Yazan: Turgut Koçak 11 Ağustos 2015
Türkiye garip bir ülkedir. Demokratik kuruluşlarıyla, siyasi partileriyle, aydınlarıyla, sanatçılarıyla sanki gerçeklerin dışında bir hayal dünyası içinde yaşamaktadır. Demokratik kitle örgütleri olarak bildiğimiz sendikalar ve diğer demokratik kuruluşların izlenen politikalar yüzünden içleri boşaltılmış, kitle desteğinden yoksun hale getirilerek toplumsal etkinliği bilinçli olarak ortadan kaldırılmıştır. Bugün KESK çevresinde örgütlenen sendikaların kendisini neredeyse Kürt sorunu ile sınırlamış olması yüzünden etkisiz hale getirilişini ve üye sayısının giderek düşmesini bir film gibi izledik. İşçi sendikaları içinde DİSK’in durumu da ne yazık ki KESK’in durumundan farklı değildir.
Aydınlar gerçeklerden uzaklaşmış olup kendilerini ‘moda’ bildirilerle duyumsatmaya çalışmaktalar, ülkemizde yaşanan her türlü faşizan uygulamaları, uluslararası güç odaklarının etkisini, ülkemizdeki işbirlikçi tekelci sermayenin nasıl birer ülke ve halk düşmanı hale geldiklerini, gericiliğin ve milliyetçi damarın cumhuriyet kurulalıdan bu yana adım adım nasıl serpilip geliştiğini derinliğine incelemeksizin topluma ayar vermeye kalkmışlardır ki, onların bu tutumu ne yazık ki toplum nezdinde etkili olmak şöyle dursun alay konusu olmaktan öte bir işe yaramamıştır. Sanatçılara ise bu ülkede geniş bir kesim sanatçıdır, ne yapsa yeridir gözüyle baktığı için onların en haklı girişimleri bile işe yaramamaktadır.
Gerçekler bu denli gözümüzün önünde apaçık cereyan ederken kimse dediğinden vazgeçmemekte dediğim dedik, çaldığım düdük anlayışını bir haklılık olarak tüm kesimlere adeta dayatmaktadırlar. Sonra da bütün emeklerin boşa gittiği görününce de herkes suçu başkasında aramaya kalkışmaktadır.
9 Ağustos Pazar günü barış çığlıkları atılırken, bu çığlıklara uygun davranış sergilenmesi gerekirken bir de görmekteyiz ki, pazartesi ortalık kan gölüne döndürülmüştür. Toplum nezdinde karşılığı olmayan bir çağrının destekleyicileri çağrılarının niçin destek görmediğini bir kez olsun nesnel olarak değerlendirmeyip soyut çağrıların peşine düşerek eğer analar ağlamasın, kan akmasın, Kürt gençleri ve asker- polis ölmesin düşüncesindeyseler muhataplar doğru seçilmeli ona göre bir tutum sergilenmelidir.
Gerçekleri yüreklice konuşmak yerine barıştan yana görünüp havanda su döversek bilmeliyiz ki, bütün girişimlerimiz boşa gidecektir. Gerçek şudur. Barış ya iki taraftan birinin yenilgisi sonrasında üstün gelen tarafın istediklerini kabul ettirilmesiyle olur, ya da ülkedeki her türlü adaletsizlik, yapılan ayrımcılık, hak ve özgürlüklerin eksiksiz tanınması, iş, aş sorunun çözüldüğü eşit yurttaşlık, ortak vatan anlayışının taraflarca kabul edilip içselleştirilmesiyle sağlanır. Birincisi barışı getirmiş olmaz. Burada iş sadece boyun eğdirerek isteklerin kabul ettirilmesidir ki, bu barış pamuk ipliğine bağlıdır.
Görüldüğü gibi PKK sonuca silahlı mücadele ile gitmeyi önüne koymuş bulunuyor. AKP’nin içine düştüğü konuma bakıldığında ise yeniden tek başına iktidar olmak için savaşa devamdan başka çıkış yolu yoktur. Çünkü AKP ülkedeki gerici ve milliyetçi oyları alarak ancak işbaşında kalabileceğini hesap etmektedir. AKP için artık Kürtlerden gelmesi düşünülen oylar da hepimiz kabul edelim ki bir hayal olmuştur.
Bütün bu gerçekler ışığında barışa ulaşmanın yolu, PKK’nın sürdürebileceğini düşündüğü silahlı mücadele ile olmayacağı bir gerçektir. Çünkü PKK’nın TSK karşısında başarıya ulaşma şansı sıfırdır. Bu nedenle giderek PKK’nın bölgedeki emperyal güçlere daha da yakınlaşmasını kaçınılmaz hale gelecektir ki, bu da ister istemez sonu uçurum olan bir yol olacaktır.
Partimiz, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ülkenin içine düştüğü karanlıktan çıkışını; birinci adım Türkiye’nin demokratikleşmesi olarak görmekte, bu nedenle de 7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP’yi desteklemiş bulunmaktadır. Görüldüğü gibi HDP’nin barajı geçmiş ve 80 milletvekilini de meclise sokmuş olması ülkeden fazladan bir şey yaratmamıştır. Aksine gelişen olaylara baktığımız zaman 80 milletvekili abartmaya gerek yok bugün işlevsiz hale gelmiştir. Böyle olması da çok doğaldır. Çünkü meclise gönderilen 80 milletvekili barış dahil, çözüm konularını TBMM gündemine getirmesi gerekirken tam anlamıyla iki yönlü kıskaç altındadır. PKK milletvekillerine başka şey söylemekte, öte yandan da HDP milletvekilleri AKP’nin girişimleriyle tehdit edilmektedir.
Çıkışsızlığı pompalayan güçler sahnededir.
İşte bu yüzden daha serinkanlı olmalı, olayları doğru değerlendirip sağlıklı çözüm yolları bulmalıyız ki, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü yaşamını yitiren ve İzmir’de oturan Diyarbakırlı aileyi ziyaret ederek başsağlığı dilemek ve zor bir görevi yerine getirmek zorunda kalmasın.
Tam tersine her durumda halkımızla buluşmanın ve kardeşleşmenin yollarını açalım ve barışı gerçek maddi temellerine oturtalım.