BİR KEZ DAHA AZERBAYCAN-ERMENİSTAN SAVAŞI ÜZERİNE

Yazan: Turgut Koçak 6 Ekim 2020

Kapitalist/emperyalist sistem her ne kadar kendisini farklı pazarlamaya kalksa, barışı savunuyor gibi görünse de bütün kötülüklerin anası bu sistemdir.

Çünkü bu sistem kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için sürekli olarak halkları halklarla karşı karşıya getirip savaşı körükler. Savaş nedeniyle de her türlü çıkar elde ettiği gibi sözü geçen ülkeleri de birbirine düşürerek onları önlerini göremez hale getirip iliklerine kadar sömürür.

Bu yüzden de kapitalist sistemin insanlığa barış ve bir arada yaşama kültürü oluşturmak gibi konular derdi yoktur olmamıştır da.

Bu sorunu sosyalizm Sovyetler Birliği döneminde büyük ölçüde çözmüştür fakat bu yine de hiçbir sorun kalmadığı bağlamında anlaşılmamalı, sosyalizmin halklara kazandırdığı barış içinde bir arada yaşama anlayışı asla yabana atılmamalıdır. Dün Sovyet topraklarında Sovyetleri oluşturan halklar birbirlerinin kafalarını koparacak denli birbirleriyle karşı karşıya olmak şöyle dursun değişik coğrafyalarda birbirlerinin hak ve hukuklarına saygılı olmak gibi bir yaşamı da önemli ölçüde kurmayı başarmışlardır.

Ancak Sovyetlerin dağılması ile birlikte geçmişte yaşanan anlaşmazlıklar bir kez daha su yüzüne çıkmış bu coğrafyada yaşayan halklar birbirleri ile sonucu ağır olan savaşlara tutuşmuşlardır. Bunun için Gürcistan – Abhazya Savaşını, Çeçenistan’ı, Kırım’ı, Osetya’yı, Ukrayna’yı daha başka ülkelerin yanında Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarını da örnek gösterebiliriz. Sonuç olarak Sosyalist Sistem’den liberalizme geçiş ve kapitalistleşme ne kimseyi özgür kılmış, ne refah getirmiş ne de bir arada yaşama kültürünün önünü açmıştır. Aksine daha da kapatmış, işin içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in “Savaştan başka çözüm yolu yoktur” sözünü unutmama gerekir.

Sovyetlerin yerine geçen Rusya Federasyonu da sözünü ettiğimiz konularda bir çözüm üretemeyecektir. Bu yönde atacağı ve atmak istediği bütün adımlar sosyalist sistemdekinin aksine öncelikle bu bölge halkları ve bütün dünyada ağır eleştirilerle karşılaşacaktır.

Bildiğiniz gibi Karabağ’ın Ermenilerin eline geçmesinin üzerinden günümüze kadar geçen süre 30 yıla yakındır. O dönemde yapılan katliamlar uzun yıllar konuşulmuş, Hocalı katliamı kimilerine göre katliam kimilerine göre de soykırım olarak değerlendirilmiştir. Şimdi hem de kısa süre önce patlayan savaşın nedeni nedir görebilmek için perdeyi aralamakta yarar vardır.

Dağlık Karabağ geçmişte yani Sosyalist Sistem’de Ermeni ağırlıklı bir nüfus olmasına karşın Azerbaycan’a bağlanmıştır. Sistem yıkıldıktan sonra ise burası Ermenilerce Azerilerin elinden alınmış 1 milyon civarında bir Azeri nüfus buralardan göç etmek zorunda kalmıştır. Şimdi Azerbaycan bu toprakları kurtarma çabası içindedir.

Azerbaycan’ın dilinde “Kaçkın” olarak isimlendirilen insanlara zengin petrol yatakları olmasına karşın gerekli refahı Azerbaycan devleti sağlayamamış onların yarasını saramamıştır ama petrol gelirleri ile İsrail ve Türkiye’den aldığı silahlarla silah gücünü arttırırken daha derli toplu bir ordu gücü oluşturmayı da başarmış durumdadır. Bu harekete geçildiği tarih itibari ile isabetli bir seçimdir.

2018 tarihinden itibaren Ermenistan’ın ciddi bir şekilde Batı’ya yaklaştığını ABD ile de bağlarını sıkılaştırma çabası içinde olduğunu görmek mümkündür.

Bu yüzden de yavaş yavaş Ermenistan Rusya’ya karşı bir politikanın ağırlık kazandığı bir ülkeye dönüşmüştür. Zaten Putin’in, Paşinyan’ın telefonla konuşma isteğinin Putin tarafından “meşgul” denilerek kapatılmasını da sözü edilen durumla ilgili olarak Ermenistan’a verilen bir mesaj olarak okunması gerekir.

Türkiye’nin durumuna gelince; AKP ve saray iktidarı Türkiye’yi artık Amerika ve Rusya gibi bir güç gösterme çabası içindedir. Bu yüzden Suriye ve Libya’dan sonra bir de Azerbaycan’da adının geçmesi bazı ülkelerde daha yüksek sesle Türkiye’nin emperyal bir güç hevesi içinde olduğu değerlendirmelerine sebep olmuştur. Suriye ve Libya’da zaman zaman karşı karşıya gelinse de Rusya ile gelgitli bir siyaset yürütülmekte olup Rusya ile ilişkilerin çok da kalıcı olmadığı daha açık anlaşılır olmuştur. Bu yüzden de Batı ve ABD Türkiye’nin konumunu yakından izlemektedir.

ABD’nin güttüğü siyaseti derinlikli olarak görmek gerekir. Bugün eğer İsrail Azerbaycan’la iyiyse ABD ile de iyi olacağı unutulmamalıdır. Bu yüzden Suriye’de Rusya’ya karşı konum yitiren ABD Kafkasları ve Rusya Federasyonu içinde yer alan bazı ülkeleri kaşımak derdine düşmüştür ki Azerbaycan bu yüzden ABD için ilk sıralarda sayılır. Ve zaten ABD Ortadoğu’da yitirdiği prestijlerinin çoğunu bir ölçüde de olsa yeniden kazanmış görünmektedir. Bugün İsrail’le kimi Arap devletlerinin arasının düzeltilmesini bu şekilde görmek gerekir. Üstelik bu yolla İran’ın da kıstırılması kesinlikle düşünülmüştür bizce.

Evet, Paşinyan’ın konumu Rusya’nın nasıl bir politika güdeceğine dair ipuçları verse de sorun tek Paşinyan’la değerlendirildiğinde yetmez. Burada Batı’nın, ABD’nin, Güçlü Ermeni Lobilerinin oynayacağı rolün yanına Türkiye’nin de eklenmesi gerekir. Üstelik Türkiye’nin masaya oturulduğunda masada olması gerektiğini söyleyen Aliyev’in söylediklerini de unutmamak gerekir.

Eh tabi bugünkü iktidar işin içinde Türkiye varmış görüntüsünü de boşuna vermiyor.

Şu an içerde köpürtülmüş milliyetçiliğe bu iktidarın o kadar çok gereksinimi var ki umarız bu politika Türkiye’nin ağrımaz başına çaput dolaması anlamına gelmez ve başının büyük ölçüde ağrımasına da yol açmaz.