BOL KESEDEN

Yazan: Turgut Koçak 24 Nisan 2015

Dün 23 Nisan’dı. 23 Nisan günü nasıl küçüklerin içtenliğine tanık olduysak bir o kadar da büyüklerin ikiyüzlülüğüne tanıklık ettik. Türkiye’nin her zaman olduğu gibi bir görünen yüzü bir de görünmeyen yüzü vardır. Görünen yüzü bize hep cici bici gösterilir. 23 Nisan günü çocuklarımızın bir bölümü televizyonlarda güzel giysileri, güzellikleri ve çocuk iyi yürekliliğinin bütün heybetiyle karşımızdaydılar. Onları sevdik. Onların pırıl pırıl hallerini sevdik. Onları geleceğimiz, insanlığımızın geleceği olarak gördüğümüç için gurur duyduk. Ancak bir şeye tanık olduk ki, bir anda gurur duyduğumuz tablo karşımızda tuzla buz oldu.

Bir tarafta Başbakan koltuğunda niye oturduğu belirsiz Ahmet Davutoğlu, bir tarafta da pırıl pırıl yüzü ve insana mutluluk veren gülüşüyle ilkokul öğrencisi Pelin Su vardı. Tabi alışılageldiği üzere orda bulunan basın, kızımız Pelin Su’ya sorular sordu. Bu sorulardan ikisi dikkati en çok çeken sorulardı. Bir gazteci dedi ki; “Muhalefet emeklilere yılda iki ikramiye verecek, asgari ücreti de 1500 liraya çıkaracakmış ne diyorsunuz?” Çocuk bu ya, önce sorunun ağırlığı karşısında bocaladı, imdadına ise kendisi sarayın süflör yağmuruna tutulan Başbakan Ahmet Davutoğlu yetişti. Elini ağzına götürmüş, bıyıklarının altından Pelin Su’ya “Bol keseden”, " bol keseden" diyordu. Çocukcağız da ne yapsın “bol keseden” dedi ve muhalefetin bunu yapamayacağını ilave etti.

Diğer önemli soruysa “çözüm süreci” ile ilgiliydi. Bu sorunun yanıtını da fısıldayarak Ahmet Davutoğlu verdi Pelin Su ise Davutoğlu’nun süflörünü “kardeşlik” diyerek yeniledi. Bravo Ahmet Davutoğlu, demek ki sizlerin kitabında da kardeşlik diye bir sözcük var öyle mi?

Bizler bugüne kadar; AKP iktidarına ağır eleştiriler yapmaktan hiç çekinmedik. Hele dünkü olayı yaşadıktan sonra diyoruz ki, “az bile yapmışız.” Daha çok ve daha ağır eleştiriler yapmalıydık. Hatta bu zihniyette olan insanlara soluk bile aldırmayacak kadar ileri gitmeliydik ki, Başbakan koltuğunda oturan ve Prof ünvanı olan böylesi kişilere Türkiye mahkum olmasın. Öyle bunlara aman vermemeliydik ki, sokağa çıkacak halleri kalmasın, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, kendilerini kırk kapının arkasına bile kilitleseler ruhları korku hezayanı geçirmekten kurtulmasın.

Hani Başbakanın halleri böyleydi de, Recep Tayyip Erdoğan’ın sanki lali Davutoğlu’ndan farklı mıydı? Kurgulanmış olarak getirilen çocukları görünce içimiz cız etti. Biz Recep Tayyip Erdoğan’ın annesini olumsuz falan andığımız yok. Ne var ki, 23 Nisan günü bu ne pehriz bu ne lahana turşusu ki, çocuğumuz; Sayın Tenzile Hanım için keman çalmak gibi bir maharet göstermiştir? Yoksa 23 Nisan tarihi, Recep Tayyip Erdoğan’ın aile büyükleri tarafından tarihe geçirildi de bizim mi haberimiz yok? O çocuğu kim kurgulayıp gönderdiyse utanıp arlanmalı. Çocuklarımızın en büyük Bayramı olan 23 Nisan’a gölge düşürmeye kalkmamalıdır. Eğer çok istiyorlarsa bu keman resitalini de bir başka gün Saraydan randevu alıp gerçekleştirirlerdi. Ancak bunlar; bütün Türkiye’nin gözlerinin içine baka baka dalga geçtiler derim o kadar…

Şimdi gelelilim Türkiye çocuklarının pırıl pırıl yüzünün dışında kalanlara. Bu çocuklarımızın, ne doğru dürüst beslenmeleri söz konusu, ne doğru dürüst barınma gereksinmeleri gideriliyor, ne eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar ne de üstlerine başlarına giyecek pırıl pırıl elbiseleri var. Onların yoksulluklarına bizler ancak yaşadıkları büyük felaketlerle tanık oluyoruz. 301 Soma madencisi ocakta ölüp kalmasaydı, 18 maden işçisi Ermenek’te suda boğulup ölmeselerdi kim bilecekti ki, ülkemizin bir başka yüzünde yoksulluğun boyutu bu denli büyüktür? Kim görecekti ki ayağında parçalanmış soğukuyu ayakkabısı ile madencinin babasını. Ya da kim duyacaktı ki, “benim oğlum yüzme de bilemez, suyun içinde şimdi ne yapıyor ki” sözlerini.

İşte gerçekleri, bu denli içburkucu olan ülkemizin insanlarının sorunlarını CHP bir ölçüde de olsa çözüme kavuşturmak için seçim bildirgesi hazırlamış. Bu bildirgede emeklilere iki maaş ikramiye, asgari ücretin 1500 liraya çıkması ve sosyal devletin bir dizi görevini yerine getirmesinden söz ediliyor. İşte bugün iktidar koltuğunda oturan AKP’lilerin bu yüzden kimyaları bozuldu. İşte bu yüzden Pelin Su çocuğumuzun özgürce aklına ne gelirse söylemesine bile izin verilmeyerek ona belki de hiç aklından geçmeyen “bol keseden” sözü söylettiriliyor.

Şimdi sıkı durun. Eyy Recep Tayyin Erdoğan sen ki, ayakkabısının altı delik bir Kasımpaşa çocuğuyken bunca zenginliği nasıl elde ettin? Bakanlarının, bakan çocuklarının vurgunlarından hiç mi haberin yok. Ortaya saçılan paraları oraya yoksa polis mi koymuştu? Öyle de dendi ama mahkeme paraları iade edince kimse para benim değil demedi bir güzel çantalayıp götürmediler mi? Söylenecek söz az buz değil. Siz ki Sayın Erdoğan şimdi şaşa ve debdebe içerisindesiniz. Aile çevrenizle birlikte maşallahınız var Allah size verdikçe veriyor. Oğulunuzun TÜRGEV’ine adeta bağış yağıyor. Şimdi de aileniz bir üniversite kuruyor. Yalan sizlerde dolan sizlerde. Hırsız banka müdürünüz bile ayakkabı kutularına doldurduğu paralar için İmam Hatip Okulu yaptıracağını bunların bağış parası olduğunu söyledi. Belki yandaş hakimleri inandırdınız ama bizleri ve bu ülkenin yurttaşlarını inandırabilir misiniz?

Eyy Davutoğlu ülkeyi soyup soğana çevirirken yüzünüzde kıl bile kıpırdamıyor ama iş bu ülkenin asli sahiplerine bir şeyler verileceğinin muhalefet tarafından söylenmesinden sonra kimyanız da aklınız da bozulmuş. Koltuğa oturttuğunuz kızımız Pelin Su’ya süflörlük yapıyorsun “Bol keseden”, “bol keseden” diyerek. Yazıklar olsun size ki yüzünüzün perdesi kalmamış. Yazıklar olsun bize ki siz ve sizin gibileri hâlâ o koltukta tutuyoruz.

Ama deniz bitti.

7 Haziran günü sandıkta gölünüzü kurutacağız. 8 Haziran günü göle su gelmediği için sizler de; gözleriniz tıpkı bir kurbağa gibi patlayarak halkın huzurundan artık çekilerek mi, kaçarak mı bilemem çekip gideceksiniz.

8 Haziran sabahı Tuzla Belediyesi’nin hicret parkurunun önünde AKP’liler Medine’ye…