Yazan: Turgut Koçak 24 Kasım 2014
Bir yanda parlamenter sistemin gereği Başbakan var, diğer yanda da Cumhurbaşkanı. Anayasamız her ne kadar Cumhurbaşkanını yürütmenin başı gibi gösterse de, bu durum gerçekte sadece ve sadece göstermeliktir. Yürütmenin sorumluluğu cumhurbaşkanında değil başbakandadır. Bu nedenle hükümetle ilgili bir sorun olduğunda Cumhurbaşkanının hiçbir sorumluluğu sözkonusu değildir. Cumhurbaşkanı yargı önüne ancak ve ancak vatana ihanetten çıkarılabilir. Bu yüzden de ülkemizde öteden beri uygulanan parlamenter sistemde herkesin yeri, görevi ve sorumluluğu bellidir.
Bütün bu gerçeklere karşın nasıl olmaktadır da Recep Tayyip Erdoğan Afrika gezisi dönüşünde 2015 yılı başından itibaren Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceği yolunda bir açıklamada bulunabilmiştir?
Biliyorsunuz muhteremin gönlünde başkanlık sistemi yatmaktadır. Ne var ki, Anayasa değiştirilip ne başkanlık sistemi getirilebilmiştir ne de partili cumhurbaşkanı olma hali. Bu yüzden de muhterem, bildiğini okuyan biri olarak ben yaptım oldu mantığı ile hareket etmeyi bir çıkış yolu olarak seçmiş bulunmaktadır.
Tamam, Recep Tayyip Erdoğan’ın gönlünde yatan başkanlık sistemidir ama mevcut durumda da Türkiye’nin sistemi Başkanlık sistemi değil, parlamenter sistemdir. Yalnız Recep Tayyip Erdoğan’ın anladığı gibi ülkemizde birçok insan da sanıyor ki, başkanlık sistemi demek krallık, padişahlık gibi bir şeydir. Elbette değildir. Başkanlık sisteminde de kuvvetler ayrılığı vardır ve yargının hiçbir kurumun etki ve baskısı altında kalmaksızın görevini yapma ve iktidarı denetleme görevi vardır. Bu da demek oluyor ki, Recep Tayyip Erdoğan her türlü denetimden kaçmak ve istediği şekilde davranmak için başkanlık sistemini kendi konumuna daha uygun görmektedir. Ne ki, uygulama gerçekte Recep Tayyip Erdoğan’ın sandığı gibi değildir. Öyleyse niçin Recep Tayyip Erdoğan ikide birde çıkıp başkanlık sistemini ısıtıp ısıtıp gündeme getirmektedir? Bu sorunun yanıtı açıktır. Parlamenter sistemde de bildiğini okuyan bir Recep Tayyip Erdoğan’la karşı karşıyayız, ancak muhterem sanmaktadır ki, başkanlık sistemi olursa bildiğini daha kolay okuyacak ve kimseyi işine karıştırmadan tam bir diktatör havasında ülkeyi yönetmeyi sürdürecektir.
Yani anlayacağınız Recep Tayyip Erdoğan başkanlık sistemini işlerin iyi yürüyeceği sanısı ile değil, daha çok astığım astık, kestiğim kestik bir zorbalığı kolaylıkla işletebileceğini düşündüğü için iki de birde başkanlık sistemine çark edip durmaktadır.
Türkiye’nin gerçek anlamda ciddi sorunları vardır. Bu sorunların elbette üzerine gidilmeli ve geniş emekçi yığınlarının çıkarları doğrultusunda yürütülen bir politika ile bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yolunda ilerlenmelidir. Yalnız bildiğimiz bir gerçek vardır ki, o da şeytanın ayrıntıda gizli olduğudur. Bu yüzden Recep tayyip Erdoğan’ın Afrika dönüşü bir kez daha Bakanlar Kurulu’na 2015 başı itibari ile başkanlık edeceğini söylemesi ayrıntı gibi görülse de bu ayrıntıda sayısız şeytanın gizlendiğini de gözden ırak tutmamak gerekir. Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı önümüzdeki dönemde faşizan uygulamaları daha da yoğunlaştırmak için her türlü yasa çıkarma yoluna gitmenin yanında en olağan düşünce açıklamalarını bile polis zoruyla bastırmak yoluna gitmektedir.
Daha dün CHP Gençlik Kolları’nın Taksim Gezi Parkı önünde açıklama yapmasına hem yasak glmiş, hem de polis olağanüstü şiddet yöntemlerine başvurarak gençleri ve basın açıklamasına katılanları coplamış ve gaza boğmuştur. Aynı durum salt bu olayla da sınırlı değildir. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde gençlere güvenlik görevlilerinin ve polisin uyguladığı şiddet de akla durgunluk veren uygulamalardandır. Yine dün Başbakan Davutoğlu’nu protesto ettikleri için Tuncelililer polisin şiddetine ve gazına maruz kalmışlardır.
Bütün bu ve benzeri davranışlar AKP iktidarının ve bu iktidarla organik bağını asla kesmemiş ve kesemeyecek olan Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardan düşürülme korkusudur. Bu korku yüzünden ve dini devlet anlayışını oturtmak için AKP iktidarının giriştiği uygulamalar ortadadır. Diyanet İşleri Başkanı’nın her tarafın cami ile donatılması yetmiyormuş gibi şimdi de üniversitelerin tamamına cami açılması ile ilgili açıklaması da olağan koşulları gerektiren bir açıklama değildir. Ayrıca İmam Hatip öğrencilerinin ve okullarının sayısındaki olağanüstü artışın da eğitimin gereği olduğunu kimse düşünmemelidir.
İster başkanlık, ister parlamenter sistem olsun Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının gittiği yol bellidir.
Bu yüzden de bu iktidarın bir an önce demokrasi güçlerince önü kesilmeli ve çağdışı amaçları kursaklarında bırakılmalıdı