BİR KEZ DAHA SOYER’E KARŞI YÜRÜTÜLEN KAMPANYA ÜZERİNE

Yazan: Turgut Koçak 20 Eylül 2022

AKP’nin üst düzen yöneticileri, daha altlardakiler, yandaş televizyon ve gazeteler İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in konuşmaları üzerinden bir kaşık suda fırtına koparmaya devam ediyorlar. Bu konuda başı da konuşmanın içeriğini çok iyi biliyor olmasına karşı Erdoğan çekiyor. Erdoğan bu konuşmadan yürüyerek Tunç Soyer’in ne ahlaksızlığını koydu ne babasına demedik bir şey bıraktı. Oysa Soyer’in sözleri Mustafa Kemal Atatürk’e aitti ve de TBMM arşivlerinde kayıtlıydı. Konu tüm Osmanlı padişahlarının hedeflenmiş olduğuna çekildi fakat Vahdettin’e de sahip çıkılmamazlık yapılmadı. Onlara göre Vahdettin hain değildi, tam tersine ülkesini seven bir padişahtı. Bahçeli’ye göre ise hataları olabilirdi fakat Vahdettin’e hain denilemezdi. Bugünkü Akit Gazetesi ise Vahdettin’i aklamaya çalışan bir mektuptan söz ediyor etmesine de daha sonra Anadolu’da başlatılan mücadelenin en başındaki kişiden tutun da diğer arkadaşlarına kadar niçin ve neden idam hükmüyle cezalandırıldıklarından söz etmeye dilleri varmıyor.

Peki, böylesine açık bir gerçeğe karşın bu kampanya cumhur ittifakı tarafından niçin başlatılmış olabilir?

Biliyorsunuz seçimler yakın. AKP ve saray iktidarınınsa olağan koşullarda seçim kazanmasının neredeyse olanağı kalmadı. Bu yüzden de ülkede başlatılacak olan korku iklimine Soyer’e karşı başlatılan kampanya ile gerginlik artırılabilirse devamı için kimi koşullar sağlanabilirdi. Bazıları bu kadar da olmaz diye düşünüp bizim düşüncemize karşı çıkabilirler fakat biz yine de iddia ediyoruz çok ama çok fazlası da pekâlâ olur. Seçimleri yitirme psikolojisi içinde olan Erdoğan’ın bu denli ölçüsüz davranıyor olmasını birçok şeye bağlayabilirsiniz ama gerçekleri asla göz ardı edemezsiniz. Çünkü bu iktidar seçimleri yitirirse seçim yitirmiş bir iktidarın muhalefette de görevimizi yaparız diyecek kadar temiz olmadığını cümle alem bilmiyor mu biliyor. Bu yüzden de bu iktidar hem dünya görüşünün gereği hem de 20 yıldır yapıp ettikleri nedeniyle çok ama çok tedirgin. Seçim yitirip bunlarla karşılaşmaktansa her türlü baskının dik âlâsını yapıp ne pahasına olursa olsun kazanmanın peşinde olmayı daha yerinde görüyor olmalı. Soyer’e karşı bu çıkışları yapanlar sanıyorlar ki halkı korkutup oyların üstüne oturabilirler. Bu yüzden de bu tür çıkışların iş yapacağı düşünülüyor…

Az bilenlere veya bildikleri halde tersinden iş çıkaracaklarını düşünenlere biraz bilgi vermekte yarar var.

Erdoğan’ın bu çıkışlarına bakıp tarihimizi yeterince bilmediğini düşünenlerin sayısı ağırlıkta. Bizse hiç de öyle düşünmüyoruz. Çünkü bu davranış bilmemekten değil ideolojik olarak dünya görüşleri başından sonuna kadar Osmanlı hanedanının görüşleriyle örtüştüğünden kaynaklanmaktadır. Yoksa en azından bu konuda sahiplenilecekse bile padişahlar arasında bazı ayrımların yapılması gerekir çünkü bazılarının hainliğini tarih apaçık yazmakta ve de bu gerçeği tersine çevirmenin olanağı kesinlikle yoktur.

Osmanlı son barutunu tükettiğinde Anadolu’nun küçük bir bölümü hariç emperyalistlerce işgal edilmedi mi? O küçük parça da bazı koşullara bağlıydı elbette. Sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları bütün engellemelere, karşı Kurtuluş Savaşı’nı başarıya ulaştırıp düşmanı ve emperyalistleri yurttan kovmadılar mı? Bu gerçeği merak edenler varsa giderler TBMM arşivlerinden alıp okurlar. Çünkü 23 Nisan 1923 tarihinden sonra meclis tutanakları ortada. Ayrıca M. Kemal ve arkadaşlarının her toplantıda tuttukları tutanaklar da mevcut.

Dahası İstanbul başta emperyalistlerin işgal etmeleri için yapılan çağrıda kimin imzası var acaba? Tabi ki de Sultan Vahdettin’in. Bunu bile bilmeyen birisinin Türki Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı koltuğunda oturabileceğine aklınız kesiyor mu? Kesiyorsa burada sahiplenilen Cumhuriyete karşı saltanat değil mi?

Bazıları 9 Eylül sonrası Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasını içlerine sindirememiş olabilirler ama bu bir gerçektir. Hele 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin kurulmasını hiç hazmedemeyebilirler fakat bu da bir gerçektir. Zaten bu yüzden Cumhuriyetin kazanımlarına karşı ta başından bugüne kadar savaş açan bir çevreye ve sermaye gericiliğine gösterilen tolerans yüzündendik ki ülke bugünkü noktaya getirilebilmiştir.

Daha düne kadar M. Kemal Atatürk ve İnönü’ye iki ayyaş diyenler bugün Atatürkçü görünmeye kalksalar da bir maksatla ray değiştirdikleri bilinmiyor mu? Bazıları gibi Osmanlı bizim atamız mı değil mi bunu belirtmeye gerek bile duymuyoruz. Zaten bu konuda düşüncelerimizi çok yazdık, çok dile getirdi.

Ortada bir gerçek var. Ülkeyi kurtaranlar ve de emperyalistlere peşkeş çekip kaçanlar söz konusudur. Kimileri kaçanların yanında yer alabilirler. Tunç Soyer de kurtaranların yanında yer almış 9 Eylül günü bu nedenle M. Kemal Atatürk’ün sözleriyle kendisini dinleyenlere seslendiğine göre bu tartışmanın fitilinin ateşlenmiş olması yeni bir korku iklimine sıçranılacağının belirtisidir.

Burada öne alınması gereken şey Erdoğan’ın niye tek kişinin sözünün geçerli olduğu bir rejime geçilmiş olmasından hukuk, halkın hakları, adalet, özgürlük, demokrasi, ekonomi, eşitlik ve laikliğin ne hale getirildiğini sorgulamak gerekmez mi? Bugün gelinen noktada halkımızın yoksulluk konusunda ne durumda olduğu iktidarın gözüne çarpmıyor olsa da 70 milyona yakın insanımızı ilgilendirir halde değil mi? Bu yüzden bu iktidar işin sonuna gelmiştir. Geldiği için de bu iktidarın seçimleri yitirmiş olması bir indi bindi meselesinden çok daha sonuçları olacak bir durumdur ki iktidar bu yüzden baskıyı daha da arttıracaktır.

Bu baskıları geçersiz kılacak olanlarsa muhalefetin ve özellikle de bizim gibi sol ve sosyalist partilerin gerekli mücadeleyi doğru ve yerinde yürütmesidir ki yürüttüğünde iktidar nelerle karşılaşacağını bildiği için çok telaşlı ve bir o kadar da baskıcı ve zulüm uygulamayı seçmiş olarak karşımızda olacaktır.