ANAYASA TARTIŞMALARI

Yazan: Turgut Koçak 7 Ekim 2021

Ülkemizde darbe dönemlerinde Anayasa bekleme odasına alınmış, dolayısıyla arkasından da 1961 Anayasa’sı dışında hemen bütün anayasalar halkın gereksinimine yüzünü ters çevirmiş olarak yeniden hazırlanıp kabulü sağlanmıştı. Tamam, olanlar bir darbe sonrasının ürünüydü fakat Erdoğan’ın bugün ülkeyi getirdiği nokta neyin nesiydi acaba? Ortada ne parlamento söz konusu ne de Anayasa. Çünkü bugün parlamento tam anlamıyla göstermelik hale getirilmişti Erdoğan ne düşünür ve neyi gerçekleştirmek isterse bir bakıma diğer bütün işlevlerden soyundurulmuş sadece bu noktaya odaklanmış bir meclis vardı ortada. Ayrıca karşı çıkalım, çıkmayalım bugün var olan Anayasal hükümlere de bu iktidar bağlı değildi. Çünkü Anayasa Mahkemesinin verdiği kimi işine gelmeyen kararlara iktidarın daha uyduğunu görmüş değiliz. Durum bu olunca Askeri darbeye darbe diyorsak bu darbeye de pekâlâ sivil darbe demememiz için bir neden yoktur.

TBMM 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği sonrasında 2011 yılı itibari ile kanun hükmünde çıkarılan (KHK) ile meclisi dışlama girişimine başlanılmış oldu. Durum bu olunca da her şey bir güzel yerine oturdu. Hiçbir konu artık meclisin işi sayılmazdı. Bu yüzden de AKP-FETÖ bağlaşıklığı aldı başını yürüdü. Anayasayı devre dışı bırakmak TBMM’nin de devre dışı bırakılması olarak yaşam buldu. Arkasından da bir güzel AKP ve Fetöcü bağlaşıklık yargıyı da bir güzel biçimlendirdi.

Hani geçen gün bir kez daha laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılmasını dillendiren İsmail Kahraman vardı ya işte o kişi 25 Nisan 2015 tarihinde laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılmasını söyleyerek gidişe işaret fişeği çaktı. Görüldü ki bu saatten sonra ne Cumhurbaşkanı ne de TBMM başkanı Anayasa’ya bağlı değillerdi. Ettikleri yemin ise tek ayaküstünde yapılmış yeminlerdi ki bunu yaşadığımız gelişmelerle fazlasıyla gördük.

Kahraman şimdi Erdoğan’ın danışmanı. “Parlamenter sistem demokrasiyle bağdaşmaz” sözleriyle demek istiyor ki Anayasa dinsel olmalı dünyevi olmamalı. Şimdi aradan geçen onca zaman sonra bunları tartışıyorsak gerçekten de ne laikliği ne eşitliği ne de yurttaşlığın ne olduğunu bilmiyoruz demektir. Hoş dincilerin bu konudaki görüşlerini zaten iyi biliyoruz.

Anayasal olarak bugün Diyanet İşleri Başkanlığı nereye oturuyor. Ayasofya vaazından tutun da devletin bütün protokollerinde bulunarak ve konuşarak bizlere neyi anlatmaya çalışıyor acaba. Ya da şöyle sorayım; Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın çapı ne ki her konuda konuşmakla yetinmiyor işi dünyanın her yanına elini uzatacak kadar yeni bir güçle donandığını sanıyor. Haydi, sandı diyelim, bütün bu davranışların yeri Anayasa’da nerede acaba?

İnanç bir mutlaklığa işaret eder. Bir şey neyse odur. Onun dışında başka türlü ne düşünülür ne de çeşitli konularda savlar ileri sürülebilir. Sizin anlayacağınız İnanç bir kesinliği ifade ediyorsa içinde hiçbir kuşkuya ölüyorum desen yer bırakmıyorsa o zaman düşünmemize ne gerek vardır değil mi? Hep birlikte oturur alık alık sağa sola bakar dururuz olur biter. Oysa düşünce özgürlüğü hem dünyevidir hem de çözüm bekleyen bir sürü sorunun çözülmesinin en önemli anahtarıdır.

Bu yüzden Anayasa bir sözleşmeyse eğer, eğer diyorum çünkü bu sözleşmeyi hangi sınıf ve katmanlar hazırlamıştır on göre de bir sınırlama söz konusudur fakat yine de sayısız ülkelerce benimsenmiş olan çeşitli maddeler vardır ki bu gerçekten de sınırlı da olsa hak ve özgürlüklere işaret eder. İsmail Kahraman ve benzerlerinin kafasında dünyevi olmayan şeyse bir anayasasızlıktır kesin hükümler içeren dogmalarla kitlelerin boynunun bükülmesi baş eğmelerinin sağlanmasının en açık ifade ediliş halidir.

Doğrudan saraydan işaretle yeni bir Anayasa hazırlanması isteği ise sadece ve sadece bir seçim taktiğinden öte bir şey olmamakla birlikte AKP ve saray iktidarının amaca giden yolda her şey mubahtır anlayışıdır ki kimse böyle bir Alicengiz oyununa kapı aralamamalı ve de bu şark kurnazlığına kanmamalıdır. Dolayısı ile önümüzdeki günlerde meclise getirileceği söylenen Anayasa taslağı da bu taslağın içine serpiştirilmiş dinci ve gerici düşünceler de bir an önce savuşturulması gereken düşünceler olup bir an önce bu iktidarı işbaşından göndermek için yığınların hareketlenmesini sağlamak gerekir, yetmez seçimlerde bu iktidara karşı öyle bir üstünlük sağlanmalıdır ki elinde kullanabileceği hiçbir kozu kalmasın.

Anlaşılıyor, birileri kimbilir belki de her şeyin zamanıdır diye düşünüyor da olabilir. Olabilir de böyle düşünenlerin muratlarıyla milyonların muradı hiçbir şekilde örtüşmemektedir. Şimdilerde ülkemizde yığınlar aşını ekmeğini nasıl bulacaklarına, evlerinin kiralarını nasıl ödeyeceklerine, çocuklarını nasıl okutacaklarına, iş peşinde koşmaya kilitlenmiştir ki bu gerçekler karşısında kalabilen bir iktidar biz şimdiye kadar görmedik. Ancak bir şey daha var. Bu sözleri ettikten sonra aklıma bir şarkı geldi.

“BİR İHTİMAL DAHA VAR O DA ÖLMEK Mİ DERSİN” şarkısı.

Evet, bir olasılık daha her zaman vardır. AKP ve saray iktidarının faşist diktatörlük ve dinci gericilikle iktidara çökmesi ki bu da olasılık dışı değildir.