ANLAMAK BU KADAR ZORSA…

Yazan: Turgut Koçak 4 Mart 2015

Recep Tayyip Erdoğan bir üst makama çıktı. Oradan her şeye hükmetmek istiyor. Onun için ne yasa ne şu ne bu hiçbir şey bağlayıcı değil. Ne zaman işine nasıl gelirse öyle davranıyor. “Çözüm süreci” başlatan o. Bu süreçte işi yokuşa sürüp oyalama taktiği güderek alavere dalavere Kürt Memed nöbete hesabı davranarak gözboyamaya kalkan da o. Bütün bunlara karşın açıklanan on madde konu başlığında toplanan ve Dolmabahçe Sarayı’nda kamuoyuna açıklanan başlıklarla ilgili kim bir şey söylerse iki kanattan da acayip sesler yükseliyor. Bu on maddeye baktığınız zaman hemen hepsi de demokratikleşme ile ilgili şeyler. Tamam, ne güzel. Demokratikleşme aslında Kürt sorununun çözümünde çok önemli. Ancak AKP iktidarı gerçekten de demokratikleşmeye inanıyorsa ki, asla inanmıyor. Şu anda mecliste görüşülmesine devam edilen İç Güvenlik Yasası da neyin nesidir? Bu maddelere baktığınız zaman söz konusu olan kimsenin güvenliği değil, doğrudan halkı ezen ve giderek daha da diktatörleşmekten başka bir yolu kalmayan iktidarın kendisini çıkardığı yasaların arkasına saklanarak korumasından ibaret.

Hâl böyleyken birileri savunmaya geçerek Sayın Öcalan böyle dedi, Sayın Öcalan şunu demek istemişti diye yırtınıp duruyor. Zerre kadar iktidara güvenmediğini söyleyen Selahattin Demirtaş bu ilişkilerden nasıl bir sonuç çıkardı da böyle davranıyor acaba diye de kimsenin sorgulama yaptığı yok. Seçimlere HDP parti olarak gidecek ya, bir de türedi solcular çıktı. Bunlar diyorlar ki, HDP’nin barajı geçmesi gerek. Yoksa ortada demokrasi falan kalmazmış. Bu yüzden de solcuların HDP’ye oy vermelerinden başka çıkışları da yokmuş. Seçim sizin için bu kadar mı önemli? Madem önemli HDP bunca süredir niçin seçim barajı ile ilgili kapsamlı bir çalışma yürüterek barajın %10’un altına düşürülmesi için emek harcamıyor?

Herkesin işine gelen bir durum var ortada. %10 barajı olmasaydı seçimlere girme hakkını kazanan partiler niçin HDP çevresinde toplanacaklardı ki? Seçimlere kendileri girer, güçleri varsa güçleri oranında da parlamentoya girerek partilerini temsil ederlerdi. Durum bu şekilde olmadığı için ister istemez sol ve sosyalist olduklarını söyleyen partiler gidip HDP’nin lokomotifine takılıvermekten başka bir şey yapamıyorlar. Şu çözüm süreci konusunda da en keskin en uç sözleri onlardan duyuyoruz. Niye? Çünkü sorumlulukları yok. Bu yüzden de kim ağzını açtı bir şey söyledi, sözleri hazır. Yoksa sen kan dökülmesinden yana barışa karşı mısın? Devamında ise ulusalcı, faşist, Kemalist suçlaması. Üstelik kavramların içi öyle bir boşaltılmış ki, gel de çık işin içinden çıkabilirsen.

Gerçekler gün gibi ortada. AKP iktidara geldiği günden bu yana ülkemizin emekçileri daha da yoksullaştı. İşsizlik en yüksek seviyelere çıktı. Kimsenin iş garantisi yok. Asgari ücret açlık ücreti. Sendikalaşmak olası değil. Sendikalar hak isteğinde bulunsalar bu işin başını çeken işçiler ertesi günü kendilerini kapının dışında buluyorlar. Adalet yok, yargı siyasallaştırıldı. AKP iktidarı tarafından daha da siyasallaştırılıp kontrol altında tutulmak, güvenlik güçleri AKP’nin güvenlik güçleri haline getirilerek; çıkarılmak istenen İç Güvenlik Yasası ile de tam bir faşist diktatörlük uygulanmak isteniyor. Yani işler öyle bir kerteye getirilmiş ki, AKP iktidarı gönderilmeden geniş halk yığınlarına rahat soluk alacak fırsat olmayacak. Solda ve sosyalist solda yer alan partiler seçim tuzaklarıyla etkisizleştirilmiş. Ortada bıçak sırtı bir durum söz konusu. Eğer HDP barajı geçemezse HDP’nin çıkaracağı milletvekillerini AKP çıkaracak. Sizin anlayacağınız tam bir korku masalı ile karşı karşıyasınız. HDP’ye barajı geçirmelisiniz ki, HDP’nin çıkaracağı milletvekilleri AKP’ye gitmesin.

Gerçekten de bu düşünce ile politika yapıp köylü kurnazlığı yapanlara kızmamak elde değil. Sen bütün gücünü ortaya koyarak barajın kaldırılması için yeterli mücadeleyi etme. Haydi başaramadın bağımsız aday yöntemini terkedip kıl payı da olsa barajın altında kalma tehlikesi yaşa, sonra da buradan kalkarak sana oy verilmesini yoksa bizim milletvekillerini de AKP çıkaracak diye oy iste. İşte bu olmaz. Madem AKP halk düşmanı bir iktidar haline gelmiştir, madem bütün yasalar sol ve sosyalist solun aleyhindedir, işte o zaman hesap da bu gerçekler ışığında yapılmalıdır. Ya tutarsa hesabından politikalarla AKP gönderilemez. Demokrasi güçleri AKP’ye karşı bir seçenek konumunda kim varsa o partiyi öne çıkarmalı ve desteklemelidir ki, AKP alaşağı edilebilsin. Bu parti HDP olmadığına göre niçin CHP’ye oy verilerek bu handikapı aşmayı denemiyoruz. Sonrasında ise demokratikleşme girişimleriyle bugün önümüzde sorun olarak duran %10 barajı da dahil pek çok konu aşılırsa demokrasi güçlere sürüldükleri mevzileri yeniden ele geçirerek daha ileri mevziler için mücadele fırsatı yakalamış olmazlar mı?

Bazılarının “ya devrim” dediklerini duyar gibi oluyorum. Devrim yapabilecek olanların elini tutan yok. İstiyorsa, gücü de yetiyorsa herkes devrim yapabilir. Ancak devrim öyle bir şeydir ki koşulları olduğunda kılını kıpırdatmazsan, koşulları olmadığında da böyle bir şeye girişirsen her iki durumda da yitirirsin tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.

Gerçekleri anlamak tabiki de bu kadar kolay değil.

Ancak bazı şeyler var ki, anlamamak için kırk dereden CHP’ye faşist yakıştırması yaparak su getirenler yok mu insanı en çok da bu haller çileden çıkarıyor.