BİR ELİ YAĞDA BİR ELİ BALDA OLANLAR

Yazan: Turgut Koçak 28 Mayıs 2013

Türkiye’nin dış politikası iyi mi gidiyor?

Hayır!

Türkiye’nin ekonomisi tıkırında mı?

Ne gezer!

Demokratik hak ve özgürlükler kullanılabiliyor mu?

“İleri” demokrasi ne kadar diyorsa o kadar kullanılabiliyor.

Peki, dış politika iyi gitmiyorsa nasıl olmaktadır da Ankara’yı kasıp kavurmuş, sanatın içine tükürmüş, Allah’ın yürü ya kulum dediği İ. Melih Gökçek, bilbordları İsrail’e özür dilettiği için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a kendisinin de değil ha; bizlerin adına minnettarlığımızı bildiren afişlerle donatıp halkın parasını gıvır zıvır şeylere harcayabiliyor?

Ekonomi iyi gitmediğini, sürekli cari açık verildiğini, dış borçların 700 milyar dolara gelip dayandığını ülkemizde bilmeyen namuslu bilim insanı, aklı başında yurttaş var mı? Yok! Öyleyse nasıl oluyor da devede kulak IMP borçları kapatıldığı için Ankara Ticaret Odası yine bilbordları süsleyip IMF’ye olan borçlarımızı kapattığı için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlarına teşekkür ediyor?

Gerçekten de AKP iktidarı için Osmanlı İmparatorluğu’nun Lale Devri dönemi diyebiliriz. Her şey kötüye gidiyor gitmesine ya iktidarın en başından en alt birimine kadar cümlesi debdebe ve şaşa içinde. Yiyorlar, içiyorlar, kasalarını para ile doldurup dünyalıklarına dünyalık katıyorlar. Son on yılda AKP’nin trilyonluk zenginleri ortaya çıktı. Onlar da Allah’ın nimetlerinden bir elleri yağda, bir elleri balda yararlanıyorlar işte. İş böyle olunca da piramidin en tepesinde yer alanlara tabiki de siyasi iktidara yalakalık etmek düşüyor. Ankara Ticaret Odası’na işiniz düşerse bir gidin. Odanın vezneleri para kesiyor. İş kurmaktan, iş yapmaya kadar küçük esnaftan akşama kadar verilen belgelerden vurulan vurgunun hesabını bile yapmak olası değil. Bu yüzden de sömürünün tepesinde oturanlar hallerine şükredip Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet üyelerine teşekkür etmeyecekler de ne yapacaklar?

Küçük esnaf dardaymış, akşama eve ekmek bile götüremiyormuş nelerine ki? Önemli olan kendilerinin tekerleği dönüyor mu ona bakıyorlar. Hem IMF’nin borcunun kapatıldığı için teşekkür eden bu zevat bilmiyorlar mı ki, AKP iktidarı ile birlikte dış borç miktarı 700 milyar dolara varıp dayanmıştır? Biliyorlar elbette. Ancak onlar için ne gam. 800 TL ile onlar geçinmeye çalışmıyorlar ki, üstelik ne kadar borç harç varsa çalışanların sırtına yüklenmişken niye adamlar arlanıp utansınlar ki?

“İleri” demokrasi masalına gelince; bu konu üzerinde uzun uzadıya durmak gerçekten de yararsız. Sayısız örnekle ülkemizde demokrasinin köküne çökelek suyu döküldüğünü saymakla bitiremeyiz. Bu konu ile ilgili tek bir örnek bile gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koymaya yeter de artar bile. 25 Mayıs günü Recep Tayyip Erdoğan’ın Reyhanlı’daki mitinginde (miting diyoruz çünkü yapılan şey bindirilmiş AKP’lerle mitingti) yaşanan olay bizlerin tüylerini ürpertti. Kardeşini yitirmiş bir genç Erdoğan’a bir şey sormaya kalktı ki, o andan sonra olanları görseydiniz ne demek istediğimizi kolaylıkla anlayabilirdiniz. Hemen Erdoğan’ın korumaları üzerine çullandı ve yaka paça götürdüler. Götürülürken duruma itiraz eden gence koruma ; “kes sesini parçalarım” diyordu. Sonra jandarmaya teslim edildi. İtiraz eden yurttaşlara da aynı dozda karşılık verildi.

Bu olay da önemli. Bursa’da lise öğrencileri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında slogan atıp basın açıklaması yaptıkları için haklarında dava açıldı. 17 genç hakkında iki yıla kadar ceza isteniyor. Ve ülkemizde “ileri” demokrasi var. Liboş kalemler ve iktidarın hık deyicileri gazeteleri, televizyonları çekirge sürüsü gibi istila etmişler, hep bir ağızdan “ileri demokrasi” diye ötüp duruyorlar.

Sonuç dış politika çuvallamış. Çuvallamasa; Bekir Bozdağ kalkıp İsrail’e kök söktüren Hizbullah’a Suriye’nin yanında davrandığı için Hizbül şeytan demeye kalkmaz. Oysa bize göre şeytan sıfatı kullanılsa kullanılsa İsrail’le Amerikan ayarı ile birlikte ilişkileri bu düzeye çıkaranlara denir. Ekonomi bitik. Geniş halk yığınları umarsız ve açlıkla boğuşuyor. Dış borç almış başını gitmiş, yurttaşlar bankaların elinde esir. Oysa bir avuç şeytan deveyi hamuduyla yutuyor. Burjuva demokrasisi işlemiyor. Yönetim herkesi susturmak için yasal değişikliklerin yanında polisiye tedbirlere de başvurarak hak arayanları vurup geçiyor.

Yani iktidarda bir eli yağda, bir eli balda olanlar var. Uluslararası ve işbirlikçi sermaye iktidarını devirip siyasi iktidarı ele geçirmediğimiz sürece gözümüze kül üfürülmeye devam edecek. Bu yüzdendir ki, siyasi iktidarı ele geçirmeli ve onları yağdan da, baldan da etmeli, suyun başını bir an önce tutup asıl şeytanlardan kurtulmalıyız ki, yaşayabilelim.

Yoksa bilmem kaç koruma ile gelip bizi parçalamaları işten bile değildir…