AMASRA’DA GRİZU PATLAMASI

Yazan: Turgut Koçak 15 Ekim 2022

Soma’da, Karaman’da ve daha pek çok maden ocaklarında iş cinayetleri yaşandı ve sayısız işçi kardeşimiz canlarını yitirdiler. Bu olayların arkasından görüldü ki işyerinde alınması gereken güvenlik önlemlerinin hiçbirisi alınmamış. Salt birileri para kazansın diye buralarda yapılan denetlemelerde eksikliklere göz yumulmuş. İktidara yakın işverenlere satılıp özelleştirilen bu yerlerde kimse işçilerle ilgilenmezken işverenler bizzat iktidar tarafından korunmuşlar. Yaşanan bu iş cinayetlerinden sonra işçilerin ve yakınlarının sürdürdükleri mücadele yıllarca sürdü. Bütün bunlara karşı devlet işçilerin sorunlarını çözmek yerine hakkını arayan işçilerin üstüne jandarmayı ve polisi sürerek hak arayan işçileri susturmak istedi.

Benzer bir iş cinayeti de dün akşam kamuya ait Bartın/Amasra kömür işletmelerinde yaşandı. Bu olayın arkasından hemen olay yerine ulaşan kurtarma ekipleri işçileri kurtarmak için can havliyle çalıştılar.

Aldığımız bilgilere göre kömür ocağının durumu itibari ile işçilere ulaşmak hiç de kolay değildi. Son bilgilere göre 29 işçimiz yaşamını yitirmiş, onlarcası da yaralanmıştı. Daha can kaybının olacağı da verilen bilgiler arasındaydı.

Olay sonrası Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu patlamanın meydana geldiği Amasra’ya gitmişler. Yani daha önce alınması gereken tedbirler es geçilmiş fakat bu katliam gerçekleştikten sonra her zamanki gibi timsah gözyaşlarına tanık olunan bir gösteri yaşanıyor sanki. Bölgeye muhalefet ve başka başka kimselerin de gittiğini biliyoruz.

Bu konuda dün akşam Halk TV’de bir açıklama yapan Bağımsız Maden İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, “Madenler özelleşirken ya da kamudaki işçi sayısı azaltılırken kamu işletmeleri de özel sektör mantığıyla yönetilmeye başlandı… Grizu kader değil, önlenebilir, öngörülebilir ve mücadele edilebilir bir şey. Bunu da işçiler yapamaz” diyerek dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Aksu konuşmasında “… Hiçbir kaza, kader değil ve önlenebilir. Şimdi şöyle ifade edilir: ‘Bu tür kazaların yüzde 85’i insan faktörü nedeniyle oluşur’ diye. Düzeltmek lazım. İnsan faktörüyle kuşkusuz, ama bir işletme mantığı çerçevesinde gerçekleşiyor. Bunda suç sanki işçilerdeymiş gibi bir kanaat de gelişebilir bu tip yorumlarda. Ben işçilerde bu işin binde birlik bir oranda işçilere ait olabileceğini; esas olarak işletmelere ait olduğunu düşünüyorum. Bu bölgede, TTK bünyesinde 45 bin madenci çalışıyordu 1990’lı yıllarda. İnsanlar özelleştirilmesin diye bütün Zonguldak birleşti, itiraz ettiler. Bugün bu sayı 8 binlerde, burada da 400 kişi çalışıyordu Amasra İşletmesi’nde. Şimdi bir yandan madenlerdeki işçi sayısı azaltılırken, bu bölgenin işçileri, Bartın’ın, Zonguldak’ın işçileri Trakya’ya, Soma’ya, Ankara’ya yurdun değişik maden bölgelerine sürgün edilmek zorunda kaldı geçinmek için. Dolayısıyla oralardan da şimdi meraklı bekleyişler var madenci kardeşlerimizden.

“Daha az işçiyle daha çok üretim, az işçi sağlığı ve güvenliği gideri, dolayısıyla bütün bu maliyetlerinden kısma içeriğini, Türkiye’de maden sektöründe sık gözlemliyoruz”

Madenler özelleşirken ya da kamudaki işçi sayısı azaltılırken kamu işletmeleri de özel sektör mantığıyla yönetilmeye başlandı. Devletin bütün kamu sektöründe temel işleyişi özel sektörün mantığı. Daha az işçiyle daha çok üretim, az işçi sağlığı ve güvenliği gideri, dolayısıyla bütün bu maliyetlerinden kısma ve bunu yaparken de denetim olgusunun da boşaltılması içeriğini, Türkiye’de maden sektöründe sık gözlemliyoruz. Sendika adına sürekli Bakanlıklara, CİMER’e bunların düzeltilmesi için yazılar yazıyoruz. Bunların risk doğurduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bunlar nedeniyle yargılanıyoruz. Şirketler bize suç duyurularında bulunuyorlar. Ama bu mücadelemiz de sürüyor. Dolayısıyla grizu kader değil, önlenebilir, öngörülebilir ve mücadele edilebilir bir şey. Bunu da işçiler yapamaz. Yani sonuçta onu planlayanlar, yönetenler ve denetleme mekanizmaları yaparlar. Burada yaşanan olayda bu üç olguda boşluk görüyoruz. Yani şimdi arkadaşlar çıktıktan sonra daha açık ve net hem sendika adına hem kendimiz adına daha soğukkanlı değerlendirmeler yapacağımıza inanıyorum.”

Bu açıklama ülkemizdeki maden işçilerinin yaşamlarının ne denli yetkililerce önemsiz görüldüğünün çok güzel anlatıyor. Bu yüzden acımız da büyük öfkemiz de. Dolayısıyla ne yaralarımız sarılabilir, ne de öfkemiz diner. Çünkü daha önce de pek çok maden ocağında yaşanmış olan iş cinayetlerine karşın görülüyor ki sorumlular gerekli tedbirleri almaya yanaşmamışlar. Çünkü alınacak tedbirlerin bir gideri olacağı için bu konu kulak arkası ediliyor. Aksu’nun da açıkladığı gibi bu konularda sendikacılar ya da işçiler açıklama yaptıklarında veya hak aramaya kalkıştıklarında haklarında yıldırmak için dava üstüne dava açılıyor.

Her konuda olduğu gibi böylesine büyük acılar yaşadığımız olay da bile yargı bağımsız tutum alarak haklıyı haksızı ayırt eden bir karar vermekte zorlanıyor. Zorlanıyor çünkü yargının içinde düşürüldüğü durum ortada.

Birhan Keskin’in bir dizesi durumu özetlemeye yetiyor da artıyor bile.

adaletin içinde bir zalim oturur.