BİR KEZ DAHA 15-16 HAZİRAN

Yazan: Turgut Koçak 16 Haziran 2021

Eskiden olsa televizyonlarda 15-16 Haziran işçi direnişi belgesel gibi verilir bilenler bilmeyenlere bin kez daha anımsatırdı o günleri. Eskinin coşkusu ile coşanlarsa delibaşa döner bir sahiplenirlerdi ki 15-16 Haziran’ı sanki bizler değil de onlar gerçekleştirmiş sanırsınız. Ama olsun, insanların gelmişine geçmişine sahip çıkmak hiç de kötü değildir değil mi? İşte bu yüzden 15-16 Haziran işçi direnişi DİSK’in en unutulmaz geçmişidir aynı zamanda.

Ama bir şeyi anımsatmakta bizim görevimizdir. Bir suda bir kez yıkanılır.

İki kez yıkanılamayacağı belli belli besbelliyken yenilerini yaratmak işiyle de yeni kuşaklarımıza iş düşmekte, yepyeni bir direniş yöntemiyle çıkmalıyız ki kitlelerin önüne bizim için yapıp ettiklerimiz yol açıcı olsun.

Yoksa geçmişi asker hikayesine dönüştürmenin de bir değeri yoktur olamaz da.

Bu arada kaç gündür bu taraftaki yani bizim dediğimiz televizyonlarda 15-16 Haziran işçi direnişinden çok söz edilmiyor ama CHP’nin başlattığı ‘Adalet Yürüyüşü’nün belgeseli bile yapılmış. Şimdi televizyonda onu izliyoruz. Öyle ya memlekette ne adalet ne hukuk ne de eşitlik kalmamış. İşte bunu topluma anlatmak ve iktidarı silkelemek için bu yürüyüş yapılmış, İstanbul/Maltepe’de 5 milyonun üstünde bir kalabalıkla miting yapılarak başarılı da olunurken yığınlara moral kazandırılmış arkasından da arkasının geleceği söylenerek miting bitirilmiş se de Çanakkale’de düzenlenen ikincisi hiç de beklenildiği gibi olmamış.

Arkasından birkaç benzer fiyasko daha yaşanınca da ‘Adalet Yürüyüşü’nün yarattığı etki silinip gitmiş.

Hukuk daha da bitirilmiş, adalet hiç mi hiç kalmamış, eşitlik zaten hiç yok. İçinde yaşadığımız ortam daha da bir kötüleşmiş ki CHP artık gündem belirleyen bir parti değil de Erdoğan’ın ve partisinin yapıp ettiklerinin gündeminin arkasından sürüklenerek siyaseti meclise kilitlemiş ama ortada tek kişilik yönetim de ne meclis bırakmış ne de milli irade.

Korona virüs salgını da gelip çatınca bir yandan siyaset zorlaşmış bir yandan da iktidarın siyasi çalışmalarının dışında kalan ne varsa yasaklar getirilmiş. O yasaklara dayanan valiler, kaymakamlar, bakanlar o yasak bu yasak demeye başlamışlar sonuçta da her şey yasak olup çıkmış. İşin daha da kötüsü nedir biliyor musunuz; bu durumu lehine çeviren iktidar istediği gibi at oynatır olmuş. Bir terslik yaptıklarını düşündüklerini ise kıskaca alıp ya içeri yollamış ya da içeri yollamak başta olmak üzere tehditlerle sindirmeye çalışmış.

Durum buyken, işler daha da kötüleşmişken nasıl olmuşsa olmuş şunun şurasında ‘Adalet Yürüyüşü’nün üstünden ancak 4 yıl geçmiş ama çoktan birileri nostaljiye dönüştürmüş bile. Bu nedir biliyor musunuz?

Bize göre aynı zamanda da bir çıkışsızlıktır. CHP bu çıkışsızlığı ‘Adalet Yürüyüşü’ nostaljisiyle aşamaz. Bu konuyu gündeme getirerek CHP’yi hareketlendireceklerini sananlara ise bir sözümüz var. Eski eskide kaldı. Yeni şeyler söylemek lazım. Çünkü ülke gündemi o kadar çok şeyle dolu ki eğer yeni bir sıçramadan söz edilecekse işe bu noktadan başlamak gerekir de sonuçta CHP’nin de enerjisi buraya kadar. Bu enerji ile de bu kadar iş ancak yapılır. Üstelik de her şey ‘Millet İttifakı’nın yapıp edeceklerine bırakılmışken özellikle belirtmek isteriz ki başarı ancak bu kadar olur. Daha ötesi içinse bir siyasi yapının kendi düşüncesini yaygınlaştırması ve de olmayan şeyler niye olmuyorsa bunun bilince çıkarılması gerekir. Çünkü bugüne kadar daha sağcılığın sağcılıkla yenildiğine dünya tanık değildir. Çekim merkezi olmak ise özgün olmayı gerektirir. Ne yazık ki o da CHP’de yoktur.

Geçerken belirteyim istiyorum. Didim Belediye Başkanı Deniz Atabay yasaya aykırı olarak yapımını devam ettiren oteli 16. Kez mühürledikten sonra 4-5 kişinin sopalı saldırısına uğradı. Bu saldırıyı yapanlar kimdir? İktidarla bağlantıları nedir? Bu olayda mı münferitler arasında sayılacak unutulup gidecektir yoksa kiminle nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin bir yolu mu bulunacaktır? Madem hukukta, adalette yoktur bu işler nasıl rayına oturtulacaktır bir yanıtınız olmalı değil mi?

Bakın, İş Bankası’nın hissedarı göründüğünüz için Sedat Peker size soruyor ve diyor ki Süleyman Soylu’nun Koruma Müdürü’yken İş Bankası’nın yönetimine atanan Ekrem Gülen “hissedarı olduğunuz bankaya bu adamın özel olarak monte edildiğini göremiyor musunuz? O bankada ne işi var, soruyor musunuz?”

İşte böyle bizler asker hikayesi ve yılan hikayesi dinlemekten hiç mi hiç usanmayız niyeyse.

Dinlemeye devam…