Yazan: Turgut Koçak 19 Eylül 2020
12 Eylül sonrasında ülkemizde sağın geliştirdiği politikalar kamplaştırmalar üzerine oldu. Hem artık gelinen noktada öyle sınıf mücadelesinden şundan bundan söz etmenin gereği de yoktu. Buradan yürünerek ABD merkezli politikalar kendisini dünyanın her yerinde dışa vurdu. Bundan böyle sınıf mücadelesi yerini uygarlıklar mücadelesine bırakacaktı, daha açık bir deyişle sosyalizm yani gerçek kurtuluş için mücadelenin de bir anlamı kalmayacaktı.
Hungtinton’un Fukuyama’nın Yeni Dünya Düzeni adı altında politikaları böyle bir anlayışla dünyanın dört bir yanında etkili bir şekilde propaganda edildi ve bu oltaya bilinçli olarak gelen liberaller olduğu gibi soldan çark edip liberalliğe doğru yüzünü çevirmiş olanların da kolaylıkla düştüğünü gördük.
Bugün AKP’nin buradan esinlenen görüşleri Türkiye toplumunu inanç ve etnik köken üzerinden bölüp parçalayarak kendi yanlarına aldıkları ve diğerlerini de ötekiler olarak şekillendirdiği için sanki mücadele iki ayrı kamp arasındaymış gibi görünüyor. Mücadeleye baktığımız zaman başta işçi sınıfı olmak üzere geriye kalan tüm emekçi sınıf ve tabakaların esamisi bile okunmuyor gibi.
Kuşkusuz AKP ve saray iktidarı ve bu iktidarın peşine takılanlar bu kamlaştırmadan kazançlı çıkıyorlar. Bu durumu da iyi bildikleri için sürekli olarak milliyetçi ve dinci politikaları öne çıkarıyorlar. Kimi zaman AKP’yi iktidara ilk geldiğinde demokratmış gibi değerlendiren, sonradan dinci, gerici ve faşizan politikalar izlemeye başladı şeklinde görenlerin görüşlerine katılmamızın olanağı yoktur. İşi ta başından da bugün de AKP ve saray iktidarı aynı politikayı uyguluyordu her şey eşyanın doğası gereği işletildi ve bugünlere geldik dayandık.
Yukarda da söylediğimiz gibi toplumu iki kamp olarak düzenlemek isteyenler ve buradan politik hasatlar toplamaya kalkanlar politikalarını dinci, gerici ve faşist anlayışa dayandıranlardır. Çünkü bu anlayış karşıt görüşte olanların her türlü baskı ve yıldırma yöntemleriyle seslerini çıkaramaz hale getirmek için iktidara kolay bir olanak sağlar.
Şimdi AKP ve saray iktidarının kendisine karşı olan tüm muhalefeti virüs olarak değerlendirmesi de boşuna değildir. Öyle ya birileri için virüs denilmişse herkes bilir ki virüs sağlıklı bir bünye için zararlıdır. Bu yüzden de üstüne en acımasız bir şekilde gidip yok edilmesi gerekir. AKP ve saray iktidarı gibi düşünmeyenler virüsse onlarla hiçbir şekilde düşün alışverişi yapılamaz, tartışmaya bile gerek yoktur yani yok edilmesi gerekir. Bu nedenledir ki AKP ve sarayın despotik politikaları toplumun önemli bir kesiminde içinde yok edilmek de olsa olduğu gibi kabul görmektedir.
Bugün AKP ve saray iktidarı buradan yürüyerek kendisinin aslında ne kadar iyi olduğunu fakat muhalefet gibi bir virüsün olması yüzünden işin yolunda gitmediğini anlatmaya çalışması boşuna değildir.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz geniş emekçi kesimleri de virüsten dolayı ağır koşullara mahkum edilmiştir. İktidarın virüsle mücadele anlayışı haklı olarak iktidara muhalefet edenlerce eleştirilince Recep Tayyip Erdoğan’ın Nisan ayında bakanları ile yaptığı toplantıda, “Ülkemiz sadece korona virüsten değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır” demesi konuya iktidarın ne kadar tehlikeli bir yaklaşım içinde olduğunu açıkça göstermektedir.
Benzer örnekleri çoğaltmak olasıdır. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca CHP milletvekili için benzer bir yaklaşım gösterirken Ulaştırma Bakanlığı da benzer bir yaklaşımı Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul eleştirilerine karşı gösterdi ve “milletimize korona virüsten daha çok zarar” verdiği söylendi. Son benzer yaklaşımı ise Türk Tabipler Birliği için Bahçeli ve yardımcısı Semih Yalçın dile getirerek, “TTB, korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır” dedi.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi iktidar kendisine karşı kaldırılacak olan sınıf bayağının önünü kesmek için tartışmayı başka bir alana kanalize ederken sonucu gerçekten de çok tehlikeli olabilecek yerlere vardıracak bir politika gütmektedir. İktidara karşı yükselen eleştirilerin sahipleri tümden virüs ise onların yok edilmesi de gereklilik olacağı için toplumsal kışkırtmaların nerelere tırmandırılmak istendiğini anlamamak olası değildir.
Bir kez kendilerini başka yerde görüp her türlü eylemlerine haklılık kazandırma çabası içinde olan iktidar, muhalefetin her türlü eleştirilerini ve etkinliklerini topluma virüs gibi göstermesi ile karşı karşıya kaldığımızı açıkça görüyorsak iktidarın bu yaklaşımda elde etmek istediği muradı da iyi anlamalıyız ve her türlü yaklaşıma ise sınıf mücadelesi çerçevesinde karşılık vererek iktidarın zaten tükenmiş olan nefesini kesip demokratik bir şekilde bunları iktidardan bin an önce kesinlikle indirmeliyiz kesinlikle…