BİR KEZ DE DOĞRUYU SÖYLE

Yazan: Turgut Koçak 22 Temmuz 2013

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Oysa bu ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinin şimdiye dek bir tanesi bile doğru çıkmadı. Çıkıyor diyor ki, “Bir, iki, üç, dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor, twitterda, facebookta yeri yerinden oynatıyorlar.” Bu sözlerin neresi ele alınabilir ki? Neresinden tutsan lime lime dökülüyor. Yani yalan da öyle böyle bir yalan değil, Himalyalar’dan daha büyük bir yalan.

Gezi Parkı gösterileri başladığı andan itibaren polisin uyguladığı şiddetin boyutları ortada. İnsanları gaza ve basınçlı suya boğan polis bununla da kalmadı, karanlık köşelerde sıkıştırdıkları göstericileri sopadan geçirdi. Uyguladığı şiddet sonrası 5 gencimiz yaşamını yitirdi. 11 yurttaşımız gözünü kaybetti. 8 binden fazla gösterici yaralandı. Yirmiye yakın yurttaşımız yaşam tehlikesi ile hastanelerde bulunuyor. İzmir’de denizin kenarındaki gençlere polisin uyguladığı şiddet öylesine bir şiddetti ki, yetkililer bile bu fotoğrafların sosyal medyada paylaşılmasına yasak getirdi. Artık gösteri sırasında polisin kin ve nefret dolu saldırısından söz etmenin gereği bile yok. Sayın Başbakan; madem göstericiler polise şiddet uygularken öldüler o zaman söyler misiniz nasıl oluyor da polislerden yaşamlarını yitirenler ya da ağır yaralananlar yok? Bu kadar da atılmaz ki, sizin gördüğünüzü biz niye göremiyoruz acaba? Anımsarsınız; iki darbeyi de gördünüz. 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbesi sonrasında da bu darbeyi gerçekleştirenler yurttaşlara çağrıda bulunarak; “Anarşistleri ihbar edin” demişler, hatta ihbar edenlere ödül bile koymuşlardı. (O zamanlar şimdiki gibi teröris denmez, devrimcilere anarşist denirdi) Peki, siz ne yaptınız? Tencere, tava çalanları yargıya şikayet edin, geçmişte yargı önünde biz çektik, şimdi de onlar çeksin demediniz mi? Dediniz. Öyleyse nasıl oluyor da, sözümona özgürlükleri genişleten Anayasa hazırladığınızı söylüyorsunuz? “Polise ben emir verdim” diyerek şiddetin, ölüm ve yaralanmaların doğrudan sorumlusu olduğunuzu söylemekten çekinmiyorsunuz ama yine de tutturmuşsunuz bir “ileri demokrasi” masalı kafa ütülemeye devam edebiliyorsunuz.

Siz değil miydiniz 36 yerde; “Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Projesi var ya; bu projenin Eşbakanlarından biriyiz. Biz bu görevi yapıyoruz” diyen? Sonra da bu sözleriniz nedeniyle sizi kim suçlamışsa inkar edip sizi suçlayanların ne şerefsizliğini, ne de alçaklığını bırakmayan siz değil misiniz? Her şey tabak gibi ortaya çıktığında ise yeni bir gündemle bu konuyu unutturmadınız mı?

PKK’lılarla, iktidar olarak Oslo’da ve İmralı’da görüşüp de, eleştirildiğinizde verdiğiniz karşılıklara ne demeli? Şimdi ise her şey ayan beyan ortada. Görüşüyorsunuz, koruyorsunuz, susuyorsunuz, akiller görevlendirip sözümona Kürt sorununu çözüyor gibi yapmıyor musunuz?

Dini inançlarınızda sayıyoruz ki, samimisiniz. Öyleyse nasıl oluyor da, herkesin inancına karışmak ve kendinize göre kindar ve dindar gençlik yetiştirmeyi görev sayıp herkese etmediğinizi bırakmıyorsunuz? Hem sizin iktidarınızda bunca ihaleci ve zengin takımı yerden biter gibi nasıl oldu da bitti? Yoksa sizin Müslümanlığınız palazlanıp, soyarak dünya malına konmakla eşdeğer mi?

Anlaşıldı eleştirilmek istemiyorsunuz. Başında olduğunuz kapitalist sistemin Avrupalısında ne iktidar partisinin başındaki kişi, ne muhalefet liderleri ne de devletin bilmem hangi katındaki yetkili sakınılmadan eleştirilir de kimse herhangi bir uygulamaya girişmeyi aklından bile geçirmez. Oysa siz öyle misiniz ya? Silivri’de, başka cezaevlerinde iktidarınızı salt eleştiriyorlar ve karşılar diye yılları bulan yatanlar var. Siz bu olgulara mı demokrasi deyip kendinizce yığınların gözüne kül üfürüyorsunuz?

Ya sizin şu sandık aşkınıza ne demeli? Tutturmuşsunuz bir “Milli irade” ortalığı kasıp kavuruyorsunuz. Kim hangi konuda iktidarınızı eleştirirse pat karşısına “Milli irade” diye çıkıyorsunuz. Gerçekten söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz? Diyelim ki inandınız; peki, öyleyse iptal edilen ve kullanılmayan oylar neredeyse sizin partinizin oyları kadar. Bu oylara bir de muhalefetin ve barajı aşamadıkları için yok sayılan oyları katarsanız hiç de milli iradeyi falan temsil etmediğiniz görülüyor, bu gerçeğe ne gibi sözleriniz vardır acaba çantanızda?

Ekonomi batık, işsizlik had safhada, insanlar ev kirasına bir ay çalışıyor, iktidarınız hak ve özgürlükleri çiğnedikçe çiğniyor, ülke bağımsızlığı iktidarını döneminde tam olarak elden gitti, her şeyi yabancılara sattınız, komşularımızla ülkemizi düşman konumuna getirdiniz, yargıyı hallettiniz, Dışişleri Bakanlığı ile ilgili yeni uygulamalar peşindesiniz, başkan olmanın hayali ile yatıp hayali ile kalkıyorsunuz özetle doludizgin faşist bir sisteme gidiyorsunuz sonra da kalkıp en demokrat kişi olarak kendinizi görüyorsunuz, bu nasıl oluyor da kitabına uyabiliyor?

Dedik ya saymakla bitmez keyfiyetiniz de doğru olmayan sözleriniz de. Şimdi de gaz maskesi, baret gibi malzemeleri satan işyerlerinin depolarını basıyorsunuz. Sanırım savaş halindesiniz. Herkese gözdağı veriyorsunuz ki, iktidarınız devam edebilsin. Ancak bir kez cin şişeden çıkmıştır. Bundan böyle şişeden çıkan cini değil siz, sizin gibi düşünen dünyanın bütün üfürükçüleri bir araya gelseniz bunu başaramayacaksınız. Cin şişeden çıkmıştır, iktidarınızın da işi bitiktir.

Buyurun, buyurun Gezi Parkı’na siz de gelin! Öyle Recep Tayyip Erdoğan olarak değil, başbakan olarak 10 bilemediniz 20 bin polisle gelin, gelin ki, sohbetiniz koyu olsun.

Polise yeni emirlerinizi bu parkta serin serin düşünün…