Yazan: Turgut Koçak 1 Ekim 2015
İnsanoğlu her şeye alışıyor. Yaşamı dibe vurmuşlar bir de bakıyorsunuz ki, “Allah yürü ya kulum” demiş bir şaşanın, bir debdebenin içine düşmüşler ki demeyin gitsin, hemen yeni durumlarına alışıveriyorlar. Sanırsınız, yaşamında ne yoksulluk görmüş ne de yeryüzünde milyonlarca insanın kuru ekmeğe muhtaç olduğundan haberi var. Ezilmiş, horlanmış, adam yerine konmayıp her fırsatta kıçına bir tekmeyi yemiş ama eline bir güç geçmeye görsün, ne ezildiğini ne horlandığını ne de kıçındaki tekme izlerini anımsadığı var. Artık güç onda ya, şu dağları ben yarattım havasında bütün insanları sinek gibi görmeye başlıyor. Uzatmayalım, dünün eziği güç zehirlenmesi sonucu ne oldum delisi oluvermiş.
Hak desen ondan soruluyor, hukuk desen ondan daha iyi bu işi anlayacak da bulunmaz uygulayacak da. Demokratik hak ve özgürlükler de neymiş, şu avam denilen kalabalıklar kulluğunu bilecekler. Devlet büyüklerine saygı duyup her söylediklerini emir olarak görecekler ki, bir sıkıntı çıkmasın. Görmezlerse de kendileri bilirler. Bir başka deyişle kendi düşen ağlamaz yani.
Sövülmek ve aşağılayıcı davranışlarla karşılaşmakta insana büyük ve onarılmaz acılar verir. Böylesi bir yaptırımla karşılaştığınızda canınız acır, öç almak istersiniz. Ama gücünüz yetmediği için oturursunuz oturduğunuz yerde. Kapitalist sistem adaletsizdir. Birileri hak eder ulaşması gereken yere ulaşamaz, birileri ya bir rastlantı sonucu ya da ne bileyim başkalarını kolaylık çiğneyip geçecek özelliklere sahip olduğu için bir de bakmışsınız ki en yüksek koltuklarda oturmakta, emri demiri kesmektedir. Bu tipler geçmişte yaşadıklarının adeta öcünü alırlar. Bu tiplere baktığınız zaman eskileri mumla arar olursunuz. Bir zaman eleştirip tepeden alaşağı etmek istedikleriniz gözünüze olmadık güzellikte görünür.
Kızarsınız, bu kadar da olmaz, hangi dünyada yaşıyoruz, böyleleri dünyada kaldı mı deyip dururken bir de bakmışsınız ki, toplumun önemli bir kesimi sizinle aynı yerde değillerdir. Bir başka söyleyişle alışmış gitmişlerdir. Artık bu tipler yüceltilir de yüceltilir. Kendisinde olmayan özelliklerin var olduğuna hem inanılır hem de inanmayanlar da inandırılmaya çalışılır. İlahlaştırılıp yeryüzüne Tanrı tarafından özel olarak gönderildiği bile yaygın bir şekilde propaganda edilir. Bu gibilere öyle bir karizma biçilir ki, gazeteler onu yazar, televizyonlar ondan söz ederler. Bu türlerin ünü-şanı cürümleri kadardır ama dünyayı sardığı dile getirilip alınır başınıza “dünya lideri” olarak konulu verilir.
Artık olan olmuştur. Herkes kendine gelmeli böylesi bir dünya liderinin çizgisinden maazallah çıkmamalıdır. Çıkarsa da kendi bilir. İçeri atılmayı, işsiz kalıp sürünmeyi, aşağılanmayı, dövülüp sövülmeyi, hakaret uğramayı ve hatta ölümlerden ölüm beğenmeyi göze almalıdır.
Bizim ülkemizde son 13 yıldır bunların hepsi ama hepsi fazlasıyla yaşandı. İnsanlar olmadık şeylere alışıp alkış tutmaya başladılar. Kıç kılı olmaktan tutun da, uğruna beyaz kefen giyip yollara düşenler oldu bu gibilerin. Ne garip değil mi? Kullar ve ne kadar kılkuyruk varsa hem kendilerini inandırdılar hem de tepelerine çıkarttıkları muhtereme olmadık payeler biçip olmadık sıfatlar yüklediler.
Meclisin açılışı vardı. Açılış alışılageldiği gibi Cumhurbaşkanı tarafından açıldı. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları baştan sona kadar yukarıda yaşadıklarımızın bir özetiydi. bu yüzden de HDP oturuma katılmadı. CHP’liler de büyük ölçüde salonu ya boşalttılar ya da konuşmaları gerektiği kadar dikkate almayıp tepki koydular. MHP’liler ise Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarına bakıp tepki koyunca Recep Tayyip Erdoğan onlarla kürsüden çekişmeye girdi.
Sonra meclis açıldı ve kapandı. Yani 7 Haziran tarihinde seçilen milletvekillerinin hiç ama hiçbir fonksiyonu olmadı. Bu milletvekilleri her şeye karşın meclisi açık tutup olup bitenlere müdahale etmeyi bile akıllarına getirmediler.
Getirenler de nasıl olsa bir şey çıkmayacak diye işi oluruna bıraktılar. Bu yüzden de gasp edilen iktidarda Öz AKP’liler yer aldılar. Ülke savaş haline sokuldu. Recep Tayyip Erdoğan ise bu savaş halinden yararlanıp AKP’nin tek başına iktidar olması için kolları sıvadı. Sanki bugün yaşadıklarımız bunların Kürt sorununa yaklaşımlarının bir sonucu değilmiş gibi bir yol izleyip kendilerinden başka herkese terörist damgası vurarak saltanatlarını koruma yoluna giriştiler.
Hile hurda girişimlerini konuşmuyoruz bile. İşte bu şekilde 77 milyon olup bitenlere alışıp kanıksadı. Kanıksamayanların ise hadleri bildirilmeye çalışılıyor. Önceki gün Ahmet Hakan, mafya kılıklılar tarafından bunun için saldırıya uğradı.
Bu böyle gider mi? Gitmeyeceği belli oldu. 1 Kasım öyle bir dönüm noktası olacak ki, güç zehirlenmesine uğrayanların gücü neymiş 77 milyon görecek. 1 Kasım günü sandığa gitmek bir görevdir. Yetmez, sandığa gidip AKP’yi sandığın dibine kilitlemek ve CHP’ye oy vermek daha önemli bir görevdir.
Bu yüzden çağrımız Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak ilericilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin oy vermesidir.
Çünkü seçenek ortadadır YA DEMOKRASİ YA DA FAŞİZM.
Buyurun tercih sizin.