BOŞUNA SÖYLEMEDİK

Yazan: Turgut Koçak 1 Eylül 2014

Dünkü yazımızda HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile ilgili bazı görüşler ileri sürmüş ve eleştirmiştik. Ben biliyorum ki, bu yazımı okuyan HDP’ye gönül vermiş ulusalcısı, kendilerini solcu sanan solcuları beni şiddetle eleştirmişlerdir. Gerçekten bu eleştirilere hiç ama hiç aldırdığım yok. Niye derseniz; bizim sosyalist olarak görevlerimizden biri de sol ve sosyalizm adına yalan yanlış görüşler pompalayarak kafa bulanıklığı yaratılmasına karşı da mücadele etmektir.

Derler ki, “körle yatan şaşı kalkar.” Çok doğru bir tanımlama. Kaç dönemdir parlamentoda yerlerini alan kimileri de değil şaşılaşma neredeyse körleşme hali yaşamaktadırlar. Bu yüzden bir kez daha Lenin’in burjuva parlamentosu için söylediklerini anımsadım ve ne kadar doğru bir tanımlama dile getirdiğini görünce siz okurlarla paylaşma gereği duydum. “Parlamento burjuvazinin ahırıdır” diyor Lenin. Bu yüzden de bazı davranışları anlamakta zorlanmıyorum.

Konuya girmeden önce bir anımdan söz etmek istiyorum. Yenişehir Sağlık Koleji’nde okurken sağlık ve mesleki derslerinin dışında Laboratuar ve Radyoloji bölümüne fazladan bir ders daha koymuşlardı. Fazladan diyorum, çünkü bu dersin bizim alanımızla hiç ama hiç ilintisi yok gibi gelirdi bana. Bu dersin adı Deontoloji yani Adabı Muaşeret dersiydi. Bize bu derste yemek yemekten tutun da insanlara karşı nasıl davranılıra kadar birçok şey öğretilirdi. Çoğumuz, bu dersi zorlama ve bizi aşağılama amacı güttüğünü düşünür bu yüzden de bu derste epey gırgır halleri sergilerdik. Ne var ki, sonuçta bu dersten de 5 almadan geçilemez tıpkı diğer dersler gibi bütünlemeye de kalındığı olurdu. Ancak öğretmenimiz de bu dersi fazla önemsemezdi ki, 5 verip herkesi geçirmek için elinden geleni yapardı.

Sınıfta salt bu yüzden adını Sakar Osman koyduğumuz Osman Oğuz öğretmenin bütün çabalarına karşı 5 alıp sınıfı geçmemek için direnir öğretmen ne sorarsa tersine tersine yanıtlar verirdi. Öğretmen, Osmanı geçirecek ya; “oğlum söyle bakalım yemeği neyle yersin” diye sorar, Osman da bir türlü çatal ya da kaşıkla demez, öğretmen ne kadar çatal veya kaşık demesi için zorlarsa o yine de elimle demekten bir adım geri atmazdı. Çünkü bizim gibi arkadaşımız da bu dersi bir anlamda biz taşradan gelenlerin aşağılanması olarak gördüğü için sonuna kadar direnirdi.

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın dünkü demecini haberlerde dinleyince aklıma öğrencilik döneminde yaşadığımız bu anı geldi. Biliyorsunuz, Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin törenine CHP’liler katılmadılar, bir de üstüne üstlük CHP Grup Başkanvekili Engin Altay Cemil Çiçek’e içtüzük fırlattı ya, neymiş efendim bu Selahattin Demirtaş Beyefendi’ye dokunmuş. Ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanının yemin törenine hiç katılmamak olur muymuş? Hele hele kitapçık fırlatılması ise hiç şık değilmiş hiç.

Selahattin Demirtaş’ın incir çekirdeğini doldurmayan bu yöndeki demecini okuyunca düşündüm ki, mecliste de adabı muaşeret kaidelerine uymak için sanıyoruz ki, Deontoloji dersi veriliyor olsa gerek ki, Demirtaş eziği bu konuyu bayağı abartmış. Hani “merdi kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş” diye bir söz vardır ya aslında adabı muaşeret falan laf ola beri gele şeyler. Selahattin Demirtaş içinde bulundukları durumu kurtarmak için takiyye yapmayı bir yol bellediğinden bu davranışı sergiliyor bizce. Ancak bu davranışın da yenilir yutulur yanı yok anlayan için. Çünkü o Recep Tayyip Erdoğan ki ne emirler verip eline ne çok kan bulaşmış kişi ne çok. O Recep Erdoğan ki, hakkında dile getirilen yolsuzluk, adam kayırma, nüfuz ticareti, rüşvet, irtikap, kara para aklama, yargıya doğrudan müdahale say say bitmeyecek kadar çok suçlama ile karşı karşıya biri. İşte o yargı önünde aklanmadan daha da önemlisi hukuka mukuka aldırış bile etmeksizin Cumhurbaşkanı seçildi diye önünde düğmemizi iliklememiz mi gerekiyor? Yemin töreninde ayağa kalkıp bir de alkış tufanına boğduğumuz da çok mu adaplı oluyoruz? Adaplı olmak için ille de ezik bir hâl mi sergilenmesi gerek?

Siz Selahattin Demirtaş boşuna çırpınmayın, siz geceli gündüzlü solculuk adına Selahattin Demirtaş’a nağmeler düzen “solcular” boşu boşuna kaleminizden kan damlatıp durmayın. (Kan damlatıp derken güzel şeyler yazmak anlamında) ne demişler YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR YANAR.

Sizin uyduruk solculuğunuzun da her olayda tepetaklak olması boşuna değil, gerçekten boşuna değil.

İsterseniz öznelliğinizi yenin, oturup bir düşünün o zaman bizim ne demek istediğimizi biliyoruz ki daha iyi anlayacaksınız…