BAŞI SONU BELLİ BİR GELECEK İÇİN MÜCADELE

Yazan: Turgut Koçak 26 Mart 2021

Türkiye’de neler olduğunu anlamak için kısa bir süre önce başlayan ve süren kimi karar ve olaylara iyi bakmak gerekiyor. Bütün bu yaşananlara baktığımız zaman bizleri ve ülkemizi hiç de iyi şeylerin beklemediği açıkça belli oluyor.

Danıştay, belediyelerin yönetici atama yetkisine müdahale etmiş. Mecliste HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tezkeresi okunmuş ve milletvekilliği düşürülmüş. HDP hakkında da ışık hızıyla kapatılma davası açılmış ve pek çok yönetici ve üyesine siyaset yasağı getirilmesi isteğinde bulunulmuş.

Sonra efendim Taksim Gezi Parkı iktidar tarafından İBB’den alınıp olmayan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na verilmiş ki böyle bir vakıf ortalıkta yok.

İstanbul Sözleşmesi Erdoğan’ın bir gece yarısı kararı ile fesh edilmiş. Tüm ilerici güçler ve kadınlar ayakta. Gericiler ise Erdoğan’ın kapısına doluşmuşlar böyle bir karar aldığı için şükranlarını sunmaya.

Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alınmış, görevden alınma öncesinde ise yüksek miktarda birileri dolar alıp vurgun vurmuş.

Bu kez AYM’de Osman Kavala ile ilgili uzun tutukluluk ihlali iddiası 7 oya karşı 8 oyla reddedilmiş.

İşler iyi gitmiyor. AKP’nin kongresi beklenen yankıyı yaratmadı. Bakanlar konuşuluyor varlar mı yoklar mı belli değil. Esasen hepsi göstermelik Erdoğan ne derse onun olduğu bir anlayış söz konusu. Ancak yine de bizler bunları konuşmaya devam ediyoruz.

Aslında bütün bunlara bakıp Anayasa ve yasalardan söz edip durmanın da bir anlamı da yok gereği de. Zaten 2017 Anayasa değişikliği böyle bir ortamın hazırlanması içindi Anayasa’ya o zaman evet denilmediği halde son dakika Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı bir kararla sonuca etki etmesinin karşısına dikilinmedi ve sonuçlar sineye çekildi. Şimdi ise bunların sonuçlarını yaşıyoruz.

Her gün yeni bir güne uyandığımızda içimiz daha da bir kararacak, baskı ve zulüm iktidar tarafından daha da bir arttırılıp uygulanacak. Sonucunda de her şey daha da bir kötüye gidecek. Şimdiye kadar kazanılmış olumlu yönde ne varsa iktidar tarafından bir bir ortadan kaldırılıyorsa ki bunu her gün yaşıyoruz, Bizce bir beklenti içine girmenin de anlamsızlığı yüzümüze bir tokat gibi inmektedir. O yok, bu yok, insan hakları hiç yok ama bizler insan hakları eylem planıyla avutulup duruyoruz.

Sayısız bizi utandıran şeyler yaşıyoruz. İyi Parti, HDP üzerinden sıkıştırılmaya çalışılıyor. Bunun için toplumda bugüne kadar yaratılmış olan akıl almaz düşmanlıklar altına odun atılarak ısıtılmak isteniyor. Bizler televizyonlarda vurdukça toz çıkan aba üzerinden sesimizi yükselttikçe yükseltiyoruz ama sisteme dair kesin niyet belirten görüşlerden ise uzak duruyoruz. Niye?

Empati kurulması gereken sıradan bir demeç bile (İmamoğlu’nun 8 Mart demeci gibi) ortalığı vay sen bunları nasıl söylersin hesabından toza dumana boğuluyor ama bu konuda yüreklice çıkılıp biz bu konuda sizin gibi düşünmüyoruz bu yüzden de sizlerin zihniyetiyle mücadele etmek boynumuzun borcu denilip arkasında bile durulamıyor.

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ve sözüm ona ibadete açılması kendisini laik sayan bazılarının seccadesini alıp oraya koşması çok olağanmış gibi bir algıyla milyonların aklıyla oynanıyor. Örneğin CHP’den ayrılıp bugün yeni bir parti kurma hazırlığında olan Muharrem İnce’nin davranışı gibi iç karartıcı şeylerin bile arkasından sürüklenenler oluyor. Saadet ve İyi Parti zihniyeti Ayasofya ile ilgili bile doğru bir değerlendirim yapmaktan uzakken bunlarla demokrasinin kurtarılabileceği zaafına düşenlerin yarattığı dirençsizlik yüzünden laiklik savunulamaz noktaya gelmiş durumda.

Neymiş? Bilmem ne partisi ile bilmem ne partisi birlikte anayasa hazırlıyorlarmış. Bu konu günlerce suçmuş gibi tartışılabiliyor ve kimi partiler ise olağan olması gereken bir çalışmayı yapmadıklarına dair kırk dereden su getirmek zorunda kalıyorsa çekin bunların kuyruğunu gitsin derim ben. Sonra İmamoğlu 20 milyonluk bir kentin Belediye Başkanı. İki partinin liderine bir ileti gönderemeyecekse ve de suçmuş gibi gösterilip üstüne çullanılacaksa bu içtensizlikle mücadele öne çıkarılmadan akan bu sel suyunun geçilemeyeceği de anlaşılmayacak bir şey değildir.

Evet, ortalıkta şeriat devletiydi, hilafetti söylentilerini dolaştıranları da bunlara prim verenleri de yokmuş gibi görmemezlikten gelmeye devam edemeyiz. Şu an AKP ve saray iktidarının getirmiş olduğu sistem bilimsel olmadığı gibi yarın sabah ne yapacağı da belli olmayan tutum ve davranışlar sergilemektedir.

Bu yüzden de biz sosyalistler bir yandan sömürü ve soygun düzenine karşı sosyalizmi, faşizme karşı ise demokrasiyi savunmak için açık olmalıyız. Ki o zaman yığınlar hangi durumda bizler neyi savunuyoruz, asıl amacımız nedir bizi daha yakından tanıyıp bilsinler. Yoksa bir renk olarak seçilmeyecek uzaklıkta fluğ bir görüntü sergileyerek topluma ve mücadeleye sözü edilse bile önderlik de yapılamaz, sonuçta alınamaz.

Başı, sonu belli bir gelecek için mücadeleden de kaçılamaz.