Yazan: Turgut Koçak 8 Eylül 2022
TSİP’i çoktan gönüllerinde ve yüreklerinde silmiş olanlar ara sıra orada burada buluşmalar tertipleyerek hem ahbap çavuşluğa devam ediyorlar hem de sözüm ona bunlarda sosyalizm mücadelesi için zerre kadar bir enerji olmadığı halde varmış gibi davranarak çevrelerinde tuttukları kimselerle orada burada havalarını sürdürme gayreti güdüyorlar.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak bunları çoktan sildik, herkes işine baksın diyoruz ancak bir de bakıyoruz ki bir yerlerden yine çıkıvermişler. Bu iş de başı Çağatay Anadol’un çekmesi ise bir hayli ilginç. İlginç diyorum çünkü bu adam bize onca düşmanlık besledi, kimi zaman yitirdiğimiz eski arkadaşlarımızın cenazelerine gönderdiğimiz çelenkleri parçalatmaya kalkıştı. Biz salt saygımızdan ve devrimci dürüstlüğümüzden kaynaklı sesimizi çıkarmadık. Durum böyle olunca demek ki birileri daha da önünün açıldığını düşünmüş olmalı ki kalkmış Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin tarihini yazarak insanlara gaz vermeye başlamış.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ile ilgili yazı yazacakların bizden izin almaları elbette gerekmiyor. Yazılan şeyler eğer TSİP’e hakaret içeren yalan yanlış şeyler değilse elbette doğrusunu parti olarak karşı eleştiri yaparak yerine getiririz fakat partinin tarihini yazmaya gelince iş değişir. Her önüne gelenin parti tarihi yazmaya ne hakkı vardır ne de böyle bir kimseye bu görev düşer. Hele Çağatay gibilerine hiç ama hiç düşmez.
Neden mi?
Bir kez 12 Eylül sonrası partinin Türkiye sorumlusu olarak görevlendirilen Çağatay kendi çevresinde tam bir ahbap çavuş topluluğu oluşturarak partiyi kapalı dönemde yönetmeye kalkışmıştır. Yönetim tarzı tam anlamıyla laçka olduğu kadar hiç de yoldaşlık hukuku ile bağdaşmayan bir yöntemden ibarettir. (Ola ki bu yönde o ahbap çavuş topluluğu içinde bana yanıt vermeye kalkan çıkarsa şunu burada not düşmek istiyorum benden hak ettiği yanıtı kesinlikle alacaklardır.)
Birçok şeyi geçiyorum, onca sorunlar söz konusudur ama parti bir türlü kongre yapmamıştır. Daha da önemli şeyler var elbette. Yurt dışında partinin Genel Başkanı Ahmet Kaçmaz önce genel başkanlıktan sonra parti üyeliğinden istifa ettiği halde parti üyelerinden ve hatta Türkiye’de bulunan yöneticilerden özellikle Çağatay marifetiyle saklanmıştır. Yurt dışındakileri saymazsak benim dışımda da pek bilen yoktur.
Ama bütün bunlara karşın Kaçmaz’a hala genel başkan ve parti üyesiymiş gibi davranılmaya devam edilmiştir. Kartal Stadyumu toplantısında da bu aymazlık bizzat Çağatay tarafından ısrarla sürdürülmüştür.
Partinin İç yönetimini hedefleyen 1985 operasyonunda partiden neredeyse tutuklanmayan kimse kalmamıştır. Başta Çağatay olmak üzere partinin şanına yakışır davranışta çok az kişi bulunmasına ve hatta parti Çağatay tarafından belge ve bilgileriyle polise teslim edilmesine karşın bunların hepsi görmezlikten gelinmiştir. Üç aylık gibi bir süre Çağatay ve çevresindekiler içerde kalmışlar bu süre içinde en kötü davranışı sergileyerek siyasi koğuştan siyaseti bırakmışların koğuşuna geçmişlerdir. Bu tutuma karşı koyan Veli Gürcan, Yaşar Yiğit ve birkaç arkadaşımız ise bu karara karşı çıktıkları için mahkeme yolunda partiden atmakla tehdit edilmişlerdir.
Gorboçov haininin Glasnost ve perestroyka (Açıklık ve yeniden yapılanma) politikasını partiye kabul ettirmek için broşür yazan, bu görüşleri parti olanaklarıyla çıkarılan Görüş dergisinde propaganda eden, biz içerde olduğumuz için bunu da kolaylıkla yapan Çağatay Anadol TSİP’in tarihini yazamaz. Yazsa da bu TSİP’in tarihi zaten olmaz. Çünkü yaşamında tek bir örgüt bile kurmuşluğu olmayan bu gibi arkadaşlara hiç mi hiç söz düşmez. Eğer birisi bu partinin tarihini olur ki yazacaktır o kişi tıpkı Stalin gibi birisi olmalıdır. Çünkü Stalin Kafkaslarda partiyi örgütleyen aynı zamanda da Lenin tarafından Karadeniz Kartalı olarak anılan birisidir ki böyle birisine hiç mi hiç sözümüz olmaz.
Parti örgütlerinden habersiz, ülkedeki başka politik çizgileri bile doğru dürüst bilmeyen, hatta sosyalist bile olmayan birisi TÜSTAV’da var olan bilgi ve belgelere dayanarak kopyala yapıştır yöntemiyle ve birilerine övgü düzerek parti tarihi yazmaya kalkarsa o yazılan tarih de parti tarihi olmaz.
Çağatay’ın bu yeni sözüm ona parti tarihini okuyanlara salık veriyorum.
Bu kitabı okurken bir de konuya bu açıdan bakın isterim…