Yazan: Turgut Koçak 12 Haziran 2013
Dün mecliste grubu bulunan partilerin grup toplantıları vardı. Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumu aynı tas aynı hamam, bir de üstüne üstlük nasıl bir Recep Tayyip Erdoğan olduğunu da itiraf ediyor. Sanki sertlik yanlısı olmak matah bir şeymiş gibi; “ben buyum işte işinize gelirse” demeye getiren efelenmelerde bulunuyor. Ne diyebiliriz ki? İnsan hangi pencereden bakıyorsa o pencereden görünen yeri görür. Recep Tayyip Erdoğan’ın baktığı pencere de uluslararası sermayenin penceresi olduğu için onun görülen alanlarıdır. Bu görülen alanlarda da sömürü vardır, zulüm vardır, kan, gözyaşı, rant, vurgun, soygun, boyun eğdirme kısacası kötülükten yana ne ararsan o vardır. Bu yüzden de ben buyum değişemem ki anlamında söylediklerinin anlamı da budur.
Diğer partilerin söylediklerine gelince hemen hepsinin Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirileri var. Bana sorarsanız en etkili eleştiri, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’tan gelen eleştirilerdi. Ne var ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu mizahi eleştirileri anlamasının olanağı yok. Eğer olsaydı, bu eleştiriyi duyar duymaz hemen şapkasını önüne koyar, şimdiye kadar yaptıklarının tam tersini yaparak kendisine de ülkeye de bir iyilik yapmış olurdu. Ama nerde gezer onda bu yetenek? Yeteneğini ezbere hapsetmişlerin hiçbirinde ama hiçbirinde bu yetenek yoktur ne yazık ki.
Dün sabah 7.30’dan itibaren tam bir komedi oynandı. Polis alana girdi, gaz, basınçlı su ve şiddet kullandı. Sonra o bildik “direniş” sahneleri yaşandı ve yaşatıldı ki, bütün Türkiye ayağa kalkan “çapulcu halk” nasıl bir şeymiş öğrensin, öğrensin ki, halk marjinal canavarına sunduğu desteği geri çeksin. Ama olmuyor işte. Senaryosunu Recep Tayyip Erdoğan’ın yazdığı, sahneye polis müdürlerinin koyduğu, oynayanının polis olduğu bu oyun tutmuyor. Tutmadığı için de ne kadar zor kullanılırsa kullanılsın insanlar geri çekilmiyor. Gençlerimiz akın akın Taksim’e akıyorlar.
Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun konuşmalarını dinledikçe sözlerinin yalan olduğunu anlamak için insan sarrafı olmaya gerek mi var? Aynı kişi 1 Mayıs dolayısı ile çeşitli sendikaların yöneticileriyle Taksim Alanı’nı dolaşırken de aynı oyunu oynuyordu. Sağolsun üstünde bir iyilik meleği görüntüsü vardı ki değmeyin gitsin. Dün sabah da aynı pozlarda Gezi Parkı’ndakilere dokunulmayacağını söylüyor, babacan babacan atıp tutuyordu? Ne oldu peki?
Polis,ne Gezi Parkı tanıdı, ne de buradakilere destek vermek için gelenleri. Gün boyu göstericilerin üzerine gaz atılıp su sıkıldı. Vali devletin gücünü göstermekten söz ederek bu kez sözlerini babacan babacan dile getirmekten vazgeçip “hıııı göstereceğim size hanyayı Konyayı” demeye çevirdi. Ne güzel değil mi ey çapulcu yurttaşlar! Bugüne kadar sizlerin tepkilerini televizyonlarında bir kare bile vermeyip bütün gün davul dümbelek programları yaparak şaşalı ve debdebeli bir ortamı yerseniz diyerek size sunanlar; birdenbire Taksim Alanı’nda sabahın köründe bitiverdiler. Kanalları artık kim tutardı. Marjinallerin canavarlıklarını gösterme yarışına girişmişlerdi ki, bu halleri bile bir zavallılık, bir halk düşmanlığıydı. Ama durun siz; bu kanallar ne anlama geliyormuş halk düşmanlığı hesabını vermekten kurtulacak mı sanıyorsunuz?
Satılık sermaye kanalları ne kadar da birbirine benziyor. Venezuela’da da Hugo Chavez’e ve Venezuela halkına karşı yayın yapan televizyonları bir anımsarsak ne kadar aynı soyun soyu olduklarını açıkça görürüz.
Sonuç olarak ne diyordu Aşık İhsani:
Taban uyanıyor taban Durduramaz onu baban
Ya işte böyle Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Taban uyanıyor taban.
Bu yüzden de sert olsan ne yazar üç değil, bin miting yapsan ne yazar, sana artık doktor ne yersen ye demiş çünkü…