Yazan: Turgut Koçak 7 Temmuz 2021
Nedensiz kuş uçmaz derler ya işte böyle. Nedensiz kuş uçmaz. 12 Eylül 1980 faşist darbesinin arkasından Türkiye’de çok şeyler yaşandı. Ülke uzun süre Turgut Özal’lı neoliberal ekonomi uygulamaları, tarikat ve cemaat furyası ve kurumlaştırılan bir gericilik döneminin daniskasını yaşadı. Halkın yaşadıklarına çare olamayan sistem uluslararası güç odaklarının da çabası ve oluruyla sahneye AKP’yi çıkardı. Bütün bu gerçekleri ince eleyip sık dokumadan AKP nasıl olmuş da 3 Kasım 2002 tarihinde iktidar olmuş doğru anlayamayız.
2001 yılına gelindiğinde ülke ağır bir ekonomik bunalım içindeydi. Geniş halk yığınları yoksulluk içinde ve sorunlarına çözüm bulamaz hale düşmüştü. Böyle bir ortamda umudunu merkez partilerinden ve CHP’yi merkez partisi haline getirmek isteyen siyasetçilerden ve de ne yaptığını bilmez durumda olan Ecevit’ten iyice soğumuş başka arayışların peşindeydi. AKP uluslararası sermaye güçlerince keşfedildi. Erbakan’ın dizi dibinden kaldırılanlara Milli görüş gömleğini çıkarmalarını istediler, onlar da seve seve bu görevi yerine getirdiler. Hem emperyalist dünyanın başı ABD’nin de istediği bölgeye rol model olacak bir parti değil miydi? AKP bunu layıkı ile yapacak tek partiydi. Düşünüldüğü gibi oldu ve AKP’nin iktidar koltuğuna oturtulması için bütün dinamikler harekete geçirildi ve AKP’nin tam 19 yıldır süren iktidar serüveni de böylece başlamış oldu.
İflas etmiş ve inandırıcılığını yitirmiş bütün sistem partilerinin seçmen tabanına seslenerek oradan kopartılan büyük bir kitle ile herkesin hevesine heves kattı. Yığınların içinden kimileri yoksulluklarının biteceğini düşünürken kimileri de zenginleşme düşü görür oldular. Yani neoliberalizmin bütün yalanları popülist söylemle jelatinlenerek insanların önüne kondu. Böylece de AKP tabanını genişlettikçe genişletti. Süreç içinde de akıl almaz oy oranlarına yükselerek böyle bir şey olabileceğine hiçbir zaman inanmamış olanları bile şaşırttı.
İzlenen bu politika sermaye iktidarını güçlendirdiği gibi her türlü özelleştirme girişimleriyle de vurgunun talanın öyle bir üstüne kondu ki artık bu çevrelerin keyfine diyecek yoktu. Bu işleyişle aynı anda uygulamaya sokulan kimi pansuman tedbirlerle de halkın gözü iyice boyandı bu çevrelere yönelenler artık siyahı beyaz görür oldular. Yığınların yoksulluğuna can simidi işlevi görecek yardımlar sunuldu. Süreç içinde geniş bir kitle yardıma öyle bir alıştılar ki bu işleyiş önemli bir çoğunluğun olmazsa olmazı haline geldi. AKP iktidarı bir yandan da eskiyi sürekli olarak bunları bile yapamadığı için eleştirip halkın yanında olmadıklarını söylerken geçmişi de tutuculuk ve bürokratik vesayetle suçlayarak halkın en yumuşak yanını kaşıyıp hoşlanmasını sağladı. Bazılarının iktidar ama muhalefet gibi davranıyor eleştirisini hiç gündeminden çıkarmadı ve sanki bugüne kadar süren sistemin karşısındaymış havası verdi. Halka halkçı bir siyaset izliyormuş gibi görünürken ülkede öyle bir kutuplaşma yarattı ki damadın söylediği gibi Erdoğan aya 4 gidişli gelişli yol yatıracağım dese inananlar olur sözü boşuna değildi…
Görüldüğü gibi aradan yıllar geçtikten sonra ancak zar zor bu gidişin gidiş olmadığını anlayanların sayısı artmaya başladı. 19 yıldır AKP ve saray iktidarının yarattığı ortamın yurttaşlara neye patladığının görülmesi nedeniyledir ki yolun sonuna da bir anlamda gelinmiş oldu. Gerçekten de AKP ve saray iktidarı aslına bakarsanız çok daha kapsamlı bir gelişmenin de sonucunu hazırladı. Bu yüzden kırılan AKP ve saray iktidarının gücü yerine neyin nasıl konulacağının da tartışılır olmasını sağladı.
Artık AKP ve saray iktidarı ile birlikte iktidarın fireninin patladığını görüyoruz. Baş aşağı gidiş ise yoksulluğu, açlığı sefaleti iyice arttırdı. Durmadan bindirilen zamlarla halk gününü nasıl geçireceğinin telaşı içinde.
Ekonomi çökmüş, paralar bitirilmiş ama talan sürüyor. Görülmemiş bir tantana ve şaşa var. İşsizlik şaha kalkmış, enflasyon söylenenin neredeyse üç katı seyrediyor. İş yok, aş yok işe alınanlar ise yandaş kesimler. İktidar bunca yoksulluğa karşın kendi adamlarına üçer beşer maaş ödeme peşinde. Artık eskisi gibi yardım olanakları da kalmayan bir iktidarın yırtıkları artıyor sökükleri dikiş tutmuyor. İktidar büyükşehir belediyelerinin çoğunu da yitirdiği için elinden bu silahı da yitirdiğinden yardım yapma üstünlüğü muhalefetin eline geçmiş durumda. Çöküş durdurulamıyor. Bundan sonra da durdurulamayacak. Yıkım belki çok hızlı olmayacak ama yine de bu iktidar hazin sonundan yakayı kurtaramayacak. Bütün bu olumsuzluklara bir de Erdoğan’ın sınırsız ve denetlenemez yetkilerini eklediğinizde yığınların öfkesi de artıyor, Erdoğan’dan kurtulma istekleri de.
Tek adam yönetiminin nefesi artık yetmiyor. Her yere yetişme hevesi öyle oluyor ki zaman zaman yığınları daha da kızdıracak sonuçlar doğuruyor. Aynı şeylerin yinelenip durması bir yana en tepedeki kişi tarafından herkesin en ağır bir dille de suçlanıyor olması bugün kendi partisinin içindekileri bile yıldırdı. Üstelik söylenen sözlerle siyaset yapma olanakları da artık olası görünmezken aynı noktada direnilmesi AKP çevrelerinde de heves bırakmadı. AKP’yi terk edeceklerin sayısı bu yüzden arttıkça artıyor.
Bütün bu gerçeklere karşın hala birileri Erdoğan’ı güçlü bir lider görme hevesinde olsa bile bunu şimdilik kaydı düşerek kabul etmek gerekiyor. Göreceksiniz gençlik içinde doğru dürüst destekleyeni bile kalmamış olan bir Erdoğan, halkın yok yoksulluğuna ve bıkkınlığına karşın bu sıfatı da yakın zamanda yitirmemesi olanaksız gibi. Ne diyelim Erdoğan artan yoksulluğa da yenilecek, toplumun hak ve özgürlüklerine duyduğu isteklerin çiğnenip durulmasına da.
Yani?
Yanisi şu; popülizm sistem partilerinin ve dinci, gerici ve faşist çevrelerin elinde her zaman kullandıkları bir silahtır.
Evet de bu silahında yiv ve setleri silinmiş, dipten doruğa kadar da her bir tarafı paslanmış…