BİR KEZ DAHA ANAYASA YALANI

Yazan: Turgut Koçak 30 Eylül 2011

Recep Tayyip Erdoğan daha meclis açılmadan yeni anayasa hazırlanması ile ilgili girişimlerini başlattı. Görüşme yapmak için ilk önce MHP’nin kapısını çalan AKP, daha sonra da CHP ile görüşerek anayasa konusunda kamuoyuna uzlaşmanın öne çıktığı izlenimini vermek istiyor. MHP’nin daha önce birçok konuda AKP’nin işini kolaylaştırdığı biliniyor. AKP’nin hazırlamak istediği yeni anayasaya nasıl tepki koyacağını ise çok iyi bilmemekteyiz. CHP’nin ise ilerici bir çizgide tutum sergilemediği sürece AKP’nin değirmenine su taşımanın ötesinde bir şey yapacağını pek sanmıyoruz. CHP birçok konuda köşeli politikalar izlemeyi çoktan bırakmış durumda. Bu yüzden de zaman zaman AKP’nin çizgisine düşmekten bir türlü kendisini kurtaramıyor. İşin daha da kötüsü CHP’de AKP’lileşme yönünde gelişmeler gözleniyor. Bunların kulağına kim fısıldıyorsa ikide birde CHP’de “uzlaşma” sözcüğü sık sık kullanılır oldu. Öyle sanıyoruz ki, CHP’liler halkımızın uzlaşma istediğini sanarak bu yüzden de AKP’nin gündeme getirdiği her şeye de karşı çıkmamak gerektiğini düşünüyor olsalar gerek. Oysa bugüne kadar AKP’nin iktidar ve ezici bir çoğunluk olması sıfatıyla ortaya koyduğu hangi uygulama var ki savunulabilir ya da desteklenmesinde bir sakınca yoktur? 12 Haziran 2011 parlamento seçimlerinin sonrasında birçok konuyu gündemine alarak BDP meclise girmedi, yemin etmedi. O günden bugüne BDP açısından çok bir şey değişmediği çok açık olmasına karşın Ekim başında meclisin açılması ile birlikte meclise geleceğini ve yemin edeceğini açıklayan BDP, AKP’nin gündeme getireceği anayasa ile ilgili olarak yansıtabilirse iradesini yansıtmak isteyecektir. Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder’in ise BDP’nin iradesi ile hareket edeceği zaten biliniyor. BDP’nin olmazsa olmazı etnik isteklerin daha ötesine gidemeyeceği de açıkça belli. Bu durumda yeni anayasa’nın sosyal yanı ya hiç konuşulmayacak ya da yeni anayasaya yansıtılması mümkün olmayacak.

Gerek bugünkü meclisin bileşenleri nedeniyle gerekse toplumda yükselen ve etkili bir meclis dışı muhalefetin olmaması yüzünden işçilerin, emekçilerin, aydınların, kadınların, gençlerin her türlü hak ve özgürlükleri bu anayasaya ya hiç yansımayacak ya da yansıdığı kadarıyla bir hükmü olmayacaktır. Seçimlerden kısa süre önce anayasa değişikliğine soyunan AKP’nin 12 Eylül 2010 tarihinde referandumla kabul ettirdiği anayasanın nasıl bir şey olduğunu biliyorsak şimdi hazırlanması düşünülen anayasanın da nasıl bir anayasa olacağını şimdiden kestirmemiz mümkündür.

AKP, emperyalistler tarafından kendisinden nasıl bir anayasa isteniyorsa öyle bir anayasayı gündeme getirip kabul ettirmeye çalışacağı bir gerçek. Ülkemizde geçerli olan parlamenter sistemin bile onca aksaklıklarına tanık oluyoruz. Bu sistemde bile tek kişinin dediği dedik çaldığı düdük hükmü geçiyor. AKP şimdilerde sesli olarak dillendirmese de mevcut parlamenter sistemden çok da memnun değil. Bu yüzden de anayasa konusunda sık sık kendisinden söz edilen Burhan Kuzu orada burada başkanlık sistemini laf olsun diye dillendirmiyor olsa gerek. Burada güdülen amaç zaten padişah gibi davranan Recep Tayyip Erdoğan’ın gücünü daha da sınırsız hale getirmektir.

Bizce bu meclisin anayasa hazırlaması meşru değildir. Çünkü mecliste laiklik karşıtlığından Anayasa Mahkemesi tarafından mahkum edilmiş olan AKP’nin hazırlayacağı ve kabul edilmesi için etkili olması önemli bir handikaptır. Mecliste temsil edilen öteki partilerin milletvekillerinin büyük çoğunluğunun ise işçilerden, emekçilerden, aydınlardan, kadınlardan, gençlerden yana duyarlı bir politika içinde olduğu da söylenemez. Toplumun yüzde seksenine hatta daha fazlasına denk gelen bir oranının her türlü hakları böylelikle görmezden gelinecek, ortaya çıkan anayasa küresel sermayenin istediği bir anayasa olmaktan öte gidemeyecektir.

Meclisteki mevcut bileşenle böylesi bir anayasa hazırlanır ve de meclisten geçerse Türkiye’nin eskiye göre çok daha eli ayağı bağlanmış olacaktır. Sosyal devlet olgusunun ya tamamen gündemden çıkarıldığı ya da etkisizleştirildiği, eğitimin karanlık güçlerin keyfiliğine bırakıldığı ve ticarileştirildiği, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bağlamda bağımsızlığının göz ardı edildiği, NATO’ya bağlılığın ve uluslararası finans kuruluşlarıyla ilişkilerin sınır tanımaz hale getirildiği bir anayasa buradan açıkça ilan ediyoruz ki, 12 Eylül faşist diktatörlüğünün ürünü 1982 Anayasası’ndan daha ileri bir anayasa olmayacaktır.

Bu durumda meclisten olumlu sonuçlar beklemenin olanağı kalmadığına göre, meclis dışındaki tüm ilerici, devrimci, sosyalist örgütlerle el ele vererek küresel sermayenin temsilcisi AKP’nin çıkarmak istediği anayasaya peşin peşin karşı çıkmalı ve böyle bir anayasanın kabul edilmesine geçit vermemeliyiz Çünkü AKP, bir önceki anayasa değişiklikleri sonucu başta yargı olmak üzere nasıl kendi yörüngesine soktuysa kabul ettirebileceği yeni anayasayla da kendi hükmünü tartışmasız kılacaktır. Görünün köy kılavuz istemez. AKP’nin küresel sermayenin çıkarları ve istekleri dışında davranmayacağı açıkça belliyken, sömürücü, halk düşmanı, gerici politikaları ısrarla sürdürürken yeni hazırlanacak anayasaya neyi yansıtıp neyi yansıtmayacağı çok açıktır.

İşte bu nedenle kimseye hayal görmemesi gerektiğini söylüyor devrimci bir tutum almasını önemle öneriyoruz.