BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Yazan: Turgut Koçak 4 Mayıs 2020

3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü. Ancak bu sözcüğü duyunca insanın içi burkuluyor. Güler misin ağlar mısın bilemez hale geliyorsun. Çünkü ülkemizde yaşananlara bakılınca başkaca da bir şey düşünmenin olanağı yok. Olup bitenlere bakınca geriye dönüp geçmişte basına karşı su şu yasaklar vardı şimdi ise durum değişti basın özgürce haber yapabileceği gibi gazeteciler de işlerini yaparken özgürce yaparlar diyemiyorsun. Yasalar böyle yazıyormuş fakat kim takar ki sizin yasa dediğiniz şeyi.

Bu ülkenin başına bela hiç değil geçmişte bir RTÜK yoktu. Bugün öyle mi ya RTÜK iktidarın sopası haline gelmiş iktidarın çıkarına ters gelen kim haber yapar, kim yazı yazar ya da konuşursa hedefte. Hemen her gün iktidar çevrelerinin kin ve nefret kusan sesiyle sürekli olarak basın yayın alanı mengenede sıkıldıkça sıkılıyor. RTÜK kendisini Ali kıran baş kesen olarak görüyor olmalı ki iktidarın emrinde olmayan televizyonlara durmadan ceza üstüne ceza kesiyor. Yargı deseniz yargı değil ama attığı adımlar neredeyse yargı kesinliğinde. Bu yüzden de TELE 1’e, Halk TV’ye, FOX’a, Kültür TV’ye ve daha başkalarına para cezaları sürekli hale getirilmiş durumda. Bazı televizyonlar ise özellikle seçilip üstüne gidiliyor. Uyduruk suçlamaların önü arkası kesilmiyor. İşi kanal kapatmaya vardıracak kadar ileri taşımak için koşullar hazırlanıyor.

Kapatma olmasa bile haraç verir gibi sürekli ceza ödeyerek kim nereye kadar bu baskılara karşı dayanabilir ki? Bunu iyi bildikleri için hak, hukuk, adalet tanımaz kafalara sanki gün doğmuş, utanç verici gerekçelere dayanarak hem suçlu hem de güçlü hallerini devam ettiriyorlar. Yargıdan bu kararlara karşı bir durdurma kararı mı aldınız bu kez de kendilerinin istediği bir yönde karar vereceklerinden emin oldukları başka bir üst yargıya başvurarak durdurma kararını işlevsiz hale getiriyorlar.

Hani bu durumda bile bazı yargıçların haklı kararlarına atıf yaparak bazı tanıdığımız, sevdiğimiz kimseler şöyle açıklamalar yapıyorlar. “Biz yargıda yargıç görevini hakkıyla yapan insanlar olduğunu biliyoruz, yargıdan umut kesmiş değiliz.”

Olabilir, yargıda bizler gibi düşünmeseler de yargıç gibi davranacak kimseler elbette ki vardır tamam anladık da biz onca hukuksuzluğu bakın böyleleri de var diye mi sineye çekeceğiz. Yargıda değişen ve değiştirilmiş olan zihniyetin tayin ediciliğini gözardı mı edip de hukuka dayalı bir karar verildiğinde bu gibi durumlara bakıp umutlarımızın buradan yeşereceğini mi düşüneceğiz? Madem öyle diyelim, pek, ne oluyor da bu yargıçların verdikleri hükümler bir başka kapıda hükümsüz hale getiriliyor?

Demek ki neymiş, durum hiç de düşünüldüğü gibi değilmiş. Ortada siyasi bir erk varmış, işte bu siyasi erke ben istediğimi yapma hakkına sahibim diyerek gerekli tüm değişiklikleri yapmış. Yapamadıklarını ise ağızdan çıkan bir sözle hallediyor zaten. Öyleyse biz bu gidişin neresine sevineceğiz anlatır mısınız?

Bugün içerde uyduruk nedenlere bağlı olarak tutuklanmış olan gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya kılınç, Murat Ağırel, Aydın Keser ve Ferhat Çelik niye içerdeler? Bu olmadı size şurdan ceza verelim anlayışı ile suçlama yapılarak tutukluluk hali nasıl olur da devam ettirilebilir? Burada ismini anmadığımız fakat bildiğimiz onca gazeteci niye içerdeler?

Şu yaşananlara bakıp da bundan böyle de her şey eskisi gibi olacak düşüncesini yırtıp bir köşeye atmadan hiçbir şey değişmez. İşte bu yüzden nasıl bir açmaza düşürüldüğümüzü de iyi bilmek zorundayız, bu açmazlardan nasıl çıkarız diye de etkili bir mücadelemiz olmalı. O öyleymiş, bu böyleymiş, vah bu ne hukuksuzlukmuş, hiç böyle şeyler olur muymuş diye düşünmeden etkili ve sonuç alıcı bir mücadele zorunlu. Yoksa yargıyı bu hallere düşürenler bütün bunları laf olsun diye gerçekleştirmediler?

Bizde hukuk var değil mi? Suçludur ya da değildir demiyorum ama ben sağ oldukça papaz içerden çıkamaz diyenin elinden papaz nasıl alınırmış görmedik mi? Casus yerine konulup yargılanan gazeteci devreye Alman devleti girince apar topar çıkarılıp getirilen Alman uçağı ile gönderilmedi mi?

İçinde bulunduğumuz bu zor koşullarda da hem de durumdan yararlanılarak baskı ve zulüm sürdürülüyorsa ortada hiç kutlanacak Basın Özgürlüğü Gün mü olurmuş?

Yok, işte yok! Daha ne diyebiliriz ki?