AŞAĞILANDIKÇA YÜKSELMEK

Yazan: Turgut Koçak 16 Eylül 2013

Bazı insanlar aşağılandıkça yükselirler. Bunun örneğine ülkemizde o kadar çok rastladık ki, neredeyse bu olgu doğalmış gibi algılanacak gelecek kuşaklarda.

Ortaya bir Recep Tayyip Erdoğan çıktı. AKP kurulur kurulmaz toplumun içinden kimi sözde kimi gazeteci ve liboş aydınlar hemen onun sırtına kalıp gibi oturan bir “Kasımpaşalı” giysisi giydiriverdiler. Ne olduysa ondan sonra oldu. Erdoğan’ın yürüyüşü, bakışı, sözlerindeki ton bile değişti. Çoğu kez devlet erkanı ile birlikte yürüdüğü zaman eğri eğri yürüdüğünü gördükçe Allah Allah çektiğimiz çok oldu. Eh durum bu olunca da arkası geldi. Önüne geleni azarladı, hedefe koyduğu kişiye demediğini bırakmadı. Örneğin ben şahsım adına “şerefsiz” suçlamasını ilk onun ağzından işittim. Arkasından da öyleyse şerefsiz, böyleyse şerefsiz sözlerinin önü arkası kesilmedi, söylendi de söylendi. Yurttaşların miting meydanlarında analarını alıp gitmelerini mi söylemedi, oyunu da mı al git demedi, kelle mi demedi, yeminle söylüyorum say say bitmez. Bir sürü hakaret sözünü onun ağzından duyduk. Bu sözlerin karşısında önce devlet adabı şu falan diyecekler olduysa da gerçek devlet adabının aslında bu olduğu kısa zamanda anlaşılıp kanıksanıverdi. Hoş devlet ne zaman yurttaşını aşağılamamıştı ki? Her şey devlet için değil miydi? Eskinin ülkücüleri; “Ya kuzgun leşe ya devlet başa” derken de okkalı ve şamarcı bir devleti anlatmıyorlar mıydı? Ha bugün devletin dili değişip avamlaştıysa aradaki fark aslında çok da sayılmamalıdır.

Bizler şu Fethullahçıları iyi tanırız. Karşılarında bir güç görürlerse hemen sinip sabırla beklemeyi yeğlerler. Hatta kimi zaman düşman gördükleri kimseleri bile tavlamak ve punduna getirip çürütmek için göklere bile çıkardıkları olur. Kendileri iktidarda ağırlıklı bir güçle olamayacaklarsa en karşıt oldukları partilere bile girip çalışırlar ve onların adaylarının seçilmesi için cemaate yeşil ışık yakmaktan çekinmezler.

Geçmişten örnek vererek kafanızı şişirmek istemiyorum. Bugün çok konuşulan biri var. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül. Bu zat gerçek anlamda nasıl bir kişiliktir ki, Şişli’de kaç dönemdir belediye başkanı seçilebiliyor? Ya da şöyle bir soru soralım: Bu adam parti kurmak için Türkiye’yi adım adım dolaşıp dağa taşa “Çare Sarıgül” yazdırmamış mıydı? Yurt gezisinde de Şişli Belediyesi’nin araçları kullanılarak Mustafa Sarıgül’ün yıldızı parlatılmaya çalışılmıyor muydu? Sonra ne oldu da Sarıgül parti kurmaktan vazgeçip tekrar CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığına soyundu? Üstelik de niye İstanbul’u bırakıp da; ta Kars, Erzincan, Sivas, Ardahan ve Trakya’da destek arayışları yürütüyor? Yanıtı üzerinde fazla kafa yormayalım, inanın ki bu hüner Fethullah Cemaatinin hüneridir. Kısaca Cematin özelliğinden dem vururken Mustafa Sarıgül efendiye de değinmiş olduk. Ne diyelim CHP’ye hayırlı olur inşallah…

Gelelim aşağılanma ile başlayan yazımızın özüne. Anımsıyorsunuz, Bakanlar Kurulu toplantılarından birinde Recep Tayyip Erdoğan tarafından haşlandığı için toplantıyı terkeden hatta bakanlıktan ve AKP’den de istifa ettiği söylentileri yayılan biri vardı anımsadınız mı? Sonra bu kişiyi Abdullah Gül de dahil ikna ederek bu isteğinden vazgeçirdikleri söyleniyordu bildiniz mi? Evet bu kişi Fethullahçı Bülent Arınç’tır. Sonra bu haberler üzerine kimse doyurucu bir açıklama yapabildi mi? Yapmadı. Sonra her şey unutulup gitti. Hatta Bülent Arınç Amerika’ya Recep Tayyip Erdoğan’la uçtu ve doğru Pensilvanya’ya giderek Fethullah’ın dizi dibine oturmadı mı? Oradan da Fethullah Hoca’nın Erdoğan’ı çok sevdiğini cümle cihana bilgi olarak geçmedi mi? Yani bu çevrelerde gerçek budur. Ne demişler Sabreden derviş muradına ermiş. Bu yüzden de içlerinden kin duysalar da yaşadıklarına karşın sabırlılık onların en önemli silahıdır.

İddialar bitmiyor ki. Koştura koştura cümbür cemaat Buenos Aires’e giden Başbakan ve tayfası sonucun belli olmasından sonra sataşacak yer aradılar. Buldular da. Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç 2020 olimpiyatlarını İstanbul kaybedince ne dedi? Kına mına dedi işte. Milletvekili Şamil Tayyar’da ton ton kınadan söz edip zavallı bir mizansen sergiledi. Oymuş buymuş bıraktık, şimdi de Taraf Gazetesinin cemaatçi yazarı Mehmet Baransu, Suat Kılıç’ın Recep Tayyip Erdoğan tarafından tokatlandığını dile getiriverdi. Gazetelerde ve televizyonlarda haber olmasına karşın, kimse bu konu ile ilgili ağzını açıp da bir şey söylemedi. Kendisine bu konu ile ilgili gazeteciler tarafından soru sorulan Suat Kılıç’sa gazetecilerin bu iddialarla ilgili soru sormasına izin vermedi.

Tokattı, aşağılanmaydı kimler buna katlanıyorsa katlanıyor burası bizi çok ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren şey; bu tür olayların toplumun değer yargılarını değiştireceğidir ki, asıl tehlike de burada yatmaktadır. Bu tür olay ve olgulara bakıp da yarının kuşakları ‘Madem aşağılandıkça yükselmenin önü açılıyor, bizler de her türlü aşağılanmaya boyun eğelim" derlerse bu toplumun hali nice olur acaba? Tamam; yargıya sen emir verirsin. Savcıları, yargıçları sen göreve çağırırsın. Polisin ortalığı cehenneme çevirmeleri ve yurttaşları öldürmeleri için sen emir verirsin, kısaca yaparsın oğlu yaparsın da; senin herhangi bir yurttaştan farkın nedir söyler misin farkın ne?

Yoksa küçük bir ülkenin kralı mısın?

Ya da ne bileyim düş görüyor olabilirsin bilemem kendini cihan padişahı mı sanıyorsun nedir?