ARKASINI GETİRMEK ZORUNDALAR

Yazan: Turgut Koçak 28 Temmuz 2020

AKP ve saray iktidarının bugünkü geldiği nokta bitiş noktasıdır. Bu yüzden de AKP ve saray iktidarının bir avuç radikal tarikat, cemaat, vakıf ve dinci derneklerin istediklerine boyun eğmekten başka çıkar yolu da kalmamıştır. Çünkü iktidara geldiği günden başlayarak toplumun çeşitli kesimlerinden destek gören AKP’ın artık çap genişliği önemli ölçüde daralmıştır. Bir yandan içinden çıkan partiler nedeniyle küçülürken diğer yandan da safları değişik çevrelerce boşaltıldığı için sonuna kadar hükmedebileceği ve belli bir gücünün olduğuna kendisini inandırdığı yukarıda saydığım kesimlerin isteklerine çok daha yakın durmak zorunda kalmıştır. Bundan böyle de AKP’nin politikaları bu eksen çevresinde dönüp duracak ve bir siyasal bitişle uzun sürmeyecek bir zaman diliminde bitişi gerçekleşecektir.

AKP ve saray iktidarının saydığımız kesimleri bile elinde tutacak takati kalmamıştır. Bu yüzden de hiç değil bu kesimleri yitirmemek ve belli bir gücü hem de radikal olan bu gücü elinde tutmayı kendisi için kâr saydığı için bu çevrelerin istekleri bundan sonra daha çok gündeme gelecek ve Türkiye toplumu bir kez daha gereksiz bir tartışmanın içine çekilerek çok ciddi tehlikelerle karşı karşı getirilecektir.

Albayrak Grubu’nun çıkardığı “Gerçek Hayat” dergisinde “hilafet” çağrısı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’e lanet okuması ve Bilal Erdoğan’ın harf devrimini hedef almasını bir bütünlük içinde ele alıp değerlendirmek zorunlu hale gelmiştir.

Bu noktadan çıkışla diyebiliriz ki önümüzdeki günler Türkiye toplumu arka arkaya yeni tartışmaların içine çekilecek ve kazan kaynatılmaya devam edilecektir. Bu gelişmeleri olağan düşün açıklaması çerçevesinde değerlendirmek olası değildir. Bu tür yaklaşımlar esasında doğrudan Cumhuriye’te ve Türkiye’deki yaşama karşı sonuçları ağır olacak bir saldırıdır ve bu saldırıyı kimse ama kimse hafife almamalıdır.

Hani bazıları her ne kadar Cumhuriyet savcılarını işaret ederek adının başında Cumhuriyet sözcüğü olan savcılar harekete geçmeli ve Cumhuriyeti korumalıdır gibi içi boş sözler etseler de bu yaklaşımın bir durum tespitinden öteye ne bir anlamı vardır ne de bir geçerliliği. Çünkü yargı sözü edilen konumundan çıkarılmış siyasi iktidarın iradesine göre davranan ve karar veren bir hale getirilmiştir.

Bu yüzden de Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak bazıları gibi nafile işler peşinden koşmak yerine duruşumuzu gözden geçirmeli, geniş halk yığınlarını aydınlatarak ve harekete geçirerek gerekli pozisyonumuzu almalıyız ki yapıp ettiklerimizin bir anlamı olabilsin. Yoksa hem gerçekleri bilip hem de bilinen gerçekler üzerinden yürünerek sonuç alınabileceğini düşünmek hamhayal peşinde koşmak olup bir şey yapamasak da adımızdan söz ettiririze gelip düğümlenmektir ki bu gibi tutum ve davranışların bugüne kadar kimse en küçük yararının olduğuna dair tek bir örnek bile gösteremez.

Önümüzdeki dönemlerde yaşanması olası bir önemli nokta daha vardır. O da Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve orada sergilenen gösterilerle dinci gruplar arasında bir özgüven patlaması yaşandığıdır. Bunun belirtileri daha şimdiden her tarafta görülmekte olup toplumun büyük bir bölümünü ölümle tehdit edecek denli ileri gidenlerin nerede duracaklarının bilinmemesidir. Kaldı ki bu tür hareketlerin dünyada ve ülkemizde kolaylıkla kitle katliamına yönelen ve kelle koparan yapılara dönüşebileceklerini de bilmiyor değiliz.

Şimdi olabilecekler üzerinden kimi görüşlerimi geleceğe saklayarak şunları yazmayı gerekli görüyorum.

Eğer geniş demokrasi güçlerince bu iktidar durdurulamaz ve ilk seçimde bunların başarı kazanmalarına yanlış tutum ve davranışlardan geçit verilirse bu çevreler çok rahatlıkla gündeme hilafeti fetirecekler, sonrasında ise Halifelik (siz buna padişahlık deyin) namı ile yeni bir anlayışı toplumumuza dayatmaya çalışacaklar ki bu kadarı da olmaz diyenler için isteriz ki bizim sözlerimiz bir uyarıcı olur ve daha büyük yıkımlara neden olunmadan büyük bir demokrasi zaferi kazanılır.

Evet, biliyoruz, kimi küçük burjuva kesimler demokrasi mücadelesini küçümseyecek ve bizim söylediklerimizin karşısına da işçiler, emekçiler devrim istiyor diye çıkacaklardır fakat demokrasi okullarında pişmemiş, mücadele içinde çelikleşmemiş kimin devrim istediği bile belirsizken devrim istemek kulağa hoş gelebilir ama sonuç değişmez sadece hoş gelir o kadar.