BİZ SOSYALİSTLER NE SINAVLARDAN GEÇTİK NE SINAVLARDAN

Yazan: Turgut Koçak 22 Ekim 2022

Türkiye’nin her köşesinde sol ve sosyalist düşünceleri yığınları öyle etkiliyor ki kendilerini solcu veya sosyalist olanların sayısı arttıkça artıyor. Egemenlerde ise bir korku bir korku bize nasıl çamur atacaklarını şaşırmışlar akıllarına ne gelirse bizi öyle suçluyorlar. Eh madem solcu ve sosyalisttik öyleyse Moskova’ya gitmeliydik. Bu yüzden de bize “Komünistler Moskova’ya” diye bağırırlar. Bizi de “Moskof uşağı” olarak suçlarlardı. Ama olmuyordu işte. Nasıl seslenirlerse seslensinler durmadan sayımız artıyor 10 haneli köylerde bile bizden söz edildiği gibi bizi savanları da bulmak olasıydı. Hem egemenleri bu artış karşısında öyle bir korku sarmıştı ki salt bizi aşağılamak için bize anarşist demezlerdi de bilinçli olarak “Anararşik” derlerdi. Şehirlerde, kasabalarda ve köylerde egemenlerin parti ve pırtılarının adamlarının ağzında “anarşik” olmuştuk artık…

Bütün bunlar yetmedi, bizlerin durdurulması gerekirdi bu yüzden de bir avuçsunuz derlerlerdi bize ama salt bizim için ordu yine de darbe yapmaktan çekinmezdi. 12 Mart faşist darbesi ordu tarafından bu anlayışla yapıldı. Sonra da solculara ve sosyalistlere karşı sürek avı başlatıldı. Birçoğumuzun resmi ihbar edilmemiz için sokaklara, caddelere aranıyor diye asıldı ve “anarşistler” diye nitelendirildik. Eee tabi hayat bu gerçekleri ne kadar gizlemeye kalkarsanız kalkın olmuyor. Sola ve sosyalistlere yapılmadık şey bırakılmadı ama 1970’li yılların ortalarına gelindiğinde sol ve sosyalist görüşlü kimselerin sayısı çığ gibi arttı. Arttı artmasına da pek çok kez kendi içinde bölünmekten de yakayı kurtaramadı. Bu bölünmeye karşın bile yine de sol ve sosyalistler kitleseldi. Yani bir avuç olmayı çoktan aşmışlar sayıları o kadar artmıştı ki egemenleri bir korkudur almış yürümüştü. Ülkemize 10 bin kilometre uzaktaki Amerika bile işin içindeydi. Solu ve sosyalistleri durdurmak için kontrgerilla örgütlenmeleri gerçekleştirildi. Onca devrimci öldürüldü, yaralandı, içeri atıldı ama solu ve sosyalistleri durdurmak ne mümkündü. Böylece ordu bir kez daha işe el attı ve 12 Eylül 1980 faşist darbesini gerçekleştirdi.

Bu darbe çok daha ağırdı. Sol ve sosyalistler tutuklanıp işkencelerden geçirildi. Sayısız arkadaşımız işkencelerde yaşamlarını yitirirken sakat kalanların da sayısı hiç de az değildi. Bu dönemde artık solculara ve sosyalistlere anarşist denilmiyor egemenler “Terörist” demeyi yeğliyorlardı. Bu yüzden de ortalık yakalanan “teröristlerden” geçilmiyordu. Artık sermaye güçleri bundan böyle bizlere böyle seslenmeyi seçmişti ve her solcu ve sosyalist kimse bu şekilde işkenceden geçiriliyor, öldürülüyor ya da Sıkıyönetim Mahkemeleri terörist yaftalamasıyla idam ve ya ağır cezalar veriyorlardı. Sıkıyönetim Mahkemelerinin yerini alan Devlet Güvenlik Mahkemeleri de DGM’nin de yerini alan uzman ağır ceza mahkemeleri de artık solcuları bu sıfatla çağırıyorlardı. Bizler solcu ya da komünisttik ama sanki bize bir şey yapılacak veya ceza verilecekse terörist muamelesi çekilerek yapılıyor ya da öyle ceza veriliyordu. Hâlâ bu yüzden adli sicilimi kaldırtmıştım ama terörist olarak adli sicil kaydımı sildirememiştim.

Sol ve sosyalist yapılar 12 Eylül’den uzun süre sonra yeniden açık partiler kurmuşlar ve yeniden politika sahnesindeydiler ama bu kez de hem bir zamanlar kendileri de solcu ve sosyalist olan sonradan liberalleşmiş kimseler ve egemenler tarafından bu kez de “marjinal” gruplar olarak eleştiriliyor ve de toplum katında etkisizlikleri böyle anlatılmaya çalışılıyordu.

Peki, sol ve sosyalistler marjinal miydi? Sol ve sosyalist görüşte olan partilerin savundukları düşünce bazında baktığımız zaman kapitalist sistem karşısında bir kurtuluş seçeneği olarak ileri sürüldüğü ve de gerçekten de kapitalist düşünce tarafından ve de sapma eğilimler tarafından çürütülemeyecek denli sağlam, ayakları yere basan bir dünya sistemi olduğu için hiçbir zaman marjinal olarak gösterilemezdi değildi de. İşi sayıya vursak tamam ortalığı kasıp kavuracak kadar belki çok değildik ama kitlesel bir güce erişme olanağımız her zaman için bir gerçeklikti ve de bunca baskıya karşın yine de yığınlar içinde kök salabiliyorduk.

Bugün bize hâlâ “Terörist” denilmesinden egemen güçler çok hoşlanıyorlar. Ayrıca “Marjinal” demekten de çok hoşlandıklarını iyi biliyoruz. Bu durumda kapitalist sistemin savunucularının bu ideolojik saldırılarına boyun eğecek değiliz elbette. Onlarla bilek güreşine tutuşacak ve onları alt edecek güçlü bir öğretiye (ideolojiye) sahibiz. İdeolojik üstünlüğü ele geçirmek için yoğun bir ideolojik mücadeleye girişmeliyiz. Bunu bir ölçüde de olsa yapıyoruz da.

Kitleselleşmeye gelince yaptığımız çalışmalardan çıkardığımız sonuca bakılırsa bunu da başarmamamız için hiçbir neden yoktur. Hatta fazlasıyla vardır.

Ama bunun için önce sol ve sosyalist düşüncede olan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve benzeri örgütler sol ve sosyalist yapı içinde serpiştirilmiş az sayıdan moral bozucu unsurları yenilgiye uğratmalı oradan da sermayenin uşaklığını yapanların üstüne çullanarak hadlerini bildirmelidir ki yukarıda dile getirdiğimiz konularda bir üstünlüğü ele geçirelim. Hele sol ve sosyalist çevrelere dadanmış böylesine düşünce sahibi kimseleri hiç barındırmayalım. Çünkü onlar bizim her anlamda moral üstünlüğümüzü kırmaya çalışıyorlar. Biz onlara bu fırsatı asla vermeyelim ki hem öğretisel hem de kitlesel olarak hak ettiğimiz yerde olalım.

Bunu tarihte sayısız işçi sınıfı partileri başardı ve iktidarı da ellerine geçirdiler. Bizler de başarır ve iktidarı bu haramzadelerin elinden kesinlikle alabiliriz. İmkânsız diye bir şey yoktur.

Kendi kendilerinin ayaklarına pranga vurmuş kimi insanlar var ki onlar da unutmayalım her zaman olacaklar zaten…