Yazan: Turgut Koçak 7 Mart 2020
Öyle görünüyor ki bizler daha çok AKP ve saray iktidarının akli dengeleri yerinden oynatan savaş politikalarını çok tartışacağız.
Daha önceki Astana ve Soçi sürecinde nasıl bir anlaşmaya varılmıştı, Türkiye’ye biçilen görev neydi, Türkiye üstlendiği görevleri yerine getirmiş miydi ya da üstüne mi yatmıştı hepsini hepsini bir bir yaşadık ve ağır kayıplar verdiğimiz günlere gelip dayandık. Kendi topraklarını katil sürüsü İslami terör örgütlerinden temizlemek hakkı ile bölgede operasyonlar yapan Suriye güçleri ve bağlaşıkları sonuçta konunun bir kez daha canalıcı bir şekilde tartışılmasını gündeme getirip önümüze koydu. Koydu da burada olup bitenlere baktığımız zaman AKP ve saray iktidarına bölgede biraz daha zaman kazandırmanın ötesine geçen Moskova görüşmelerinden de önemli sayacağımız bir sonuç çıkmadı. Yani Trump’ın yaptığı basın toplantısında bize ne bırakalım Suriye ile Türkiye savaşsınlar yorumunu haklı çıkaran yeni bir sorunun kapısına gelip dayanmış olduk.
Daha önceki anlaşmaya göre Türkiye’ye verilen görev yerine getirildi mi? Yani teröristlerin elinde bulunan ağır silahlar alınıp İdlib ve çevresinden bir şekilde bu eli kanlı teröristler çıkarıldılar mı? Bunların hiçbiri olmadı. Oysa istenilen şey bu teröristlerin bir şekilde Suriye’den çıkarılması sonrasında ise Türkiye ne yapacaksa yapsın noktasındaydı bunlar olamadı. Bu nedenle de aynı şey bir kez daha zamana yayılarak yeniden Türkiye’nin önüne konulmuş oldu.
Olup bitenlere baktığımız zaman Şam’ın da artık bu oldu bittiye göz yummayacağını gösteren adımlar attığı sahada görülmeyen bir şey değildi ancak Türkiye’nin o bölgede askeri güçlerinin bulunması işi zorlaştırdığı için sonuçta her şey göze alındı ve pek çok sayıda askerimiz canlarından oldular. Bu olaya batığımız zaman insanın dönüp dönüp sahi biz bu dramı niye yaşadık diye sormadan edemiyoruz.
Onca konuştuk onca yazdık, ancak AKP’nin bütün eleştirileri elinin tersiyle itip kendi dilini ve politikasını da yarattığına tanık olduk. Evet, AKP dinci gericiliği ve yalanıyla öyle bir yol tutturmuştur ki zamanla AKP ve saray iktidarının bu tutumu bazılarının anlama yetisi ile neredeyse cuk diye oturmuştur. Zaten günümüzde kapitalizmin binbir yalanı ve bütün gerçekleri bozarak tersinden doğruymuş gibi bütün dünyaya başka bir dil konuşarak doğruymuş etkisi yaratan haliyle de etkili olmadığını kimse söyleyemez.
Bütün bunların karşısında ise ne yazık ki şu ya da bu nedenlerden ötürü biz sosyalistler her türlü alavere ve dalaverenin ve bunları gerçekleştirmek için kullandığı dilin önüne geçemedik. Öyle bir dönem yaşıyorduk ki bu da AKP ve saray iktidarının ister istemez işini kolaylaştırdı. Dolayısı ile yığınlar ne yaşasalar, nelerini yitirseler dinci, gerici ve faşist bir anlayışa doğruymuş gibi sarılmayı devam ettirdiler.
Moskova’da konuşulanları bizler de okuduk, dünya alemde okudu. Sonuçta Suriye için yaşamsal sayılan karayolları tamamıyla İslami terör örgütlerinden boşaltılacağı için bu eli kanlı katiller de giderek daha güvenli alanlara doğru çekilip Hatay sınırına yığılacaklar. Öyle görünüyor ki bu yeni görüşme sonrası AKP ve adını saya saya gına geldiğimiz terör örgütleri bir süre daha zaman kazanmış olacaklar, ancak yenilgi hem AKP ve saray iktidarının hem de terör örgütlerinin yazgısı olarak belki de daha da tehlikeli bir şekilde karşımıza çıkacaktır. Çünkü kağıt üstüne yazılanları bundan böyle su üstüne yazılanlar olarak da görüp okuma döneminden geçtiğimiz bir gerçektir.
Şimdi gelelim bölgede her olup biteni Suriye’yi destekleyen Rusya ve İran olgusuyla açıklamaya. İddia ediyoruz ki Suriye emperyalizme karşı kazanmıştır. Suriye Aydınlığı savunarak ve laikliğe sahip çıkarak kendi yazgısını da bölgenin yazgısını da değiştirmek için önemli bir olguya direnerek imza atmıştır.
Bugün her fırsatta Suriye’yi bilinçli bir şekilde yok saymayı seçenlerin bu son gelişmeler diyebiliriz ki yenilgisidir. AKP iktidarının Osmanlıcı düşlerinin ve emperyalist hayallerinin de yenilgisidir. Bu yüzden bizler bütün riskleri göze alarak ülkemiz ve bölge halklarının çıkarına olan ne varsa onu savunuyoruz. Bu yüzden de Askerlerimizin savaş alanından çekilmesi, terör gruplarının darmadağın edilmesini söylüyoruz. Bizim bu düşüncelerimiz her ne kadar milliyetçi ve şoven düşüncelerle hastalanmışlar için hainlikle niteleniyor olsa da bu görüşlerin hiçbir değerinin olmadığını, gerçeklerin direngenliği nedeniyle bizim düşüncelerimizin erinde geçinde yaşam bulacağını savunduk savunuyoruz.
Halkın gözünü onca alavere ve dalaverelerle boyamaya çalışanların heybesindeki düşünceleri heybesini çırpın göreceksiniz. Örneğin Bahçeli’ye kalsa Şam’a kadar gidecek ve sözüm ona Beşar Esad’ın başına çuval geçirecek. Recep Tayyip Erdoğan’a kalsa ülkede Amerikancılık yeniden baştacı edilip dipten doruğa askeri, siyasi, ekonomik ne yapılacaksa Amerikalıların istediği doğrultuda yeniden ve daha bağlılıkla ihya edilecek ancak görüldüğü gibi bu anlayışa o korkulan ve geleceği bizlere muştulayan gerçeklik asla izin vermemektedir. Bu yüzden de ülkemize ve bölgeye emperyalistlerle birlik olup kuyu kazanlar kazdıkları çukura kesinlikle kendileri düşeceklerdir.
Daha önceki yazılarımızda da belirttik. CHP de içinde pek çok kesim sürekli olarak Esad’ı eleştirip diktatör betimlemesini dillerinden düşürmediler. Bu eleştirileri yapanlar dönüp üstelik ülkemizin durumuna da hiç mi hiç bakmadan bu yolu kendilerini bir yerlere kanıtlamak için sergilediler. Gerçeği açık açık söylediklerinde sandılar ki yığınlar kendilerinin saflarını terk edecekler, sandılar ki ülke içinde ve dışında yalnızlaşacaklar. Bunları göze alamadıkları için nalına da vuran, mıhına da vuran bir politika izlediler. Bu yüzdendir ki yeri geldi Suriye tezkeresine “birlik ve beraberlik” içinde oy verildi. Dolayısı ile AKP ve saray iktidarının yalanlarının ortaya serilmesini bu tutum ciddi bir şekilde görülemez kıldı. Şimdi de yeni bir eşikteyiz. Evet, AKP ve saray iktidarı zaman kazanacak. Evet, bir kez daha Suriye tezkeresi gelmiş olsa bazı gerçekleri daha anlaşılır kılacak kesin de işte o zaman takke düşmüş kel de görünmüş olacak.
Sonuç olarak iddia ediyoruz.
Siz sanıyor musunuz ki AKP kimseyi takmadan yoluna devam ediyor?
Bizce öyle değil, en muğlak unsurları da vatan, millet, Sakarya söylemiyle peşinden sürüklüyor ve attığı adımları da böylece kolaylıkla atabiliyor.
Ne diyelim Moskova toplantısına gidilirdi gidilmezdi, şöyle sorulur böyle sorulmazdı, bilmem hangi resmin ve figürlerin altında niye durulmuştur vs. lafları ile de bilinmeli ki kimsenin gönlü kazanılamaz.
Olanlar olması gerektiği için olmuştur. Bundan sonrası ise eğer iyi şeyler olunsun isteniyorsa ikiyüzlü politikaların yerini gerçekler geçerli kılınarak başarılacaktır.
Bakalım, göreceğiz nasıl olsa altı veya bir yıl da gelip geçer…