Yazan: Turgut Koçak 11 Haziran 2014
Dünkü yazımızda bayrak indirme olayına değinmiş işin içyüzünü gördüğümüz kadarıyla yazmaya çalışmıştık. Biliyorsunuz dün mecliste grubu bulanan partilerin grup toplantıları vardı. Bu toplantıda söylenen sözleri işittiğimiz zaman ne denli haklı olduğumuzu bir kez daha anladık.
Önce Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısındaki sözlerine değinelim. Başbakan, dünkü grup toplantısında, beklendiği gibi ‘milliyetçilik’ ve ‘hamaset’ dozu yüksek bir konuşma yaptı. Birbiriyle çelişen cümleler kurdu. Gündeminde bayrak provokasyonu vardı. “Şimdi çıkacak birisi garnizonun duvarlarını aşacak, Türk bayrağını indirecek, orada olan görevliler seyredecek! Neymiş, çözüm sürecini sekteye uğratmayalım. Ne demek ya? O garnizonun içine girip de bayrağı indireni, orada her halükarda alacaksın, indireceksin, gereğini de yapacaksın. Herhalde ben Ankara’dan gelip o bayrağı indireni oradan indirmeyeceğim, oradaki görevli bunu indirecek. Bunun gereği neyse onu yapmaya mecbursun. Askerin, polisin burada bahanesi olamaz. Gereği neyse onu yapacağız. Yollar kesiliyor, ne olacak? Çözüm süreci sekteye uğramasın. Böyle bir mantık olmaz.” dedi.
Siz bu sözleri iyi okudunuz mu? Okuduysanız bu sözlerin ne anlama geldiğini de tartabilirsiniz öyleyse. Bütün bu olayların sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan bu kez de tam tersi sözler söyleyerek nasıl bir ‘Şahin’ olduğunu göstermeye çalışıyor. Öyle ya, bu ülkede yalana, dolana ve palavraya prim verecek o kadar çok insan var ki, Recep Tayyip Eroğan’da bunu bildiği için milli duyguları şahlandırıp Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu çevrelerin oylarını almak istiyor. Oysa bütün bu atmasyon sözlerin gerçek olmadığını Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşması ise bir güzel ortaya koyuyor. Bülent Arınç da dünkü Genelkurmay’ın açıklaması sonrası, askerin sessiz kalmasını “sabır"a bağlamış ve “siyasi iradeye bağlılığın gereğini yerine getirilmiştir” demiştir. Ya peki, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ne dedi? Çözüm sürecinin hassasiyeti nedeniyle güvenlik güçlerinin dikkatli ve temkinli olduğunu söyleyerek, “Bizim talimatımızdır bu” dedi mi demedi mi?
Bu tehlikeli sözlere işaret ettikten sonra işin özüne değin konulara geçelim. Bir kez bu bayrağı indiren gerçekte PKK falan değildir. Bayrağı indiren doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisidir. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan “çözüm süreci” ile ilgili olarak iyice sıkışmış, bir an önce içine girdiği girdaptan kurtulma çabası içindedir. Bu nedenle de sözü geçen provakasyon büyük olasalıkla kendileri tarafından hazırlanmıştır. Dolayısı ile ortalığa dökülüp Kürt avcılığına soyunanlar; gerçekleri doğru okumalı, bu provakasyonun arkasında iktidarın olduğunu akıllarından çıkarmamalıdır.
Recep Tayyip Erdoğan olayların arkasından askerlere ve güvenlik güçlerine yönelik ağır sözler etmeyi de ihmal etmemiştir. Başbakan bu haliyle kılıcının her tarafının kestiğini ve bütün kurum ve kuruluşların ne denli kendisine bağlı olduğunu da göstermek isteyerek eğilmeyen dik duran bir “lider” görünümü çizmek istemiştir. Bakanlarının tam tersi bir açıklama yaptığı bu hükümetin üyelerinin hangisinin sözüne itbar edilecek ve hangisinin dile getirdikleri doğru kabul edilecek ve değerlendiririmi yapılacaktır? Bülent Arınç’ın mı, yoksa nasıl bir kimliğe sahip olduğunu Deniz Feneri yolsuzluğundan bildiğimiz Beşir Atalay’ın mı?
Sonuç olarak garnizondaki görüntüye baktığımız zaman işin içinde iş var diyeceğimiz bir görüntü söz konusudur. Bugün askerlere atıp tutan Erdoğan, tam anlamıyla bir çıkmaz içinde ve de iradesini iyice yitirmiş görünmektedir. Kışkırtıcı konuşmalar yaparak birilerinin gönlü hoş tutulabilir, ancak her zaman olduğu gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin grubunda yaptığı konuşma da önüne geçilemeyecek sonuçlar yaratabilecek tehlikeli bir konuşma olup Kürtleri hedef göstermektedir. Bu konuşmalara bakıp da kimse faşizan kışkırtmalara prim vermeye kalkışmamalıdır. Bu konuyu mecliste HDP de dahil hiçbir parti çok yönlü ve gerçek içyüzüyle ele almış değildir. Hemen her parti konu ile ilgili olarak kendi tabanlarına kışkırtıcı mesaj vermenin dışında bir şey yapmış değildir.
Grup toplantısını Lice’de yapan HDP eşbaşkanlarının sarf ettiği sözler ve de hazırladığı sahne hiç de MHP’den ve de Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinden farklı bir görüntü sergilemiş değildir. Bu yüzden de Türkler ve Kürtler burjuva çözümlerle gözleri dönmüşlerin sözlerine itibar etmemeli; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik bağlamında çözümleri savunan sosyalistlerin sözlerine kulak vermelidirler. Yoksa ağızlarından; vurma, kırma, öldürme, yakma, yıkma sözlerinden başka söz çıkmayanların karanlığı ile karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.
Kim ne söylerse söylesin işte gerçekler böylesine direngendir.