BATI, SAVAŞ ve GÖÇ

Yazan: Turgut Koçak 25 Ekim 2020

Bir iktidar düşünün ki seçim kazanması zorlaşmış, eskisi kadar geniş yığınlardan destek bulamıyor, o zaman hemen ülkenin var olup olmayacağı üzerinden politikaya sarılarak Biz iktidarda kalırsak Türkiye var olur yoksa yıkılır deyip akıl çelmeye çalışıyorlar.

Gerçekten bugünkü MHP ortaklı iktidar iktidardan giderse Türkiye yok mu olur? Kesinlikle hayır! Ancak bir şey olacağı da kesindir. O da bu iktidarın sahiplerinin imlerinin de timlerinin de kalmayacağı gerçeğidir. Bugün iktidarın, Türkiye üzerinden varlık yokluk yalanına başvurmalarının nedeni işte tam anlamıyla budur.

AKP ve saray iktidarının kafasında geçen anlayış bir İslam devleti yaratma projesidir. İşte bu proje kültürüyle, nüfus yapısıyla Araplaştırma üzerine kurulu bir anlayışın egemen kılınması yolunda ele alınır, gözle görülür pek çok şeyin değiştiğini 18 yıl içinde gördük ve yaşadık. Bir yandan toplumu bir bütünlük içinde dincileştirmek isteyen bir anlayış sonuna kadar uygulandı uygulanmaya devam ediliyor. Tarikatlara, cemaatlere, dini vakıf ve derneklere bunca yol verilmesi ve rollerinin bir hayli artırılmış olması boşuna değildir. İkinci önemli nokta ise bölgemizde emperyalist dünyanın politikalarına payanda olunarak ortaya çıkmış olan çatışmalardır. Bu çatışmalar sonrası ülkeler arası nüfus geçişleri milyonlarla ölçülecek bir konuma gelmiş dayanmıştır.

Bugün olmasa da gelecekte bu nüfus yapısı birçok sorunu erinde geçinde önümüze getirecektir. Zaten bunun biraz da böyle olmasının nedeni daha ileri kapitalist ülkelerde bu politikanın kotarılmış olmasıdır.

Zaten kapitalist/emperyalist dünyanın çıkardığı savaşlar sonrasında sözü geçen coğrafyalarda akıl almaz bir göçün de başladığına yıllarca tanık olmaktayız, bugün de aynısı harfi harfine devam etmektedir. Sovyetler ve Sosyalist Sistem yıkılmış Varşova Paktı ise dağılmıştı. Oysa NATO kendisine varlık nedeni olarak neyi gösteriyordu? Sosyalizm tehlikesini ve Varşova Paktı’nın bazı ülkeleri yutacağı tehlikesini. Madem bu tehlike kalktıysa NATO niye dağılmamıştı peki? NATO’yu dağıtmak istemeyenler gerekçelerini de başka yöne kaydırmak ve NATO’nun dağılmasını da böylece önlemek istedikleri için kolları sıvadılar.

NATO böylece tehlike işareti olarak Radikal İslam’ı gündeme getirdi. Türkiye bu yaklaşıma itiraz ettiği için de bu anlayış yazıya dökülürken ‘dini radikalizm’e dönüştürüldü. Oysa Çin Seddi’nden Afrikanın Kuzey Batısı’na kadar tüm bölgelerde hesap radikal İslam tehdidi üzerinden yapıldı. Sonrasındaysa ortaya çok sayıda bilinen çevrelerin de yardımıyla İslami terör örgütleri çıktı. Eh bu yapıların taşıdığı tehlike dile getirilir buradan yürünürse ne kazanımlar elde edilirdi onu da NATO’nun ağababaları zaten iyi biliyorlardı. Sınır komşumuz Irak’ta neler oldu biliyoruz. Daha önce Afganistan’da yaşananları da bilmiyor değiliz. İslam ülkelerinin tamamında yer yerinden oynadı. Suriye’de ise deyim yerindeyse mücadele savaş boyutuna vardı ve ABD de Türkiye de, Rusya da kendisini savaşın içinde bulurken bütün NATO ülkeleri de dolaylı dolaysız savaşın dışında değillerdi.

Sonra ne oldu? Afganistan’dan, Irak’tan en çok da Suriye’den ülkemize göçler başladı. Bugün Suriye’den gelenlerin sayısı 5 milyona vardı dayandı. Bu aynı zamanda da üzerinde ciddiyetle durulması gereken terörizm demekti.

Şimdi daha net konuşabiliriz. 11 Eylül 2001 tarihinde İkizkulelerin yıkılışı ile başlayan Afganistan Savaşı’nı izleyen pek çok savaşı NATO organize etmiştir. Bu savaşlar ve çatışmalar sonrasında ise 300 milyona yakın nüfus göçe zorlanmış ve de göç dalgaları pek çok coğrafyayı sarmıştır.

AKP ve saray iktidarının ise bu çatışmaların önemli bir aktörü gibi savaşın içinde yer almasının da enine boyuna irdelenmesi ve bir bir açıklığa kavuşturulup halkın gözünün önüne serilmesi gerekir ki o zaman kimse Avrupa’ya dönüp faşizm betimlemesi üzerinden ucuz politikalar yapmasın yapamasın.

Çünkü bu yaklaşımda hiç kuşku yok ki bazı gerçeklerin yığınların gözünden saklanmasından başka bir şey değildir.