Yazan: Turgut Koçak 14 Haziran 2011
“Akrep gibisin kardeşim Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi”
Büyük Şair Nazım Hikmet’in bu şiirini her okuduğumda ülkemin insanları birer ikişer gözlerimin önünden geçiverirler. Onların övgülerle dolu yanları olduğu gibi akrebi bile yarı yolda bırakan halleri vardır. Korkaklıkları ve karanlık içinde oluşları yüzündendir ki; hep ezilmişler, hor görülmüşler ve sırtlarına binilmiştir. Bir kez olsun “yetti artık” deyip silkip atmaya kalkmamışlar, başlarına geleni yazgı belleyip oturmuşlardır oturdukları yerde. Bu yüzden de; kahpe felek hep ona etmiştir oyunu.
“Serçe gibisin kardeşim Serçenin telaşı içindesin”
Bir düşünün serçenin ürkekliğini, sonra da dönüp bizim insanımıza bakın bir. Ne kadar da benzeşler değil mi? “Höt” desen ödü çatlayacak, yere düşüp can verecek sanki. Bu ürkeklik yüzündendir ki, ağzına vurulmuş ekmeği elinden alınmıştır. Telaşı da serçenin aynısı. Yüreği durdu duracak, ellerini bile koyacak yer bulamaz sonra. Sonra kendisine dünyayı dar edenlerin yüzüne bile hınçla bakamadan boynu bükük kalıvermiştir ortalıkta. Öyle telaş içindedir ki, ne öne fırlar ne de aklından öne fırlamayı geçirir. Hep yüreğinin gümbürtüsü yorar gövdesini de aklını da.
“Midye gibisin kardeşim Midye gibi kapalı rahat”
Midye nasıl kabuğunun içindeyse ülkemiz insanı da öyledir. Öyle kapalıdır ki dünyaya ne birilerinden aldığı ne de birilerine verdiği bir şey olur. Bu yüzden de yeryüzünde olup bitenler onun kılını bile kıpırdatmaz. Durmadan yinelediği sözle bir metre önünü bile göremez olur, dokunanların bile ayrdına varamaz ama aslında ona hep dokunulur. Yine de uzak durmak için; “bana değmeyen yılan bin yaşasın” demekten kendini alamaz. Ve bu yüzdendir ki, yılanlar hep ona ve başkalarına öyle bir dokunur ki, canından can gider.
“Sönmüş bir yanardağ azı gibi korkunçsun kardeşim”
Aklınıza getirin hele bir sönmüş yanardağın ağzının korkunçluğunu. İşte bizim insanımızda tıpkı öyledir. Ateşi sönmüştür, işi bitmiştir sadece ve sadece korkunç karanlığı kalmıştır ortalarda.
“Koyun gibisin kardeşim Bir değil, beş değil, milyonlarlasın maalesef Gocuklu celep kaldırınca sopasını Sürüye katılıverirsin hemen Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye”
Koyun gibi olunca, gelen vurur giden vurur. Belki de bu yüzden kendisine “oy davarı” yakıştırması yapılmıştır kimbilir? Öyle sayıya vurulduğunda da milyonlarca olması önemli değildir. Çünkü tavşan gibidir, korktuğu için değil, kaçtığı için korkmaktadır. Sonra on yıllarca onun sırtından sopayı eksik etmeyen egemenlere öyle bir boyun eğişi vardır ki, akıllara durgunluk verecek cinstendir. Üstelik de zulme uğradığı, çekmediği kalmadığı halde yine de övünülecek bir şey bulur nasılsa yaşadıklarından.
İşte 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılan seçimlerin aktörlerinin yaşam öyküsü yukarıda kısaca aldığımız şiirle birebir örtüşmemiş olsaydı hiç AKP yüzde ellilere varan bir oy oranıyla üçüncü kez iktidara gelir miydi hiç. AKP’nin vurgununa, talanına, zulmüne uğrayıp da boyun eğer, “beni yönet, beni yönet, oyum sana” der miydi hiç?
Demezdi. Mademki, olanlar bu masal üzre olmaktadır. Bizim kızgınlığımızda masal üzre bir ülkenin masal üzre insanlarınadır. Suçun çoğunun kendisinde olduğunu bildiğimiz insanlara ne diyebiliriz başka? Bravo size! Bravo AKP’nin gocuklu celeplerinin sopaları altında salhaneye yürüyenlere… İyi söz mü bekliyorsunuz, ne yazık ki iyi sözümüz kalmadı. Dönüp halk dalkavukluğu mu yapmamızı istiyorsunuz? Yağma yok. Halkımız böyle istedi diye olup bitenleri demokrasinin cilvesi olarak mı görüyorsunuz? Görün. Biz eşyayı adıyla çağırırız. Armuda armut, elmaya elma deriz. Sizi nasıl allayıp pullayıp da olmadığınız gibi görerek kendimizi kandırır, kandıkça da katran kuyusuna düşer, ezayı da cefayı da biz çekeriz?
Bizim işimiz demiri tersine bükmektir. Gocuklu celeplere dünyayı dar etmektir. Kostaklana kostaklana yürümelerine de, bu dağları ben yarattım büyüklenmelerine de zerrece prim vermeyiz. Halkımızdan da istediğimiz budur. Midye gibi kabuğunda kalıp rahat etmek mi bize göre değildir. Kimseye sırtımızdan ne sultanlık kazandırırız ne diktatör. Sallarız ve düşürürüz er geç. Ne yapalım bizim devrimciliğimiz de böyledir. 12 Haziran 2011 seçimlerini de belleğimize böyle kazıdık, böyle kazıdık ki, aldanmayalım. Böyle kazıdık ki, dizlerimizi dövüp ah vah etmeyelim…
AKP ve AKP’nin başı Bay Tayyip sonuçtan ne kadar övünse yeridir. Çünkü gocuklu celep olmak hiç de sanıldığı kadar kolay değildir olmayacak da…