Yazan: Turgut Koçak 7 Ekim 2011
İnsanoğlunun zaman zaman durup kendisine başkalarının gözüyle bakmasında yarar var. İşte o zaman kendisine yönelen eleştirilerde haklılık payı var mıdır, yok mudur hiç kuşku yok ki, daha iyi anlayacaktır. 12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrasında Anayasa ve yasalarda yapılan değişiklikler tamı tamına 31 yıldır uygulanmakta sonuçlarından da en çok geniş halk yığınları zarar görmektedir. Türkiye özellikle yargıda Sıkıyönetim Mahkemeleri’nden, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne oradan da ancak ve ancak Özel Yetkili Mahkemelere gelebildi. Özel Yetkili Mahkemelerin durumu da bütün çıplaklığı ile ortada. Yani 31 yıldır yönetim erkine gelip giden sistem partilerinin hiçbiri ne temel olarak hak ve özgürlükleri koruyan sosyal içerikli bir Anayasa yapabilmiş ne de yargıda bir iyileştirme gerçekleştirmiştir. Aksine iktidarlar yargının antidemokratik durumundan yararlanabildikleri kadar yararlanma yolunu seçmişlerdir. Bugünkü AKP iktidarının yargı ile ilgili tasarruflarına baktığımız zaman her şey açıkça görülmektedir.
İki üniversite öğrencisi parasız eğitim istedikleri için 15 aydan fazla bir süredir içerdeydi daha yeni serbest bırakıldı. Öğrencilerin bu kadar uzun süredir içerde yatmasının nedeni ise Özel Yetkili Mahkemelerin keyfi yorumları sonucudur. Gösteri ve Yürüyüş Yasalarına aykırı hareket etmekten yargılansalar belki de tutuklanmalarına bile gerek olmayacak. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerde yargılama örgüt bağlantılı olarak ele alınıyor ve içerde tutulma da bu kadar uzun sürebiliyor. İşin daha da kötüsü herkese düşmanlık besleyen bu mahkemeler öğrencilerin neredeyse eğitim haklarını ellerinden alıyorlar dersek abartmış olmayız. Bu iki öğrencinin durumu da aynen böyle oldu. Eğer kamuoyunun bastırması olmasaydı sözü geçen mahkeme öğrencileri bırakır mıydı pek emin değiliz. Çünkü bu mahkemelerde savcı ve yargıçlar karşılarındakileri peşin peşin düşman görerek görevlerini yürütüyorlar.
Ülkemizde çalışanların örgütlenmesi büyük ölçüde idarenin kontrolü altında. Sendikal örgütlenmeler eğer iktidarın çizgisinde ise idare tarafından büyük ölçüde destek görüyorlar. İdareye yakın değillerse yani kuruluş amaçları üyelerinin her türlü demokratik hak ve özgürlüklerini ve ekonomik hakların korumaksa işte o zaman yandı keten helva. Sendikal çalışma yürütenler kendilerine yerlerden yer beğensinler. Sürgünlerin ardı arkası kesilmediği gibi başkaca da idari yaptırımlar eksik olmuyor. İktidarın her dediğini yapan sarı sendikacılar ise baş tacı edilerek bir yağdanlık sürüsü oluşturuluyor ki, çalışanın vay haline. Özetle ülkemizde bugüne dek demokrasi sözcüğünü ağzından düşürmeyenler ne yapmışlarsa demokrasi diye diye yapıyorlar.
Demokrasi hokkabazlığı öylesine işletiliyor ki, geniş halk yığınlarının iradeleri hiçe sayılıyor. Tam 88 yıldır sandık demokrasisini aşmış değiliz. Ülkemizde uzun yıllar işçilerin, emekçilerin haklarını savunan sosyalist partilere izin bile verilmedi. İzin verildiği dönemlerde ise Demokrasi’nin kılıcı tepelerinde hep sallanıp durdu. Göstermelik olarak yapılan seçimlerde ise seçim barajı nedeniyle sosyalist partilerin meclis dışında tutulması için her yola başvuruldu. %10’luk baraj sistemi 12 Eylül1980 faşist darbesinden beri uygulanıp duruyor. Örgütlenme zorunluluğu getirilen illerin sayısı üçte ikiden bir fazlaya çıkarıldı. Bütün bu engellemeler Türkiye’de sözde işlediği işbirlikçi güçler tarafından ileri sürülen cici demokrasilerde yapılıyor.
İnsanların en vazgeçilmez haklarından olan sağlık ve eğitim hakları salt sermaye güçleri para kazansın diye hak olmaktan çıkarılmış durumda. Her iki alanda da yapılan özelleştirmeler ve değişikliklerle ilaçtan, muayeneye kadar belli oranlarda paralı hale getirilmesi de cici demokrasinin kazanımları sonucu olsa gerektir. Çalışanların sosyal güvenceleri işbirlikçi iktidarlar tarafından budana budana işe yaramaz hale getirildi. Özelleştirmeler sigorta alanında da öne çıkarak bugün ortalığı pıtrak gibi sardı. Yabancı sigorta şirketleri Türkiye’ye doluştular. Özel şirketler kâr amacıyla sigorta işine girdiklerine göre bu şirketlerin sigortalılara sunacakları hizmet hiç kuşku yok ki, pahalı bir hizmet olacaktır. AKP iktidarının başlattığı bu yoldaki gelişme önümüzdeki yıllarda tümden toplumun her katına yönelecek, bugün yeşil karttan yararlananlar gün gelecek yararlanamaz duruma düşürüleceklerdir.
Kısaca;
Türkiye’de canımıza ot tıkayan ne yapılmışsa cici demokrasi diye diye yapılmıştır. Bugün iktidarda olan Bay Tayyip de aynı yolun yolcusu olarak gelmiş geçmiş iktidarları aratır olmuştur. Bugün bizdeki işleyiş matah bir şeymiş gibi Bay Tayyip ağzını her açtığında Suriye’de demokrasi olmadığından dem vurarak bu ülkenin işgal edilmesini savunmaktadır. Yani Bay Tayyip Suriye’ye demokrasi götürecek aklınca. Oysa Bay Tayyip’in başbakanlık yürüttüğü ülkede demokrasinin hali gözler önündedir. Tam otuz bir yıldır 12 Eylül faşistlerinin darma duman ettikleri her türlü hak ve özgürlükleri kısıtlayan değişiklikleri bugüne kadar değiştirmemiş, değiştirmeye de niyeti olmayanlar Beşar Esad’a ülkene demokrasi getir deyip duruyorlar. Oysa kendilerinin yaptıkları ortada, yani sürekli olarak burjuva demokrasisinin bile işlememesi için her şeyi yapıyorlar. CHP heyetiyle görüşen Beşar Esad haklı olarak soruyor; siz kendi ülkenizde 30 yıldır ne yaptınız ki, bana kısa bir sürede demokrasi getir deyip duruyorsunuz? Sizin amacınız El Kaide ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nü korumaktan öte bir şey değildir. Devamını da biz söyleyelim. Amerikan emirlerini yerine getirmektir.
Şimdi bir kez daha yineleyelim. Bay Tayyip ve çevresindekiler; kendinize başkalarının gözüyle bir bakın, neler göreceksiniz neler…
Haklı olarak size söylediklerimiz az bile. Çünkü sizler söylediklerimizin katmerlisini hak ediyorsunuz katmerlisini…