BREHH..BREHH..BREHHH!

Yazan: Turgut Koçak 1 Haziran 2015

Ahmet Davutoğlu konuşuyor. Can Dündar’ı hainlikle ve casuslukla suçluyor. Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor Can Dündar’ı hainlik ve casuslukla suçluyor ve yaptığının Can Dündar’ın yanına kalmayacağından söz ediyor.

Sanki Türkiye bir hukuk devleti değil de iki muktedirin ağzından çıkan neyse olan odur. Bunlar kendilerini muktedirliğe öyle bir kaptırmışlar ki, neredeyse polisi çağırıp şunun şunun kafası vurula diyecekler. Hatta diyorlar da. Eğer dememiş olsalardı ne Adana’da MİT tırlarına operasyon düzenleyen savcılar ne de güvenlik görevlileri tutuklanmazlardı. Adana’daki olayın bastırılması için her yola başvuruldu. Savcılar görevlerinden alındılar ya da sürüldüler. Orada görev alan askerlere diş bilendi sonuçta da cezaevine yollandılar.

Eee peki, bütün bunlar olacaktı da o gün operasyonlarda aramalarla ilgili belgeler hasıraltı mı edilecekti? Görüldüğü gibi edilemedi. Siz insanları hainlik ve casuslukla suçlayıp tutuklattıracaksınız sonra da o tutuklanan kişiler ağızlarını kilitleyip tek söz etmeksizin hainliği ve casusluğu sineye çekecekler öyle mi? Eğer Cumhuriyet Gazetesi müthiş gazetecilik olayı olarak gördüğüm MİT tırlarındaki silahlarla ilgili haber yapmasaydı, Can Dündar da yüreklilik edip bu haberi kamuoyuna duyurmamış olsaydı tutuklanan savcı ve askerlerin duruşmaları başladığı zaman bunlar bütün maddi kanıtlarıyla zaten ortaya çıkacaktı.

Recep Tayyip Erdoğan TRT’de televizyon programına çıkarak Can Dündar’ı açık açık tehdit ederek şunları söyledi. “Ben davamı da açtım. Bunların bütün derdi Türkiye’nin imajına gölge düşürmek. Gayretleri bununla ilgili. Bu haberi özel haber olarak yapan kişi de öyle zannediyorum ki bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu.”

Bir ülkenin Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan bir kişi ülkesinde kovboyluk yasalarının geçtiğini düşündüren sözler eder mi? Ederse o ülkede yargının harekete geçmesi ve Can Dündar’a yönelik yaptırım kararları alması yargının kararlarının güvenilirliğini ortadan kaldırmaz mı? Hatta bırakalım yargının yaptırımlarırını biri ya da birileri çıkar da Can Dündar’ın yaşamını tehdit eden bir girişimde bulunursa acaba kim ya da kimler olacaktır böylesi bir azmettirmenin suçlusu? Yazıyoruz olmuyor, söylüyoruz olmuyor. Zaloğlu Rüstem kafasıyla kimse bu ülkenin herhangi bir makamında oturamaz oturmamalıdır da. Eğer oturmuşsa da meşruluk ortadan kalkmış demektir ki, bu anlayışa karşı halkın demokratik direnme hakkını kullanmasından doğal bir şey de olamaz.

Cumhuriyet Gazetesi’nin bu haberi gerçekte Türkiye’nin onurunu kurtaran haberdir. Çünkü bir devlet halkından gizli hiçbir ülkeye kumpas da kuramaz, savaş da açamaz. Bütün bu işlerin sorumlusu iki saat içinde Şam’a girer Emevi Camisi’nde cuma namazı kılarız diyen kimse onlardır. Burada deşifre edilen gerçekte Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun El Kaide, El Nusra, IŞİD, ne olduğu belirsiz Özgür Suriye Ordusu ve daha ipten kazıktan kopma pek çok örgütle bu iki muhteremin ilişkileridir ki, bu ilişkilerde Türkiye kamuoyu tarafından ve dünya kamuoyu tarafından bilinmelidir. Bilinmelidir ki Ortadoğu’da kurulan kumpaslar açığa çıkarılabilsin.

Sözün öze namuslu gazetecilik yapan gazeteciler ve tüm politikacılar Can Dündar’a ve Cumhuriyet gazetesine sahip çıkmalı ve bu tehditlerde Can Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi yalnız bırakılmamalıdır. Dün yazdık bir kez daha değinelim. AKP iktidarının ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenlerle hiçbir ilişkisi yoktur. Aksine onların nezdinde Türkmenler farklı inançtan oldukları için belalarını da bulmalarında bir sakınca yoktur. Eğer bu iktidar böyle düşünmeseydi IŞİD denilen ipten kazıktan kopma caniler Türkmen yerleşim birimlerine saldırır, kitle katliamı yapar, Türkmenlerin, Ezidilerin kadınlarına, kızlarına tecavüz edebilir, pazarlara satılmaları için sürebilir miydi?

İşte bu yüzdendir ki, bu haber sonrası kumpasçılar bir kez daha yakalanmışlar bu yüzden de suçlarını bastırmak için Türkmen severliğe ve devlet sırrına sarılmışlardır. Hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Ahmet Davutoğlu bu anlamda ateşle oynamaktalar, kendilerini ateşe atmaları bizi ilgilendirmez ama ülkeyi ateşe atmalarına müsaade edilmemelidir edilmeyecek de.

Şimdi gelelim seçim meydanlarında olanlara. İstanbul’da Fetih kutlamaları sırasında İsmailağa Cemati de bir yürüyüş yapmış, MECZUB bir Hocaefendi konuşarak Kâbe’deyken Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olacağını gördüğünü bu muktedirsiz muktedirin Başbakan olmasını kendisine Hz. Muhammed’in söylediğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Bu meczuba göre ise zaten Recep Tayyip Erdoğan Allah’ın en sevgili kulu yiğididir.

Değerli yurttaşlar bu İsmailağa denilen meczublar örgütünü sizler 301 madencimizin yaşamını yitirdiği Soma’da da gördünüz. O zaman da bu meczub takımı sokaklarda bitmiş, halkın acıları üzerinden politika yaparak ağlamayın, sızlamayın, şikayet etmeyin sonra yakınlarınız şehit olarak cennete gitmez diyebilmişlerdir.

Bu durumda; artık AKP iktidarının savunucuları İsmailağa Cemaati meczubları ve din alıp din satan yobazlardır.

Eğer AKP’ye oy verirseniz inancınıza değil, dinden, imandan çıkmış din ticareti yapan halk düşmanlarına oy vermiş olacaksınız.

Gelin hep birlikte CHP’ye oy verelim ve AKP’yi bulunduğu yerden indirip hep birlikte faşizme ve diktatörlüğe geçit vermeyelim ki, 8 Haziran 2015 sabahı ülkemize de, hepimize de aydınlık bir gün olsun…