BİR KEZ DAHA LİBYA

Yazan: Turgut Koçak 22 Ağustos 2011

Dünya ve Türkiye basını Trablus’un muhaliflerin eline geçtiğini dile getirirken, oğul Kaddafilerin tutuklandıklarını, Kaddafi’nin de nerede olduğunun bilinmediğini haber geçti. Daha sonraki haberlerde de oğul Kaddafilerin kaçarak kurtulduklarının bilgisini verdi. Sosyalistler olarak Kaddafi’yi savunmak gibi bir derdimizin olmadığını herkes bilir. Ancak kazın ayağı öyle değildir. Bugün Libya’ya; Türkiye’de içinde küresel sermayenin adına saldıran güçler yani emperyalistlerdir. Bir ülkede demokrasi bağlamında daha ileri koşulların gelmesi için o ülkenin emperyalizm karşıtı güçlerinin işbirlikçilere ve emperyalistlere karşı yürüttükleri savaşımı kazanmaları ve iktidar olmaları gerekir. Günümüz koşullarından bunun da yetmediği çok açıktır. Küresel kapitalizm burjuva anlamda bile olsa demokrasinin serpilip gelişmesine kendi hayatiyeti bakımından izin veremez. Bu yüzden gerçek demokrasinin yaşama geçirilmesi ancak ve ancak sosyalist bir iktidarın kurulması ile olanaklıdır. Bugün Libya’da Kaddafi tamamı ile etkisizleştirilse bile durum değişmeyecektir. Bu kez Libya’nın başına onlarca işbirlikçi hain diktatör olarak bela kesilecektir. Libya’da saldırı ve savaş örgütü NATO tarafından başlatılan operasyonun amacı çok açıktır. Libya’nın kaynaklarına küresel sermaye el koyacak, Libya halkı Kaddafi döneminde elde ettiklerinin hiç birini bulamayacaktır.

Bugün Türkiye’de bulunan adı gazeteciye çıkmış pek çok kişi demokratlık numarasına yatıp Kaddafi’yi diktatör olarak niteler ve diktatörlerin sonu ile ilgili olarak inciler düzerlerken, ABD ve Batı emperyalistlerinin adına da demokrasi ahkâmı kesmektedirler. Bütün bu gerçeklerin aslının astarının olmadığını hem kandırılan dünya kamuoyu hem de Libya halkı bizzat yaşayarak göreceklerdir. Bugün Kaddafi’nin devrilmesinde hayır görüp demokrasi havarisi kesilen AKP iktidarının içyüzünü sayısız kez dile getirdik. Çok değil daha kısa bir süre önce Kaddafi’nin elinden ‘İnsan Hakları’ ödülü alan bizzat Bay Tayyip’in ta kendisiydi. O günlerde can ciğer kuzu sarması olan bu kişilerdeki kişiliğin nereye oturduğunu biz değil bizzat kendileri söylemelidir.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Bülent Arınç çıkmış; “Kaddafi bir an önce adalete teslim olmalıdır” diyor. Ne kadar gülünç değil mi? Bülent Arınç hangi adaletten söz ediyor siz anladınız mı? Eğer anlamadınızsa biz söyleyelim; dün Müslümanları Guantamo’ya götürüp orada işkencelerden geçirip yargılayan Amerikan adaleti. Bu durum aslında çok hazin. Bir insanın şaftı kaymaya görsün, o zaman akı kara, karayı kolaylıkla ak görebiliyor. Bülent Arınç’ın durumu da budur. Tabi biz, Bülent Arınç’ın doğal akıl sağlığından söz etmiyoruz. Bülent Arınç, aydınlanmaya karşı öylesine hınçlıdır öylesine hınçlıdır ki, salt onlardan öç almak için her şeyi yapabilir. Bugün İslami güçler adına hareket edenlerin bazılarının durumu budur. İster Libya’da olsun ister Suriye’de Amerikancılığı içlerine sindirenlerin gerçek durumu emperyalistlerin uşaklığından öteye gidemez.

Dün yazdık, neci olduğu, bilinen de bilinmeyen Ahmet Davutoğlu hemen ekibiyle birlikte Bingazi’ye gitti. Basına göre yeni durumun başlangıcında ilk Libya’ya giden devlet bizmişiz. Bu zavallılığı insanlara başarı gibi yutturanlar öz itibari ile iflah olmaz emperyalizm uşaklarıdır. Davutoğlu eğer Libya’ya gittiyse bir yandan pastadan pay almanın telaşı öte yandan da emperyalistlerin kendisine verdiği görevin yerinde icrası ile ilgili gitmiştir. Yoksa emperyalizme uşaklık eden sözde Kaddafi muhaliflerini desteklemek hiç de onurluca bir şey değildir.

Kötü olan şey; Libya’nın NATO aracılığı ile bombalanmasının İzmir’de kotarılmasının yanında bir de muhaliflerin organizesi ve devlet erkini ellerine geçirmeleri için yine ülkemizi kullanmalarıdır. Önümüzdeki günlerde bu yönde İstanbul’da bir sürü hokkabaz toplantılar gerçekleştirip emperyalizme bağlılıklarını perçinleştireceklerdir.

Ya önceki gün Libya elçiliğine girip ortalığı dağıtan çapulculara ne denilmelidir? Ne güzel, bir grup ortaya çıkacak, güvenliğinden Türkiye’nin sorumlu olduğu elçiliğe girip ortalığı darmadağın edeceklerdir. İşçilerin, emekçilerin en küçük hak arayışlarında, onların karşılarına dikilen ve cop, biber gazı, panzer ne varsa kullanan Türk polisine ne olmuştur da bu çapulcu grubun ellerini kollarını sallaya sallaya elçiliğe girmeleri mümkün olmuştur? Durum çok açıktır. Bay Tayyip ve iktidarı açıkça bu tertibin arkasındadır. Eğer hükümet bu işin arkasında olmasa kimse gidip de Libya elçiliğini dağıtamaz. Görüyoruz; Amerikan Elçiliği küçücük bir protesto da bile yüzlerce polisin koruması altına alınır ve korunurken Libya Elçiliği’nin önünde bir bekçiyi bile göremiyoruz.

Bu olup bitenler önemsenmeyebilir. Ancak önümüzdeki günlerde Türkiye elçiliklerinin de benzer saldırılara uğrayabileceği akıllardan asla çıkarılmamalıdır. Böyle bir şey yaşanırsa da suçlusunun doğrudan AKP hükümeti olduğu gözlerden kaçırılmamalı, Libya işinin burada bitmeyeceği Türkiye’nin kafasını çok ama çok ağrıtacağı doğru okunmalıdır.

Son bir anımsatma: Basın sansasyon haber ve yorumlarını sürdürüyor. Neymiş efendim; Karayılan etkisizleştirilmiş, Kandil’i ele geçiren Suriye kökenli Feyman Hüseyin Kandil’e oturmuştur. Bugün Türkiye’de yapılan eylemlerin sorumlusu da oymuş. Arkasında da Suriye ve İran varmış. Zaten 1 Mart teskeresini kabul etmemekle iyi etmemişiz. Amerika bize kızmış ve PKK’yı desteklemiş. Demeye getiriliyor ki, bakın İran ve Suriye ne dolaplar çeviriyor. Suriye’ye girin ki, Amerika bir kez daha kızıp PKK’yi destekleyerek Türkiye’nin başına sayısız çuval geçirmesin…

Ne diyelim çok onursuz ve uşaksınız uşak! Bari o zaman Türkiye devletini dağıtın kendinizi bir Amerikan eyaleti olarak ilan edin belki o zaman Amerika sizi PKK’den kurtarır kim bilir?