ARAP SABUNU İLE YIKANACAK

Yazan: Turgut Koçak 31 Ocak 2014

Öğrendik ki, Reza Zarrap’ın malvarlığının mahkeme kararıyla dondurulması kaldırılmış. 17 Aralık günü yapılan operasyonla bakan çocukları tutuklanmış, evlerinde para kasaları ve milyon dolarlar çıkmış, Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde de ayakkabı kutuları içinde dolarlar Eurolar bulunmuştu. Bu operasyona bağlı olarak pek çok kişi de gözaltına alınmıştı. Sonra bu operasyonu yapan savcılara operasyon yapıldı. Dosyalar başka savcıların önüne gitti.

Yolsuzlukları kapatmak için 17 Aralık’tan bu yana demokrasi ve hukukun üstünlüğüne ağır darbeler indiren AKP Hükümeti’nin başlattığı cadı avının, HSYK 1. Daire’yi ele geçirerek, yolsuzlukların üzerine giden savcı ve yargıçları sürgün etmesinin sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunun 1 numaralı sanığı olan, 87 milyar Euroluk kara para aklamakla ve 100 milyon doların üzerine rüşvet dağıtmakla suçlanan İranlı işadamı Reza Zarrab’ın (Rıza Sarraf) malvarlığındaki tedbir kaldırıldı.

Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nda örgüt yönetici olduğu gerekçesiyle tutuklanan Zarrab’ın malvarlığındaki tedbirin kaldırılması kararı İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verildi. Mahkemenin üç sayfalık kararında, çarşaf çarşaf rüşvet görüşme kayıtları ortaya çıkan, gümüş çikolata kutularında rüşvet dağıttığı belgelenen Zarrab’ın malvarlığının dondurma kararının “hukuksuz” olduğu ileri sürüldü. Mahkeme, soruşturma dosyasında yer alan delillerle tedbir kararının uygulanamayacağını savunarak, MASAK’tan araştırma rapor alınmadığını belirtti. Bu kararla, 17 Aralık’tan sonra Zarrab’ın mal varlıkları üzerindeki “satılamaz” ve“devredilemez” kararı 42 gün sonra kaldırılmış oldu.

Soruşturmayı yürüten savcı Celal Kara ve beraberindeki savcıların bu karara itiraz edeceği öğrenildi. Savcıların “itiraz” gerekçesinde, İranlı işadamı Babek Zencani’nin Gana’dan getirdiği ve İstanbul havalimanında 17 gün bekledikten sonra Dubai’ye giden 1.2 ton altın için Duru Döviz’e 57 milyon TL ceza kesilmesine dikkat çekileceği öğrenildi. Şüpheli Zerrab’ın rüşvet alış verişi kapsamında bir “suç örgütü” oluşturulduğun vurgulanacağı itiraz dilekçesinde, 17 Aralık sonrası MASAK’ın dağıtılmış olmasının altının çizileceği ifade ediliyor.

17 Aralık operasyonun düğmesine basılmasının ardından, MASAK’ta dahil olmak üzere, emniyette büyük çaplı bir tasfiye yaşanmış ve yeni gelen ekip savcının talimatlarını uygulama noktasında “yavaşlık politikası” izlemeye başlamıştı.

MİLYON DOLARLARA TEDBİR KONMUŞTU

Zarrab’ın gözaltına alınmadan önce el konulan mal varlıkları arasında “Challenger 300” tipi özel jeti, “El Ganador” adlı İngiliz yarış atı ve operasyondan iki gün önce müzayededen aldığı bir milyon liralık Nazmi Ziya’nın “Kendi Evi” konulu tablosunun olduğu öğrenilmişti. 17 Aralık’ta gerçekleşen operasyon öncesi ilk olarak Reza Zarrab’ın sahibi olduğu Royal Holding’e ve bağlı olduğu Are Havacılık Şirketi’ne el konulmuştu. İstanbul 18. Sulh Mahkemesi’nin “tedbir kararı” gereği el konulanlar arasında bu şirket üzerine kayıtlı Challenger 300 tipi özel jet de bulunuyordu.

Yukarıdaki bilgileri okuduktan sonra görüyoruz ki, sözü geçen operasyon ve operasyonla ilgili bilgi ve belgeler yavaş yavaş buharlaşmakta, maddi gerçeklikler Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle ruh olup Allah’a doğru yürümektedir. Maddi gerçekliği buharlaştırılıp ruhlaştırılan elbetteki sadece 17 Aralık operasyonu sonucu ortaya çıkan gerçeklerden ibaret değildir. İkinci operasyon olarak bilinen ve aynı zamanda da Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu N. Bilal Erdoğan’ın marifetinde kurulmuş bulunan aile vakfı TÜRGEV de bulunmaktadır. Başbakan bu operasyonda daha çabuk davranmış ve bu operasyon başlatılmadan durdurulmuştur. Elde edilen her türlü kanıtsa operasyonu yapacak olan savcı ve diğer bütün görevliler tek tek görevlerinden edildikten sonra kanıtların da karartılması yoluna gidilmiştir. Aynı durum İzmir’de yapılan operasyonlarla da ilgilidir.

Dünyanın hiçbir yerinde bizzat Başbakan’ın eliyle bu denli büyük yolsuzlukların yargı ve emniyete ağır baskılar uygulanarak karartılmasına tanık olunmazken, bizim ülkemizde vakai adliyeden bile sayılmaması gerçekten de düşündürücüdür. Yukarıdaki gerçeklere baktığımız zaman Recep Tayyip Erdoğan’ın her şeyi kolaylıkla yapmayı göze aldığını görmekteyiz. Böyle bir iktidarın işbaşında olduğu bir ülkede 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan yerel seçimlerin hilesiz olabileceğini düşünmek gerçekten de çok zordur. Ve zaten Recep Tayyip Erdoğan mağdur olmanın iyi prim getirdiğini bildiği için iktidarda olmasına karşın yine de mağduru oynaması boşuna değildir. Öyle görülüyor ki, önümüzdeki günlerde Başbakan, yeni yeni mağduriyetler yaratarak halkin oylarını bir kez daha partisine çekmek istemektedir. Söylendiğine göre seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan’a zarar verilmeyecek ama onu mağdur gösterecek çakma bir suikastten söz edilmektedir. İ. Melih Gökçek’in suikastler konusunda açıklamaları ise hemen hepimizin aklına Alicengiz oyunlarını getirmiş bulunmaktadır.

Sonuç olarak AKP iktidarının bugüne kadar uygulamalarına baktığmız zaman gerçekten de dudağımız uçuklamaktadır.

Ortada keyfiliği ele almış bir iktidardan söz etmekteyiz.

Bugüne kadar yargı hiçbir güç ve kişi tarafından böylesine zaptı rapt altına alınmış değildir.

Eğer bundan böyle yargının işleyişi gücün emrinde ve haksızlıkları örtecek şekilde olacaksa ki olmaktadır, bundan böyle yargının kim adalet dağıtacağına inanacaktır?