Yazan: Turgut Koçak 1 Temmuz 2021
Her zaman söylenir. Ağacı çürüten kurdu kendindendir diye. Önceki gün HDP Milletvekili Erol Katırcıolğu’nun Kronos Haber isimli sitenin sorularına verdiği yanıt aklımıza bu betimlemeyi getirdi. Neymiş efendim eğer Erdoğan diyalog isterseymiş iktidarla Kürt sorunu için diyalog kurulabilirmiş. Esasen böyle bir şey Biden-Erdoğan görüşmesinde de gündeme gelmişmiş.
Elimizden geldiğince HDP’lileri kırmamaya özen göstererek geçerken konu ile ilgili görüşlerimizi kısaca özetlemek isteriz.
Her şeyden önce demokrasi konusunda anlayış sakatlığına değinmekte yarar var. Hiç kuşku yok ki demokrasinin işlediği bir ülkede pek çok şey konuşulabilir ancak bizim ülkemizde demokrasinin kırıntısı bile olmadığı için neyin nasıl konuşulacağı konusunda kuşkumuz apaçık ortada. Her şeyden önce Katırcıoğlu da biliyor ki şu anki iktidar dinci, gerici faşist bir iktidar anlayışını ifade ediyor. Bu yüzden de bu iktidarla pek çok şey zaten konuşulamaz hele Kürt sorunu hiç konuşulamaz. Konuşulmaya kalkılırsa da çözüm konusunda hiçbir ilerleme sağlanamaz.
Öncelikle demokrasiden ne kast ediliyor bunun konuşulmasında yarar var. Ülkemizdeki sistem gereği alışılagelmiş bir burjuva demokrasisinden söz etmenin olanaksızlığı bir yana kapitalist sistem ülkemiz başta dünyanın pek çok ülkesinde tıkanmış ve bizim ülkemiz başta pek çok ülkede faşist rejimler egemenken yine pek çok ülkede de faşizm burjuva demokrasisi karışımı bir ortam söz konusudur. Çünkü artık kapitalizm burjuva demokrasisine bile tahammül edememekte bu yüzden de faşist iktidarlar ağırlıkla hüküm sürmektedirler. Yani burjuvazinin demokrasi bağlamında barutu tamamıyla bitmiştir. Bu yüzden de mücadelenin sınıfsal karakterini göz ardı ederek ve mücadele yöntemlerine türlü tanımlamalar getirerek (örneğin radikal demokrasi mücadelesi gibi) başarı elde edileceği hayalden öte bir şey değildir. Sınıf karakteri itibari ile kapitalist sistemden yana olanların demokrasi mücadelesi verebileceklerine inanırsak gerçekten de yanılırız. Bu yüzden de bizler mücadelenin karakterinin sınıfsal olduğunu söylüyoruz. Aksi bir durum en zor dönemlerde bile HDP milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun Kronos Haber sitesine yaptığı açıklamanın sonuçlarını verir.
Zaten bu gerçekler ışığında Katırcıoğlu’na ilk tepki partinin MYK’sında yer alan Veli Saçılık’tan gelmiş konuyu Veli Saçılık şu şekilde özetlemiştir. “Bu tartışma HDP’ye yarayacak bir tartışma değil. HDP, saray rejiminin demokratikleşme ihtimali üzerinden bir tartışma yürütmez.
Sezai Temelli ise; “Faşizmle uzlaşma olmaz, nokta. Gerisi lafügüzafdır…” demiştir.
Gerçekten de faşizmle uzlaş olmaz, olmamalıdır da. Katırcıoğlu’nun dile getirdiği görüşler doğrudan uzlaşmayı içerdiği gibi aynı zamanda da boyun eğmeyi de gerektiriyor. Öyle ya Katırcıoğlu’nun açıklamalarının araya serpiştirdiği görüşlerine bakarsak konunun Biden-Erdoğan görüşmesinde de gündeme geldiği söylenerek çok önemli bir konunun nerelere çekildiği ve havale edildiği anlamında da üzüntü verici görüşler söz konusu.
Kısaca kafa karışıklığı oldukça fazla. Öyle ya İzmir’de yaşanan HDP’ye karşı bir saldırıda sanki iktidar suçlu değilmiş iması var. İma edilmek istenen isim bile çok açık söylenmiyor ama biz kim kast ediliyor anlıyoruz. Madem yeri geldi geçerken konuya biraz açıklık getirelim.
12 Eylül 1980 öncesi ülkemizde 5000’nin üzerinde genç ve değerli ülke evlatlarını yitirdik. Saldırıların nasıl başladığı, kimlere yöneldiği, nasıl desteklenip kışkırtıldığını bilmiyor muyuz? O dönemde Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Milli Selamet Partisi’nin oluşturduğu Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe iktidarlarına bir bakalım. Bu cephenin en büyük partisi Adalet Partisi değil miydi? O zaman Demirel değil miydi “bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyen? Peki, ne çabuk unuttuk da o günleri sanki Erdoğan kıskaca alınmışmış da bu yüzden bütün bunlar yaşanıyormuş duygusuna kapılıyoruz. Gece gündüz Kürt düşmanlığı içeren açıklamalar kimin partisinden ve kimlerden geliyor söyler misiniz?
Evet, HDP’nin içindeki tartışma tabi ki de öncelikle HDP’lileri ilgilendiriyor fakat Türkiye’deki mücadeleyi bulanıklaştırıcı bir şey söz konusu olduğunda da sosyalistlere kadar tüm demokrasi güçlerini de ilgilendiriyor.
Doğal olarak konu hassas.
Madem öyle, bin düşünüp, bir konuşmak gerek…