BİZ NEYE VE NASIL YENİLDİK YA DA YENİLDİK Mİ?

Yazan: Turgut Koçak 17 Nisan 2020

1960-1970’li yıllara şöyle bir dönün ve o günleri düşündükten sonra arkanıza yaslanıp bir düşünün isterseniz? Bu sözüm özellikle de bizim mahalleden olanlaradır.

Niye derseniz; o günlerde bu ülkenin işçisine, emekçisine ve hatta kendisini aydın sayanlarına bile solu ve sosyalizmi anlatırken alnımızın derisi çatlardı. Söylediklerimize insanları inandırmak için o kadar çok şey anlatırdık ki şimdi bile düşündükçe biz bu kadar bilgiyi nasıl edindik acaba diye kendime sormadan edemiyorum. Oysa bunun yanıtı solda yer alan arkadaşların hemen hepsi çok ama çok okur, öğrendiklerimizi binbir süzgeçten geçirdikten sonra da hiçbir çekince duymadan önümüze gelene anlatırdık. Ben ki 1960 yılların sonunda Yenişehir Sağlık Koleji öğrencisiydim özelleştirme ve eğitimin özelleştirmesi ile ilgili bizim dersimize gelen eski Demokrat Parti Milletvekili Ömer Lütfi Erzurumluoğlu ile konuyu tartışmıştık da meclis tutanaklarından aldığım belgeleri önüne koyunca adamı çileden çıkarıp delirtmiştim. Yani demek istiyorum ki eğer biriyle tartışırsak bir yatılı okul öğrencisi olmama karşın belgeleri ile tartışırdık.

Anlatırdınız da ne olurdu diye sormayın çünkü onca engellemelere ve saldırılara karşın toplumda kendimize yine de düşünülemeyecek kadar bir alan açmayı başarırdık. Örneğini mi bilmek istiyorsunuz; mecliste bütün gerici sistem partilerine kök söktüren TİP’in 15 milletvekili vardı. Daha da önemlisi TİP’in savunucuları bırakalım kentleri köylere kadar yayılmış bir güç oluşturmuştuk. Sonra bu güç ve etkili olmamızdan korkulduğu için 12 Mart 1971 faşizmini yaşadık. Örgütlerimiz kapatıldı, mücadelede ön saflarda yer alan pek çok arkadaşımız ya öldürüldüler ya da idam sehpasına gönderildiler. Ne ki bütün bunlara karşın yine de toplumda egemenlerin yaratmak istediği yılgınlık yaratılamadı. Daha 1970’li yılların ortasına bile gelmedin kurulan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi kısa bir sürede ülkenin her yanında örgütlenerek sistemle amansız bir mücadeleye girişti. Gençlik örgütümüz olan Genç Sosyalistler Birliği kapatıldı, parti üye ve yöneticilerine sayısız davalar açılıp pek çoğu tutuklandı. Bütün baskılar boşa çıkarılıyordu fakat TSİP sistemin baskılarından kaynaklı değil de daha çok sol kesimlerin kendi aralarındaki düşünce farklılıklarından kaynaklı nedenlerle parti saflarından kopmalar oldu ve bu yüzden de partinin gücü eskiye oranla diyebiliriz ki epey azaldı. Ama bütün bu gerçeklere karşın solun bir bütün olarak kitleselleşmesinin önüne geçilemedi.

Şimdi o günün koşullarında bizim kitleler içinde etkili bir güç olmamızın önü kuşkusuz devletin baskılarını da saymamız gerekir fakat bundan daha etkili olan şey egemen güçlerin ülke insanlarının cahilliğinden yararlanma deneyimlerinin çok fazla olmasından kaynaklı bir şekilde önümüzü kesebildikleri gibi giderek güç kazanan sol güçleri de durdurmaları kolaylaştı.

Yukarıda söylediğim gibi bizim insanlara anlatacağımız o kadar çok şey vardı ki bizim karşımızda düzeni savunanların hemen hepsi apışıp kalıyorlardı. O zaman da bakıyorlardı ki pabuç pahalı ayaklarının altından toprak kayıyor hemen şark kurnazlığına başvururlar hemen bize derlerdi ki iyi de şu şapka işi ne olacak der çıkarlardı. Bu yalan karşısında ne söylersek söyleyelim namuslu namussuzların dediklerine inanılır bizim onca bilgimiz heba olup giderdi. Yani deyim yerindeyse bizler onca bilgimize ve becerimize karşın cahillik karşısında yenilgiye uğrardık. Ne var ki sağcıların iftira ve yalanları yine de önümüzü kesemez bizler her yerde örgütlenebilirdik.

Görüldü ki yalan ve iftira da önümüzü kesmeye yetmiyor o zaman Amerika’nın bizim çocuklar dedikleri 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirip solun ve sosyalistlerin kökünü kazımak için her türlü işkence, katliam, idam vb. baskılara giriştiler.

Dolayısı ile 12 Eylül Faşizmi 12 Mart faşizmine göre daha etkili oldu ve sol ve sosyalist güçlerin de toparlanmaları bu kadar uzun zaman aldı ve hatta diyebiliriz ki hala da toparlanabilmiş sayılmayız.

Köprünün altından çok sular geçti. Şapka hikayesini artık kimse anımsamaz oldu. Solun ve sosyalistlerin üstüne de artık böyle gelinmiyor. Çünkü iletişim araçları öyle gelişti öyle gelişti ki sıradan insanlar bile her bilgiye kolaylıkla ulaşır oldu. İyi de bizim bu durum lehimize olması ve bizler yığınlar arasında çok daha güçlenmemiz gerekirken bu koşullarda bile acaba niye öğütlü ve sonuç alıcı bir güç olamıyoruz o zaman?

Be kez işler değişti. Artık kimse bizim karşımıza şapka ile falan çıkmıyor ama daha etkili bir silahla karşımıza çıkıldığı kesin. Baskıları saymıyorum, kuşkusuz baskılarda etkili fakat baskılardan daha etkili olan bir şey var karşımızda. O da milyonlarca kişi öyle bir yoksullaştırıldı öyle bir yoksullaştırıldı ki devlet bu yığınların yoksulluğundan yararlanarak onları kanatları altına alıyormuş gibi yaptı. Bu durumda olanlar belki ahım şahım bir yaşam sürmüyorlar ama hayatları denilebilir ki çalışan pek çok yurttaşımızdan daha garanti. Çünkü şu yardım, bu yardımı derken hiç işe bile gitmeden milyonlarca insan yardımlarla yaşamlarını sürdürebilir hale geldiler. Bu gerçek de iktidarda olan fakat halkın ve ülkenin anasını ağlatan bir politika izlemelerine karşın garanti savunucuları yüzünden bir çoğunluk desteğini ellerinde tutuyorlar. Biz iktidarı eleştirince de bu gibiler hemen karşımıza geçip iktidarın en tepesindeki kişinin fedaisi imiş gibi davranarak bizi etkisizleştirmeye yelteniyorlar, başarıyorlar da.

Yazımı bitireyim. Şu korona virüs nedeniyle AKP ve saray iktidarının ipliği pazara iyice çıktı. Beceriksizliklerini, soygunlarını, doğa ve insanlık düşmanlıklarını, baskı ve zulümlerini bile anlatmak yersiz olur.

Ne denli emek düşmanı bir politika izlediklerini görmek için meclis 1 ay tatile giderken bile çıkardıkları yasa ile gösterdiler göstermesine de var ya “her şeye de devlet yetemez” deyip de o yardımı bu yardımı alan asalaklar yok mu işte bu kez de bu asalak cahillik karşısında bizler yol alamıyoruz.

Ancak ne yazmış Eugene Pottier:

ENTERNASYONAL MARŞI

Uyan artık uykudan uyan
Uyan esirler dünyası
Zulme karşı hıncımız volkan
Kavgamız ölüm-dirim kavgası

Mazi ta kökünden silinsin
Biz başka alem isteriz
Bizi hiçe sayanlar bilsin
Bundan sonra her şey biziz.

Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık
Enternasyonal’le kurtulur insanlık

Tanrı, patron, bey, ağa, sultan
Nasıl bizleri kurtarır
Bizleri kurtaracak olan
Kendi kollarımızdır

Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık
Enternasyonal’le kurtulur insanlık
Hem fabrikalar, hem de toprak
Her şey emekçinin malı
Asalaklara tanımayız hak
Her şey emeğin olmalı

Cellatların döktüğü kan
Bir gün onları boğacak
Bu kan denizinin ufkundan
Kızıl bir güneş doğacak

Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık
Enternasyonal’le kurtulur insanlık.

Evet, bu böyle gitmeyecek şark kurnazlığıyla yardıma muhtaç yoksulluk yaratıp parsa toplayanlar gün gelecek paramparça olacaklar olmasına da o zamana kadar da bilerin yakası yırtılmaya devam edecek.