Yazan: Turgut Koçak 21 Mayıs 2020
Korona virüs salgını ülkemizin gelip kapısını çalınca siyasetçisi, iş insanı, şuncusu, buncusu birden sağlıkçıları anımsayıverdiler. Cici cici diye seveni mi dersiniz, emeklerinin boşa çıkarılmayacağını söyleyenleri mi, akşamları evinin balkonuna çıkıp teneke çalanları mı hepsi hepsi bir şekilde sağlıkçıların yaşadıklarını kendilerine dert ediniyormuş gibi yapıp sonra da ortadan sıvışıverdiler.
Yine sağlıkçılar çok çalışıyordu. Yine sağlıkçılar yetersiz araç, gereç ve elemanla destanlar yazıyordu fakat bir şekilde laf anlamaz, söz dinlemez zalim mi zalim virüs tehdidinin de etkisi altındaydı. Yaşamını yitiren hemşireler, sağlık elemanları, doktorlar, profesörler, eczacılar oldu. Birden devlet baba devlet babalığını hatırlar gibi yapıp sağlıkçılara şöyle afilli bir pas verdikten sonra da salt onlara iyilik olsun evdeki yakınlarının yaşamını tehlikeye sokmasınlar düşüncesiyle oteller, pansiyonlar vb. yerler bile mesai dışında dinlenmeleri için hizmetlerine sunuldu.
Sağlık Bakanı çıktı flaş açıklamalar yaptı. Sağlıkçılara verilen paralar ana sütü gibi helaldi, onların maaşları da arttırılacak diye bol keseden vaatler verdi. Sağlık hizmetinde ama daha alt işlerde çalışanlar da anımsatılınca kem küm edilip konu kapatılıverdi.
Aradan bir süre geçince iktidarın da, biraz panik havası ile kendinden geçen pek çok çevrenin desteği de şıp diye kesildi, sağlıkçılar evlerine gelirken bile notlarla karşılaşır oldular. Aman buradan çıkmayın, aman buraya dokunmayın vs. diye. Sonra bir de gördük ki kaldıkları yerlerden bile kışkış ediliyorlar. Biz ve bizim gibilere dokundu fakat hayhuy içinde bizler de gerekli tepkimizi koyamadık, koyduk dersem yalan olur.
Bir ara Zonguldak Valisi sağlıkçıların korona virüs bulaştırdıklarını söyleyen açıklamaları bizi bir ölçüde uyandırmış da olsa yine de pek anlaşılmadı Perşembenin geleceğinin çarşambadan belli olduğu…
Neyse; asıl önemli olan bu sonuçların yaşanmış olması değildir. Asıl önemli olan bütün çalışanların örgütsüz oluşlarıdır. Bazı örgütlerin varlığını ise örgüt yerine koyup da dikkate almak bile gerekmez. Bu yüzden Sağlıkçıların gerçek emek Örgütü SES’tir elbette. O SES ki salt sağlıkçıların SES’i de değildir oturup düşünülürse. O bütün ülkenin sesidir.
Bugün Sağlık Emekçileri Sendikası sağlık çalışanlarının belki bir bölümünü örgütleyebilme başarısını göstermiştir ancak durumu böyle değerlendirmemek lazım. Çünkü sağlık alanında örgütlü diğer bütün sendikalar bırakalım ülke sorunlarını kendi üyelerinin haklarını bile savunmaktan uzak sarı sicilli sendikalardır ki işte tam da burada SES’İN önemi bir kez daha kim ne söylerse söylesin ortaya çıkmaktadır. Ve Dünkü SES’in basın açıklamasında taşınan pankartta yazılı olanları not edin aklınızda kalsın derim. Çünkü o sözler aynı zamanda emek düşmanı bir iktidarın da sicil notudur, bu gerçek hiç ama hiç unutulmamalıdır.
‘SAĞLI EMEKÇİLERİNİN HAKKI ÖDENMEZ DEDİLER…
ÖDEMEDİLER’
Son bir söz daha;
Bu çağrıyı yapmayı kendimde hak görüyorum, çünkü bende geçmişte sağlık emekçilerinin örgütlenmesi için az emek vermedim.
Bugün aynı şeyi kararlılıkla yerine getiren sağlık emekçilerini yürekten destekliyor, bütün sağlık emekçilerini SES’İn çatısı altında örgütlü olmaya çağırıyorum.