ANTAKYA AYAKTA TÜRKİYE AYAKTA

Yazan: Turgut Koçak 14 Temmuz 2013

Antakya iki gencini toprağa verdi. Abdullah Cömert Antakya’da, Ali İsmail Kokmaz Eskişehir’de karanlık bir sokakta polisin saldırısına uğradı ve yaşamlarını yitirdiler. Özellikle Ali İsmail Kormaz’ın dövülmesini gösteren kameraların harddiskleri polis tarafından bozularak savcılığa teslim edildi. Bütün bunlara karşın Ali İsmail’e saldıranların özellikle ikisinin yüzü seçilebilmektedir. Savcı o bölgede görev alan bütün polislerin fotoğrafını tanı için istedi. Eskişehir Emniyeti ise resimler üzerinde bile karartma yaparak öyle yerine getirdi savcının isteğini. Bu gayretlerde göstermektedir ki, Ali İsmail Korkmaz’ın katilini samanlıkta iğne arar hale getirdiler. Oyna istendikten sonra bu katilleri bulup çıkarmak hiç de zor değil. Bu konuda Eskişehir valisinin saptırma gayretlerini görünce anlıyoruz ki ortada devlet adına hareket eden bir suç çetesi var. Üstelik bu suç çetesine verilmiş, Ali İsmail’in katilini bulup ortaya çıkarmak. Bu durumda siz hiç sonuçtan emin olabilir misiniz? Aynı karanlık durum Abdullah Cömert’in failleri için de geçerli. Antakya’da da bugüne kadar Abdullah Cömert’in katilleri ile ilgili olarak bir ilerleme söz konusu olmadı.

Arka arkaya iki gencimizin cenazesini kaldıran Antakya halkı doğru dürüst bir anma bile yapamadılar. Polis, burada başka yerlerden çok daha sert davranarak anma için toplanan kalabalığa basınçlı su ve gazla müdahale etti. Antakya halkı özellikle de Armutlu Mahallesi’nde bu müdahaleye pabuç bırakmadı ve direniş topyekun bir direnişe dönüştü. Bu olaylar yaşanırken başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidar yetkilileri eylemlerin şiddetle bastırılması için güvenlik güçlerine emir verdiler ve güvenlik güçlerinin büyük çoğunluğu da kendi görüşlerinden kimseler olduğu için durumdan vazife çıkaran bir tutumla öldürme, yaralama ve şiddet kullanarak sindirme yolunu seçtiler. Kısaca şiddete başvurmayan gösteriler de güvenlik güçleri için şiddetle bastırılması gereken gösteriler olarak algılandı ve algılanmaya devam ediyor.

Peki, bu uygulamalar Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarının geleceği için nasıl bir sonuç doğuruyor? Recep Tayyip Erdoğan halkın bu ayağa kalkışını yüksek egosu nedeniyle hazmedemedi. Bu yüzden de gururu kırılmış olmanın verdiği saldırganlıkla bastırma yolunu seçti ve ortaya da bu durumlar çıktı. Dün akşam aynı durum İstiklal Caddesi’nde de, Dikmen ve Kuğulu Park ve çevresinde de yaşandı. Atılan gazlar, sıkılan basınçlı sular ve plastik mermiler sonrasında pek çok yurttaşımız yaralandı. Özellikle sıkılan suların içinde yakıcılık özelliği taşıyan bir kimyasal olması nedeniyle göstericilerin vücutlarında yanıklar meydana geldi. Bütün bu şiddete karşın yığınların ayağa kalkışı bir türlü önlenemiyor. İşin daha da ilginç yanı, baskılar sonrasında katılım azalacağı yerde giderek daha da büyüyor. Önümüzdeki günlerde gösterilerin başka illere de sıçrayacağı açıkça görülüyor. Bu gösterilerin genişlemesinin önlenmesi artık olası değil. Amerika’da Pensilvanya’da oturan Fethullah Gülen’in bile bundan böyle huzur içinde oturması mümkün olmayacak. Amerika’daki Türkler Fethullah Gülen’in oturduğu çiftliğin çevresini engellemelere karşın kuşattılar. Göstericiler daha sonra Fethullah Gülen hakkında 800 sayfayı bulan bir suç duyurusunu mahkemeye verdiler. İşte böyle, halka halka büyüyen gösteriler böylece dünyanın dört bir yanına yayıldı, yayılmaya da devam ediyor.

Öyle görünüyor ki, bu yıl ligler oldukça renkli başlayıp renkli devam edecek. Bu korkuyu ta başından sezen iktidar bu yüzden Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki TFF Süper Kupa maçını 11 Ağustos pazar günü oynanmak üzere Kayseri’ye alındı. Anlaşılıyor ki, iktidar için Kayseri güvenli bir liman olarak görülüyor olsa gerek. Bu yüzden iktidar maçı alışılmışın dışında bir girişimle Kayseri’ye alınmasını sağladı. Ne diyebiliriz ki, bu iktidar çok sıkışırsa TBMM’nin görevini sürdürmesi için TBMM’yi bile Kayseri’ye taşıyabilir.

Gezi Parkı ile ilgili gösteriler başladıktan bu yana 5 gencimiz yaşamını yitirmiştir. Gösterilerde güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddetin ölçü sınırları yoktur. Devletin zırhı ile karanlık köşelerde gençlerimizi katledecek denli gözü dönmüş çeteler bugün polis içinde yuvalanmış durumdadırlar. Bir iktidarın görevi bu suçluları bulup çıkarmaktır. Oysa Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı değil suçluları bulup çıkarmak bizzat yeni yeni katliamlara kapı aralayacak konumdadır. Erdoğan’ın ağzından çıkan sözler bu söylediklerimizin tartışmasız kanıtıdır.

Madem bu iktidar kendisini yasaların bağlamadığın düşünüyor ve görevini yapmıyorsa meşruluğunu da yitirmiş demektir. Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar tek meşru olmanın sandıktan çıkmak olduğunu düşünüyorsa da bu düşüncenin bile artık maddi temeli kalmış değildir. Çünkü hileli sandığın üstünden çok sular akmıştır çok.

Bu yüzden de artık halkın ayağa kalkışı AKP iktidardan gidinceye kadar durmayacaktır.

Görünen köy kılavuz istemez…