Yazan: Turgut Koçak 29 Kasım 2015
1 Kasım seçimleri öncesinde AKP’nin Van mitinginde konuşan Ahmet Davutoğlu; miting alanına toplananlara sormuştu; “beyaz Torosların geri gelmesini mi istiyorsunuz” diye de, bu konuşması birçok kesim tarafından haklı olarak eleştirilmişti. Dün, Diyarbakır’a beyaz Toroslar olmasa da aynı işi yapan araçlar indi, 2 polisi ve Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi katletti.
Bu olay sonrasında da muhalefetten iktidara kadar çeşitli tepkiler geldi, ülkemizin birçok kentlerinde ise protestolar sokağa taştı. Şimdi bu önemli olayı bir kez daha bütün yönleriyle görmeye çalışmaz ve gelişigüzel açıklamalarla yaşanan olayı kendi öznelliğimiz içinde değerlendirirsek bilmeliyiz ki olayın bir kez daha üzerinin örtülmesine şu ya da bu şekilde yardımcı olmuş oluruz. Bu yüzden de mümkün olduğu kadarıyla nesnel davranmalı olayı örtmeye çalışan sis perdesini aralamaya çalışmalıyız.
Garip bir olay, polislere doğru bir araç gelmekte, durdurulan aracın içinden çıkan kişiler polislere ateş ederek herkesin gözleri önünde kayıplara karışmaktadır. Ortaya çıkan kargaşa sonrası silahlar ateşlenmeye devam etmekte ve Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin “silahlar sussun” dediği yerde uzaktan atıldığı ileri sürülen bir kurşunla ensesinden vurularak katledilmektedir.
Olay sonrası; Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı bu olayı Türkiye’ye sıkılmış bir kurşundur değerlendirmesiyle karşılarken muhalefet çevreleri de değişik savlarla olaya yaklaşarak eleştirmektedirler. HDP çevresi yaşanan bu olayı Ertuğrul Kürkçü’nün de dile getirdiği gibi; “bir zamanların fail meçhul cinayetleri geri döndü” şeklinde ifade ederken, Kılıçdaroğlu: “Çatışma istemiyoruz” diye haykırmanın karşılığı ölüm olmamalıydı. Tahir Elçi ve polisimizi katleden güçler hesap vermelidir" dedi.
Gerçekten de olay yerine gelen silahlı saldırganlar geliyor, polis tarafından durdurulduktan sonra arabadan silahlarını ateşleyerek çıkıyorlar ve o yana bu yana kaçışıyorlar. Sonrasında ise Tahir Elçi’nin katledilmesi yaşanıyor. Bu olaya bakınca diyebiliriz ki, film çevriliyor olsa bile işler bu kadar kolay gitmez. Silahlarını ateşleyip polisleri yaralayıp öldürenler çekip gidiyorlar. Dolayısıyla olayın açığa çıkarılması ilk andan itibaren zora sokuluyor.
Türkiye toplumu daha önce de olduğu gibi o kadar çok kışkırtıldı ki, diyebiliriz ki bu kışkırtmalar her defasında direkten döndü. Unutulmamalı ki, bu tür cinayetlerle ateşle oynanılmaktadır. Bu yüzden de Tahir Elçi’nin ve 2 polisin öldürülmeleri her yönüyle açığa çıkarılmalı ve gerçekler toplumun gözünün önüne serilmelidir ki, kim nasıl canı istiyorsa öyle değil de olayı olduğu gibi ele almak gereği duymalıdır.
Konu ile ilgili olarak bir başka konu da şudur. Bilindiği gibi Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi konuşmalarında ve bir televizyon programında PKK’nın terör örgütü olmadığını söylemiştir. Bu andan itibaren de çeşitli odaklarca ve özellikle de AKP çevrelerince hedef gösterilmiştir. Bu nedenle üstelik yargı karşısına da çıkarılmıştır.
Yani hedef seçilen kişi bir anlamda topun ağzındadır. Salt bu yüzden bile Tahir Elçi sağlam, bir korumaya alınmalı ve katledilmesiyle doğacak olay ve olguların önüne geçmek için devletçe ciddi bir şekilde korunmalıydı. Sözünü ettiğimiz gerçeklere karşın, “çatışmalar dursun” diyen Tahir Elçi’nin bu sözleri son sözleri olabiliyorsa haklı olarak insanın aklına her bir pislik gelmektedir.
Perdenin bir başka yanında da 2 polisin katledilmesi ve yaralanan polislerin olması vardır. Diyelim ki, bu olayda devlet adına işlenmiş bir cinayet söz konusuysa ki böyle diyenler de yok değildir. İşte o zaman durum çok daha kötüdür.
Kötüdür, çünkü bu durumda kendi polisinin ölümüne sebep olan devlet içinde karanlık yapılardan söz etmemiz gerekir ki, asıl tehlikenin kaynağı da budur.
Bir diğer yandan PKK’lı oldukları söylenen kişilerin ‘Silahlar sussun’ açıklaması yapan yere silahlarıyla gelmelerinin ve silahlı çatışma çıkararak polisleri öldürmelerinin ve yaralamalarının da amacı yine kamuoyunca iyi bilinmelidir.
Eğer bu kişiler PKK’lıysalar demek ki. Tahir Elçi’nin ‘silahlar sussun’ açıklamasından hoşlanmadıkları ortaya çıkıyor ki, bunların da gün yüzüne çıkmasında çok büyük bir yarar vardır.
Sonuç olarak; bu olay her yönüyle ele alınmalı ve sorumlularından hesap sorulmalıdır ki, daha önceki pek çok cinayet gibi üstü kapatılıp karanlık güçlerin yararlandığı bir propaganda amacına hizmet etmekten çıkarılmalıdır ve böylece AKP iktidarının da ülkeyi getirdiği ve yararlanmak istediği karanlık ortamdan bir an önce çıkılmalıdır.
İşte bu nedenle biz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Devrimci Halk Partisi;
“DEMOKRASİ İÇİN TÜRKİYE İÇİN SAF TUTACAĞIZ” diyoruz.