Yazan: Turgut Koçak 28 Ağustos 2020
Herkes gazdan konuşuyor. Herkes kendine göre bir yol tutturmuş. Kendin çal, kendin oyna ayağında, herkese söz yetiştirmeye çalışıyorlar.
İşimiz gücümüz oyun, işimiz gücümüz, dalga dubara.
Ülke olarak her yere koşmaya alışmıştık. Bir de baktık ki İhvanı destekleyen AKP ve saray iktidarı Libya’nın ancak küçük bir bölgesini kontrol altında tutan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin peşine takılmış. Oraya asker gönderdik. 10 bin kadar da Suriye’den dinci militan oraya gönderildi. Oraya deniz üssü kurulup Libya’da yaşanan iç savaşın bir parçası haline gelindi.
Oysa Libya’nın neredeyse tamamına yakınını General Hafter kontrol ediyordu destekçileri de sayılamayacak kadar çoktu. Türkiye’nin yanında ise Katar’ın var olduğu söyleniyordu ama buna da çok güvenilemezdi. Amerika ise işine nasıl geliyorsa öyle bir oyunun içindeydi.
Bunlar yaşanırken Yunanistan’da boş durmadı. Akdeniz ve Ege’de kıta sahanlığını genişlettiğini açıkladı. Elbette bunları yaparken Yunanistan’ın tek başına hareket etmediğini hepimiz iyi biliyoruz.
Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri Türkiye’nin karşısında yer aldılar. ABD istediği ülkeleri İsrail’le anlaşmaya ikna etti. Bütün bu olup bitenlere karşın AKP’nin Suriye, Irak, Libya, Somali gibi ülkelerde birtakım işler peşinde olduğu herkesçe biliniyor.
Şimdi Akdeniz’de petrol ve gaz arıyoruz ya bilinen yatakların da Gazze, Kıbrıs, Suriye, Mısır ve Lübnan’da olduğunu pek çok ülke biliyor zaten. Yaklaşık 15-20 trilyon metreküp gazdan söz ediliyor.
Türkiye, ABD programına uygun olarak BOP Eş başkanlığı’nı üstlendi. R.T. Erdoğan Eş başkanlardan biriydi. Bölgede yaşanan Arap Baharı politikası nedeniyle çok kan döküldü. AKP iktidarı bütün bölge ülkeleriyle arayı açtı. Bu yüzden de petrol ve gaz politikasında da böylece dışlanmış oldu. Arap ülkelerini öteden beri ABD parmağında oynatmıştı. Bunlar derdi bile değildi. ABD için olsun AB için olsun Yunanistan önemliydi. Bu yüzden de Yunanistan’ın çevresinde hemen bütünleşmiş oldular.
Bir yandan da Türkiye ve Yunanistan NATO ülkesi olduğu için işi de tatlıya bağlamak lazımdı Trump harekete geçti ve Yunan Başbakanı Miçotakis ile Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak uyarıda bulundu. Öyle ya Trump sözü dinlenen adamdı bu yüzden de Trump sözünün dinlenip dinlenmediğini de bu fırsatla denemiş oldu.
Bütün bunlar yaşanırken Türkiye yöneticilerinden ve Yunanlı yöneticilerden habire anlaşmazlığı körükleyen demeçleri arka arkaya dinliyorduk. Bizim hikayemiz Yunanlılara göre daha etkiliydi. Tarihte ne denizcilerimiz gelip geçmişti ne denizcilerimiz. Barbaros, Kanuni, Yavuz, Fatih ve Oruç Reis. Aman Allah bundan daha da kahramanlık dolu hikaye olacak değildi ya. Hikaye ise hikayenin dikalası bizdeydi.
Ne var ki geçmiş geçmişte kalmıştı. Bir zamanlar İngiltere değil miydi üstünden güneş batmayan ülke olarak anılan. Şimdi ise sadece bir ada devleti o kadar.
Bölgemizde birkaç ülke dışında adına ne derseniz deyin yönetimlerin gerçekte ne bir hükmü vardır ne de saygınlığı. ABD kimi işbaşında görmek istiyorsa onu bir şekilde getirir icabında da getirdiği gibi götürürdü. Bu yüzden de bölgede bulunan ülkelerin hiçbirine güvenilmezdi ama kim ne hikaye yazmak isterse istesin eğer ipi ABD’nin elinde olan bir hikayenin bir parçası olmuşsa onlar da hiç kuşku yok ki ABD’nin çizdiği yazgıdan kurtulamazdı.
Sonuç olarak gördüklerimiz, yaşadıklarımız bizlere bütün gerçekleri öğretiyor. Bu yüzden de ne palavralara ayıracak zamanımız var ne de atıp tutmalarla bir yere varılır. Şu gaz öyküsü ile başladığımız ve uzattığımız yazının konusunu da bir yere bağlamak isteriz.
Bağımsızlıkçı olmayan insandan bağımsızlıkçı insan yaratılamaz.
Cahil cühela takımından ilim bilim insanı olmaz.
Vermemişse Mabbut Mahmut kimseyi yiğitte yapamaz kahraman da.
Öyleyse hikaye de yok, masal da…