Yazan: Turgut Koçak 17 Mart 2014
Nasreddin Hoca’nın oğlu sele kapılmış. Konu komşu selin akış yönünde koşarken, Nasreddin Hoca da selin geldiği yöne doğru koşuyormuş. Orada bulunanlar sormuşlar; “Hocam hiç selin geldiği yöne koşulur mu” diye, Hoca, soranlara yanıt vermiş; “Benim oğlum sakar, suya doğru akar” diye.
Sol yapıların birçoğu sadece gençlere yönelik politika yapar ve onların coşkusunu ve deneyimsizliğini istismar ederek sol içinde kendisine bir yer açmaya çalışır. Bugün daha özel bir konuya değinmeyi yararlı görüyorum. Ankara’da sol yapıların birçoğu sadece Yüksel caddesinde eylem yapmaya kilitlemiştir kendisini. Bu yüzden de sadece Yüksel Caddesi’nden geçenler görürler onları. Oradan her saat insan seli akıp geçer. Basın açıklaması yapan örgütlere bakıp da bunlar ne diyor diye duranlara çok az rastlarsınız. İnsan seli hiçbir şey yokmuş gibi geçip giderler basın açıklaması yapanların yanından. Buraya kadar tamam da acaba bu tür eylemleri sürekli olarak yapanlar ya da örgütler hiç bu durumu sorgulamışlar mıdır gerçekten de çok merak ediyorum.
Dün akşam Yüksel Caddesi’nden geçerken bir grup insana rastladım. Berkin Elvan’la ilgili sloganlar atıyorlardı. 10-15 kişi vardı yoktu. Onlara da slogan attıran genç tanıdığım bir gençti. Utangaç bir görüntüsü vardı. Ellerini bile nereye koyacağını bilemez bir durumdaydı. O atılacak sloganı haykırıyor, grupta aynı sloganı yineliyordu. Dedim ya bu genci tanıyorum. Sevdiğim, temiz, içinde devrimci mücadeleye en küçük bir inançsızlık olmayan bir genç. Bunu adım gibi biliyorum. Biraz durdum ve ayrıldım. Delikanlı öylesine farklı bir dünyadaydı ki, yanıbaşında durduğum halde görmedi bile beni.
Sonra oradan ayrıldım. Ege otobüsüne bindim. Kolej kavşağında şoföre bir anons geldi. Kolej kavşağı kapalı diye. Otobüs yürüdü, Kolej kavşagı kapalı değildi. Kurtuluş Kavşağı’na geldiğimizde gördük ki, yol polislerce kapatılmış. Eylem varmış, ya da ne bileyim polisler oraları tutmuş bekledikleri için araçlara geçiş izni verilmiyor. Haydi kavşaktan geri döndük. Hacattepe Tıp Fakültesi’nden dolaşıp Ulus’tan gelen arabaların yolundan Dikimevi’ne oradan da NATO Yolu caddesine devam ettik. Makro Market’in oraya gelince otobüs haydi döndü aşağı. Bizde otobüsten inmek zorunda kaldık. Ayrıca bu ilk değil, hemen çoğu zaman böyle oluyor. Pek çok insan bu duruma tepki gösterdi. Hayret Belediye’nin adamlarından birisi bize otobüslerin niye buradan dönmek zorunda kaldığını anlatmaya çalışıyor. Diyor ki bize; Tuzluçayır’da yol kapalı, ateş yakılmış gençler eylem yapıyor. Ben dahil oradakiler adama diyoruz ki, bizde devrimciyiz, siz bizi cezalandırıyorsunuz. Görevli devam ediyor, “Gidin Tuzluçayır kavşağına dediğim doğru değilse gelin yüzüme tükürün.” Tamam" dedim ben. “Gideceğim durumu görüp geri geleceğim, yüzüne de tüküreceğim.”
Tuzluçayır göbeğine kadar yürüdüm. Girişte yol ateş yakılarak kapatılmaya çalışılmış. Ateşin sağından solundan arabalar geçiyor. Bir yandan da üç-dört genç bir marketten aldıkları paketleri taşıyan bir el arabası ile oradan buradan yakılacak çer çöp taşıyıp yaktıkları ateşin içine atıyorlar. Hepsi genç çocuklar. Çoğu 15-18 yaşında. Sayıları da abartarak söyleyeyim 20 civarında. Sokağın değişik yerlerinde üçer dörder öbekler halindeler. Yanlarında kimse yok. Poliste yok. Oysa o bölgenin halkını bilenler bilir. Yapılan eyleme inandıklarında evlerinden fırlayıp inerler sokağa. Ne yazık ki, kimse yok. Gezi Parkı gösterileri sırasında ta Ege son duraktan Tuzluçayır Meydanı’na kadar her tarafı tıklım tıklım dolduranlar ya evlerindeler ya da otobüsler evlerinin yakınından geçmediği için yürüyorlar. İnsanlar Recep Tayyip Erdoğan’a öyle tepkililer ki, bunu anlamak için aralarında şöyle bir dolaşmak yeter de artar bile. Ancak bu kadar tepkili insanlar her nedense gidip de bu gençlerin eylemlerini desteklemiyorlar. Hatta giderek bu gençlere karşı tepkiler oluşmaya başladı bile. Buradan o gençlere söylüyorum. Eğer Ege’nin halkı sizi devrimci görmeseler inanın sizi oraya bastırmayacaklar, yani size tepkileri giderek büyüyor. Sayısız insan da sizin Recep Tayyip Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdüğünüzü düşünüyor. Ha söylemeyi unuttum. Orada, “yüzüme tükürün” diyen belediye görevlisinin yanına dönmedim. Dönmedim çünkü dediği doğruydu. Dönsem bile ne diyecektim ki adama…
Şimdi gelelim söyleyeceklerimize. Devrim eğer kitlelerin eseriyse, sizler nasıl olur da kitlelerin hakkınızdaki yargısını hiç gözetmez hatta hiçe sayarsınız? Ya da nasıl olur da kendinizi yiğit, başkalarını korkak olarak niteler ve yanlışınıza kulp bulmaya çalışırsınız? Uzatmak istemiyorum. Korkunç bir yalnışlık ve yalnızlık içindesiniz. Bu yalnışlığınızdan dönmek devrimciliğinize helal getirmez, aksine daha da güçlenirsiniz yalnışlıktan döndüğünüzde. Size son sözüm şudur. Aynı deneylerle aynı sonuçlara varırsınız. Aynı deneyleri uygulayarak farklı sonuçlara varacağınızı düşünüyorsanız gerçekten de kendinizi iyi bir sorgulamadan geçirmelisiniz. Ya da size ideolojik ve örgütsel önderlik ettiğini söyleyenler kimlerse onları derinden bir süzgeçten geçirin. Geçirin ki, emeğiniz ve yürekliliğiniz boşa gitmesin.
Ne demiş güzel insanlarımız; “Benim oğlum Kur’an okur, döner bir daha okur.”
Sizler de aynı kısır döngüyü sürdürerek bir yere varamayacağınızı bilin artık.