Yazan: Turgut Koçak 16 Ocak 2022
Toplumu uyuşturmak, bitmiş, tükenmiş iradelere kul köle etmek için varlığını sürdürme uğraşısı içerisinde olan tarikat, cemaat, dinci vakıf ve dernekler konusunda duru bir düşünceye sahip olmak gerekir. Bir toplum eğer çalkalana çalkalana duruluğunu yitirmişse o bulanmadan sağlam olarak düşündüğümüz kesimlerde paylarını alırlar. Gerçekler ortada olmasına karşı yukarıda saydığımız bu yapıları sivil toplum öğütleri (Bu yaklaşımdan nefret ederim. Çünkü hep Demokratik kitle örgütü demeyi yeğlerim) hiçbir zaman içine sindirmiş biri değilim, partimin görüşleri de hep bu yönde olmuştur onun da altını özellikle çizmek isterim.
Çok eskilere değil, Cumhuriyet döneminden bu yana ülkemizde tarikat, cemaat, dinci vakıf ve dernekler hiçbir zaman demokratik kitle örgütü sıfatını taşımamışlardır, taşıyamazlar da. Çünkü bunun nedenini bu yapıların dünya görüşünde aramak gerekir. Dünya görüşleri için sadece çağdışıdır deyip geçmekle yetinemeyiz. Bu yapıların kime ve hangi egemen sınıflara hizmet ettiklerine bakar haklarında da bu bakış açısıyla hüküm veririz. Bu yapılar her daim komünizm düşmanı olmuşlar ve sosyalist sisteme saldırıyı neredeyse mücadelelerinin en başına almışlardır. Bu yüzden de emperyalizm ve kapitaliz yanlısıdırlar. Emperyalist/kapitalist sistemin hizmet çizgisi dışından an olsun bile çıkmış değillerdir. Her biri dünya halklarının baş düşmanı ABD emperyalizminin savunucusu ve kılıcı olarak bulundukları her yerde işlevlerini yerine getirmişlerdir. NATO’cudurlar, bu yüzden de ülkemize gelen 6. Filo’yu kıble yapıp namaz kıldıktan sonra orada direnen gençliğe saldıranlar da bunlardır. Sosyalizme karşı ABD ve kapitaliz/emperyalist ülkelerin güdümünde din adına ‘Yeşil Kuşak” oluşturanlar da bunlardır. Daha dün gerçekleşen Sivas yangınını da çıkaran ve en güzel ülke evlatlarını yakarak katledenler de bu kesimin insanlarıdır her daim devletin ve uluslararası güç odaklarının kullanımına açıktırlar. Şimdi böyle bir anlayış içinde kendilerini var edenlere birileri sivil toplum örgütleri de dese gerçekler hiçbir zaman değişmeyecektir.
Bu sözünü ettiğimiz yapıların hiçbirinde yapı içi demokrasiden de söz edilemez, buralarda eleştirinin de bir hükmü yoktur. Burada kendilerini bulanların hiçbiri yurttaşlık hakkını ve hukukunu ne tanırlar ne de gözetirler. Onların gerçeğinde sadece ve sadece kulluk ve otoriteye biat kültürü vardır. Bu nedenle de sınıfsal çözümlemeler yaptığımızda bunların yeri doğrudan egemene biattır. Kulluk ülküsünü de kolaylıkla sözünü ettiğimiz çevrelere kulluk noktasına taşıyabilirler. Ve zaten halleri de bundan ibarettir. Kimse bunların iç yüzünü bilemez. Seçim diye bir anlayışa bunların kapısı kapalıdır. Kendinden menkul birine bağlılık her şeyin önünde gelir. Bu yüzden de ne tek tek ne de topluca özgür iradeleri olduğu söylenemez. Eh durum bu olunca da kimse kalkıp da bu yapılara farklı işlevler yükleyemez. Yüklerse de günü gelir bumerang örneğinde olduğu gibi bu anlayış olayı böyle görenleri de kesinlikle vurur.
Bu yapılara baktığımız zaman en gerici, faşizan partilerde boy gösterirler. Dolayısıyla bu yapıların hep iktidarlarla iç içe işlediğini görürüz. Devlete karşın varlıklarından söz edilemez. Etmeye kalkanlarsa yanılırlar. Sınıfsal konumlarına gelince çoğu yap patronlarla iş tutar ya da kendileri tartışılmayacak denli patronluğa yükselmişlerdir. Yani sırtları pek, kasaları ise çok çok doludur. Kaldı ki uluslararası planda da dinsel anlayışla oluşmuş olan tarikat, cemaat, dinci vakıf ve derneklerin genel geçer sivil toplum örgütleri anlayışı ile örtüşen bir yanları yoktur.
Şimdi geriye döner ve aklımıza bu sözünü ettiğimiz çevrelerin oluşturduğu ipi doğrudan Amerika’nın elinde Komünizmle Mücadele Derneklerini nereye koyabiliriz?
Evet, zorlama pek çok yazılıp çizilmiş ve tarikatları, cemaatleri, dinci vakıf ve dernekleri bir yerlere yakıştırmaya çalışanlar olmamış değil olmuştur ama olup bitenlere baktığımız zaman ortada gerçekleri değiştirecek herhangi bir belirti bile söz konusu değildir. Durum ortadayken, hele bizim gibi ülkelerde işlevleri o denli ağır travmalara sebep olmuş ve oluyorken bunlara hangi elbiseyi giydirseniz üstünden düşer. Bu yüzden de eşyayı adıyla çağırmak ve bu yapıların Türkiye gerçeğinde işledikleri bütün suçları masaya yatırmak ve ona göre konuşmak gerekir.
Ha bazıları çıkıp popülist politikalar için tarikatları da aynı kefeye koymamak gerekir iyisi de vardır kötüsü de diyorsa bizler bu tür yanılgılara ortak olmak zorunda değiliz. Bu ve buna benzer düşünceleri kim ya da kimler savunursa savunsun en küçük ödün vermeyi aklımızın ucundan bile geçirmeyiz.
Daha mı konuşuyorsunuz? O zaman buyurun bu yapıların yurtlarında, kurslarında işlenen suçları varın bir düşünün. Bunlar kim ya da kimlerin arkasına diziliyorlar, niye sınıf düşmanı politikalarını bizlerin can düşmanı yapılarla birlikte davranarak gösteriyorlar zahmet buyurun araştırın ve öyle konuşun.
Yok, gelişigüzel bir düşünce yapınız varsa bilin ki en son yaşamını yitiren Enes Kara gibilerin yaşadıklarını ibretlik olarak gözünüzün önüne getirin…