çıktıysa; Recep Tayyip erdoğan’ın türbanlı bacısına saldırı da yalanın dikalası çıktı. Ne var ki, Recep Tayyip Erdoğan dün İstanbul’da yaptığı konuşmasında bu yalanını sürdürmeye devam etti.
Başbakan, “…görüntüleri bir yana bırakalım ya kadının aldığı raporu ne yapacaksınız” diye soruyor, Bu görüntüleri yayınlayan Hürriyet Gazetesi’ne sataşmada bulunarak tehdit ediyordu. Başbakan, “raporu ne yapacaksınız” diye sormaya devam etsin, meğer alınan rapor iddia edilen olayın üstünden 5 gün geçtikten sonra alınmış rapor olduğu da ortaya çıktı. Bu durumda Başbakan’ın türbanlı bacım dediği kadının iddia edilen yerlerinde kim ya da kimler ekimozlar meydana getirecek şekilde bir edimde bulunduysa bu kez kesinlikle onların ortaya çıkması gerekir bizce. Tabi bu morlukları eşi ya da bu düzmece haberi gündeme getirmek isteyenler, ya da bizzat kadının kendisi de yapmış olabilir.
Durum bu merkezde, bilgiler ise tartışma götürür olmasına karşın Başbakan’ın ısrarla konunun üzerinde durmasının nedeni ne olabilir ki? Eğer bizler Recep Tayyip Erdoğan’ı tanıyorsak ki iyi tanıyoruz; birinci amacı, o günlerde evlerinde zor tuttuğunu iddia ettiği %50 olarak verdiği yandaşlarını kışkırtmayı amaçlıyor olmasıdır, ikincisi de giderek azalan desteğini en azından yerinde tutma çabasıdır. Ancak bu kışkırtma bilinmeli ki, sıradan bir yurttaş tarafından bile yapılsa ortaya çıkacak tehlikeli olayların büyük olasalıkla yaşanmayacağı şeklindedir ama bu kışkırtmayı bir Başbakan yaparsa sonuçları gerçekten de tehlikeli olabilirdi. Bu yüzden de Recep Tayyip Erdoğan cami ve türbanlı bacısı ile ilgili söylediği kışkırtıcı yalan nedeniyle mutlaka ama mutlaka hesap vermelidir.
AKP iktidarına güç veren en tepedekilerinden sade üyelerine kadar hemen hepsi bir kıyamet gemisinin içindedir. Bunlardan sadece AKP’yi desdekleyen ve oy verenlere sesleniyoruz: “Bu kıyamet gemisinden bir an önce inin. Kuşkusuz bazıları isteseler de kıyamet gemisinden inemezler. Çünkü bunlar veremeyecekleri hesapların altındadırlar.” Bir düşünün, hakkında yolsuzluk iddiası olduğu için görevini bırakmak zorunda olan eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Mersin/Erdemli’de bir açılışa katılıyor. Eller havada. Topluca dua ediyorlar. Duayı yöneten kişi AKP’nin Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt. Bozkurt dua sırasında bakanları, iktidarın bürokratlarını hepsini hepsini sayıyor ama Recep Tayyip Erdoğan’ı nasılsa unutuyor. Durur mu Zafer Çağlayan iki de bir de dirsek çakıyor duayı yürüten Nebi Bozkurt’a. Bakıyor olmuyor, bu kez kulağına eğilip Başbakan’ı unuttuğunu söyleyerek duada Başbakan’ın da adının geçmesini sağlıyor. Sonra da dua cuşu içinde bitiyor.
İşte böyle bir duruma getirildi Türkiye. Adın büyük yolsuzluklarla anılsın, yine de toplumun karşısına çıkma yüzün olsun. Yetmesin; bir yerlere yaranmak için duada adının geçirilmesi için onca çaba harcayıp büyük bir iş başarmış olmanın gruru ile yüzünde gülücükler açsın. Bu sözü geçen Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan yok mu, şöyle konuşuyor: “Önemli bir dönemden geçiyoruz. Türkiye, geçtiğimiz 11 yılda tarihinde görülmemiş bir başarı elde etti. Kolay kolay Türkiye’de anaların doğuramayacağı cesarette, mertlikte, dürüstlükte, işte Recep Tayyip Erdoğan gibi bir başbakanı çıkardı, şükürler olsun. Bugün ülkemizin nerelerden geçtiğini görüyorsunuz. Bu kardeşinizin başına neler getirildiğini görüyorsunuz. Evelallah, hep söyledim, abdestimizden de eminiz, namazımızdan da eminiz. Verilmeyecek, tek kuruş hesabımız yoktur bizim. Bütün mesele, faiz lobisidir. Bütün mesele, Türkiye düşmanlarıdır. Uluslararası bağlantılardır. Büyük bir Türkiye’nin, zengin bir Türkiye’nin, halkı gelişmiş, halkı refaha kavuşmuş, binlerce kilometre yol yapan milyonlarca metreküp sulama yapan, havayolları yapan ve dik duran, dünyada Türkiye var."
İnsanlar çoluğu ile çocuğu ile birilerinin kesesinden Umre’ye giderler nedense abdestleri hiç bozulmaz. Koluna 900 bin liralık hediye saat takar yine abdesti bozulmaz. Milyon milyon rüşvetten söz edilir, belgeler karartılmazsa ki karartılacak gibi görünüyor, mahkeme dosyalarındadır yine abdesti bozulmaz. Eeee ne yapmanız gerekiyor ki, Sayın Zafer Çağlayan? Bari; çıkıp olmadı üstüne üstlük ortaya şetseydiniz de bu halk da nasıl abdestinizin bozulduğunu görseydi…
İşte böyle, haritası pusulası bozulmuş bir kişiden analar böylesini doğurmamış diye söz edilirse, onca altından kalkılamayacak denli haltlar yenir ve olağan görülürse bu ülkede daha nelere tanık oluruz kimbilir?
Ancak bilinmeli ki, bu yalan dolanlarla iyice ağırlaştırılan bu yükü bu siklet çekemez.
İp kopacak, sorumluları da kesinlikle altında kalacaktır.