BAHÇELİ'DEN NAMELER

Yazan: Turgut Koçak 10 Ağustos 2015

Bahçeliden duyduğumuz namelerin bini bir para. Her gün yeni bir tarz, her gün yeni bir palavra.

Neymiş efendim, iki daire varmış da, iki dairenin kesiştiği alan Türk-İslam ülküsünde kaynağını bulan Türk milliyetçiliğiymiş de. Fasa fiso sizin anlayacağınız. Adam AKP’ye kapaklanacak ya uydurup duruyor bir şeyler işte. Benzer kaynaklardan beslendikleri için birlikte olabilirlermiş. Müslümanlıkta değişik değişik anlayışlar söz konusuymuş. Bunların bir kısmı kültürel değerlerden gelen değişikliklermiş. Bahçeli ve partisi bunu da kabul ediyormuş. Ancak Müslümanlıkla kültürel değerlerden gelen anlayışlar çatışma gösteriyorsa gözden geçirilip bir hızaya sokulmalıymış. Aman aman bir sürü deli saçması. Hoş zaten Bahçeli uzun zamandır sap yiyor saman şey ediyor ya neyse.

Zaman zaman değindim ve en nefret ettiğim sloganın da ;“Ya Allah Bismillah Allahü Ekber” olduğunu söyledim. Bu slogan kim tarafında atılıyor? MHP’liler tarafından. Dinsel çağrıştırmanın ötesinde toplum için bir mesajı var mı? Yok.

Öyleyse bu mesajın tosuncuklar her ortaya çıktıklarında atılışının nedeni ne? Nedeni çok basit. Bu biraz karmaşıkta olsa Bahçelinin son daire örnekleriyle inanç alanını nasıl anladığı ile ilgili. Dedik ya bir insan Türk olacaksa ille de Tanrı Dağları kadar Türk olmalı. Ağrı Dağı kadar Türk olmak hemi vallahi, hemi billahi Türkü kesmez. Eee bu böyle de Hıra Dağı kadar Müslüman olmak nasıl bir şeydir? Üstelik sizin Hıra Dağı dediğiniz dünyadaki dağlarla kıyaslandığında cücelerin en cücesidir. Bu durumda bu MHP’liler niye Everes kadar Müslüman değiller de Hıra Dağı ile yetiniyorlar acaba? Bence bunun anlaşılmayacak yanı yok. Everest, ya da ne bileyim başka bir dağ benzetmesi yapılsa kültürel farklılık da gelip inancın içinde yer alacak. Bu yüzden de inanç dediğiniz şey zaten bir kültürdür ama olursa 600’lü yılların Mekke kültürü olmalı ki, araya sızıntı mızıntı karışmasın. Ne denebilir ki bu zırvalara? İnsanın kafası bezirgan kafa olmasın bir kez, beslenme alanı da tabiki de alavere dalavere olacak.

Alavere-dalavere deyince; bir sürü kötülüğün vücut bulduğu, taşra kentlerinde döndürülen dolaplar geliyor insanın aklına. Bu sözü edilen dolaplarınsa üstüne çekersen yeşil çuhadan bir İslamiyet örtüsünü, kimi kumpasa getirirsen getir ruhu bile duymaz. Üstelik insanlar kazığın en sivrisine otururlar da bunun bile hanelerine sevap yazıldığından öylesine emindirler ki, bunları dürtsen uyandıramazsın, yumruklasan uyandıramazsın. İşte bu yüzden Bahçeli tam bir bezirgan kafa ile bir taşla birkaç kuş vurmak istiyor. Daha önce her türlü koalisyona kapıyı kapattığını söyleyen Bahçeli tıpış tıpış istemem ama yan cebime bile koy demiyor, doğrudan; “gör beni, gör beni benimle daha iyi ortaklık kurarsın” diyor, AKP’ye.

Ha bir de şöyle bir durum var işin içinde. AKP çözüm sürecini falan bitirdi, şimdi F-16’ları konuşturuyor ya, bu MHP’lilerin aklı gidik olduğu için salt bu yüzden erken ya da hızlandırılmış bir seçimde AKP’ye oy verecekleri düşünülüyor, Aklınca Bahçeli de AKP’ye karşılık veriyor. Yani diyor ki, “gelin ey AKP’liler en iyi Müslümanlık bende.”

MHP Genel Başkanı dini siyasete alet etmediklerini söylese de kaşla göz arası öyle bir kıvraklıkla yapıyor ki bunu, bezirganlığın dikalası ile tanışmış oluyorsunuz böylece. Hoş zaten MHP ne zaman dini siyasete alet etmedi ki? Bugüne kadar MHP, AKP’yi girdiği her girdapta ne adına kurtardı sanıyorsunuz? Üstelik AKP ile MHP arasındaki seçmen geçişkenliğini başka nasıl açıklamamız olası ki?

Uzatmayalım bugün CHP ile koalisyon görüşmeleri çok önemli bir şey olmazsa bitmiş olacak. Bu durumda Ahmet Davutoğlu koalisyon hamlelerini sürdürürse kiminle sürdürecek? Tabiki de MHP ile. Bahçeli’nin seçimlerden bu yana yılanın kabuk değiştirdiği gibi kırk tane kabuk değiştirmesinin de özünde bu gerçek yatıyor.

Yani hayal görmenin alemi yok gereği de.

Bazı CHP’liler alışılmış usullerden söz edip Davutoğlu görevi iade etmeli, Recep Tayyip Erdoğan da görevi devlet yönetme deneyimi olan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na vermeli diye dursunlar, gelişmeler söylendiği gibi değil, tam da bezirgan kafaların üçkağıtçılığıyla yürüyecektir ki, toplumsal yanıtta bezirgan kafalılara anladığı dilden olmalıdır o kadar.