Yazan: Turgut Koçak 22 Mart 2013
Ülkemizde neler oluyor neler. Önüne gelen devrimci ve ilerici olmayı kendine göre yorumlayıp sokaklara dökülüyor. Örneğin şu ‘NEVROZ’ kutlamaları. Bu olayın ne devrimcilikle, ne ilericilikle ne de sosyalistlikle ilgisi var. Dünden bugüne yeryüzünde yaşayan halkların yaşam zorluklarının kolaylaşması ile ilgili çıkarsamaları diye özetleyebiliriz olup bitenleri. İsteyen de istediği gibi kutlayabilir bize göre hiç mi hiç sakıncası yoktur. Eğer devrimci, ilerici ve sosyalistliğimizle bağlantı kuracaksak tarihte sınıf savaşımlarının sonucu ortaya çıkan insanlık tarihinin tekerleğini ileriye iten sayısız örnek sayabiliriz. 1Mayıs bunlardan biri. Özellikle de Büyük Ekim Devrimi’nin yıldönümü olan 7 Kasım tarihini de belirtmemiz gerekiyor.
Kimisi “baharı karşılamak” diyor, kimileri de kuyudan adam çıkarır gibi araya araya kendince nevrozdan direniş iletileri bulup çıkarıyor. Neyse sonuç olarak biz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi üyeleri olarak bir direniş örneği ya da baharı karşılamak gibi bir sonuç çıkararak coşku duymayı gereksiz sayıyoruz. Çünkü bizim için sosyalist olmak yeteri kadar yüreğimizde ve beynimizde coşkulu olmamızı sağlıyor da öte bile geçiyor. En önemlisi de bizler yolumuza bilimin ışığında devam ediyoruz.
Bu kısa özeti yaptıktan sonra asıl konuya yani TBMM’de grubu olan partilerin genel başkanlarının konuşmalarına ve verdikleri iletilere gelelim:
Önce AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne çok laf etti ne çok. Açılım dedi, kendileri dışında herkese verip veriştirdi. Çanakkale’yi anımsayıp bir “şehitler” manzumesi düzdü ki inananlar beri gelsin. Yine CHP’ye bindirdi. Yine CHP’nin aklınca tozunu attırdı. Yani o laf salatası üretti, grup toplantısındakiler onu alkışladılar.
MHP Genel Başkanı kül gibi bir suratla; “daha son sözümüzü söylemedik” diyerek; bir gözdağı geçti ve bozkurtlarının kanına bilmem ne enerji gazozu şırınga etti. Ülke sorunlarının özüne değin bir şey söylemedi. Söylemesi de olası değil zaten. Sanki AKP’nin birçok politikasının arkasında değillermiş gibi yavuz hırsız rolü oynayıp kuzu postuna büründü.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na geline; parlamenter demokrasiye öyle inanmışlar ki, her sorunu bu çatı altında tartışacaklarını ve olumlu işler yapacaklarını sanıyorlar. Her defasında da bir hükümleri olmadığı için AKP ülke ve ülke halkı aleyhine kanun üstüne kanun bindiriyor. Şu anayasa çalışmaları da trajikomik bir durum. Boğuşup duruyorlar ve de Bay Recep Tayyip Erdoğan bildiğini okuyor. Bir yandan AKP iktidarı gibi uluslararası sermaye ve ABD’nin işbirlikçisi bir iktidara kredi üstüne kredi açıp bize ‘senin anan güzel mi’ babından nanik çekiyor. Yetmiyor, bir de ‘akil adamlar’ safsatası ile saf kandırmaya yelteniyor. Genel Başkan Yardımcıları ise mecliste düzenledikleri basın toplantısında ‘Akil adamlar önerisi bizim” diyerek sözümona politika yapmış oluyorlar. Gerçekte ise Kürt sorunu ile ilgili söyledikleri bir şey yok. Yani CHP hem sürecin içinde hem sürecin dışında. İşine gelen işine geleni alsın gibi bir şey. Salt oy kaygısı ile partilerinden aday gösterdiklerinin niteliklerine bile bakmamışlar. Adıyaman milletvekili nasıl da herkesi sollayıp kapağı AKP’ye attı, bu bile çok şey anlatmaya yeter de artar bile.
Sonra şu Silivri’de istenilen ağırlaştırılmış ceza istemine de değindi Kılıçdaroğlu. Oradakiler üzerinden bir demokratlık, bir adalet aşıklığı sergiledi ki değmeyin gitsin. Neymiş efendim hukuk yokmuş. Yok, ne olacak? Adalet yoksa devlette olmazmış. Nasıl yok devlet? Eğer devlet yoksa avukatları kim dövüyor? Öğrencilere kim haddini bildiriyor? İşçileri kim suya döküp biber gazı ile doyuruyor? Köylüleri sopalayıp bileğine kim kelepçe vuruyor? Bir Ana Muhalefet Partisi düşünün ki, söz söyleyip salt AKP’yi eleştirerek sonuç alacağını sanıyor. Madem adalet yok, hukukta yok o zaman adama sormazlar mı mecliste ne arıyorsun diye? Burjuva demokrasisini bile AKP iktidarı ortadan kaldırmışsa ki kaldırmıştır, o zaman salt meclise kilitlenen konuşma ve eylemlerinizle neyi kurtaracaksınız neyi?
İşin özü ortada. AKP’yi bu denli keyfiliğe iten şey biraz da karşısında yer aldığını söyleyen sağlı sollu partilerin teslimiyet çizgisi değil midir?
Gelelim BDP’ye; BDP’nin politik amaçları da belli, savundukları da. Eğer bugün AKP ile kucaklaşılmışsa ki kucaklaşılmıştır. Bu ne bir rastlantıdır ne de akan kanın durdurulması ile ilgilidir. Bu parti ve bu partinin arkasına soldan dizilenlere bir sözümüz vardır. İnsan yüz sözünden 99’u diyelim ki, duyarlılıkları gereği Kürt sorunu ile ilgilidir, bir tanesi evet bir tanesi de emekten emekçiden yana olmaz mı? Bugün işçilerin emekçilerin yükselen mücadelesi bu kadar mı es geçilir? Salt her şeyin en iyisini bildiğini düşündüğünüz Abdullah Öcalan dışında hiç mi kendinize özgü bir söyleyeceğiniz yoktur?
Gördüğünüz gibi boş konuşma boş hayal kurguları ile durum idare edilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu gayretlerle sonuç alınamaz bu belli ya, zevahir bile kurtarılamaz zevahir…
Son not: AKP Genel merkezine lav silahı ile saldırıldı. Adalet Bakanlığı’na parça tesirli bomba atıldı. AKP’liler ekran kapatıp verdiler veriştirdiler. Hüseyin Çelik ve Muammer Güler çifte kumrular gibi televizyonda boy gösterip hem mazlumu hem de sertliği oynayarak rol kestiler. Hani ne diyelim bu bombalama ve lav silahı saldırısı AKP’yi düştüğü çukurdan kurtardı desek abartmış olmayız. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi AKP bu saldırıya sarıldı. Neredeyse gazetelere ilan verip “ne olursunuz bizi bir daha bombalayın” diyecekler. Hem DHKP-C’den daha tehlikeli örgüt mü var ki, üstelik de söylenene göre saldırıyı düzenleyen örgüt bu örgüt. Bu örgüt üzerinden teröristlere dersini vermek de hak oldu. Zaten AKP iktidarı da bunu yapıyor. Havadan, karadan binalar kuşatılıp orası burası basılarak “terör”ün beli kırılıyor. Maşallah AKP’ye. Amerikan elçiliğine canlı bomba saldırısından sonra hep mesai halinde emniyet güçleri. DHKP-C’ye operasyon üstüne operasyon çekiyor. İşte böyle. AKP doğru yoldaymış. Bu saldırılar doğru yolda olduklarını gösteriyormuş. Madem doğru yolda olmak böyle kanıtlanıyor, taşeron tutsanız da AKP’yi bir güzel bombalatsanız kötü mü olur?
Haydi haydi iyisiniz, iyi yoldasınız.
Kimse size bu öneriyi yapmaz biz yaptık, yolunuz açık olsun…