Yazan: Turgut Koçak 2 Haziran 2022
Yüzyıla yaklaşan çok partili sistem deneyimi birçok şeyi iyi hesap edip değerlendirenler için az zaman sayılmaz. İşte bu uzun zaman diliminde ülkemizdeki burjuva anlamda da olsa çok partili sistemin artık ayaklarının yere basıyor olması gerekir ama bu noktaya bugüne kadar bir türlü ulaşılmış değil. Çünkü ülkemiz koşullarında burjuva demokrasisinin bile işlerlik kazanmasını engelleyen nedenler bir hayli fazla. Bu yüzdendir ki bugüne kadar burjuva demokrasisi geçerlilik kazanmamış, zaman zaman rahatlamalar olmuşsa da yüz yıllık süreç içinde küçük bir gezintiye çıkarsa görürüz ki ya kısıtlı bir demokrasiye fit olunmuş ya da siyasal gericilik dönemi ağır basmış ya da faşizm koşullarında ülkenin demokrasi güçleri ağır bedeller ödemek zorunda kalmışlardır.
Türkiye sermaye güçleri, dış sermaye güçleriyle her anlamda işbirliği içindedirler. Bu yüzden de ülke başta işçi sınıfı olmak üzere geniş emekçi yığınları ağır sömürü altında tutulma zorunluluğu vardır. Yoksa çite sömürünün yürütülmesi sanıldığı kadar kolay işleyemeyecektir. Bu yüzden de egemenler ve egemen sınıflar adına iktidar edenler ya kısıtlı bir demokratik ortamla işlerini görecekler ya da koşulları biraz daha ağırlaştırarak siyasal gericilik dönemiyle bu da yetmiyorsa faşizme başvurulacaktır. Özetlersek Türkiye bu üç koşul altında bugüne kadar gidip gelen bir ülke olarak yönetilmeye devam edilmiştir. 12 Martlar, 12 Eylüller faşist dönemdir tamam da askeri darbelerin olmadığı dönemlerde de ya kısıtlı demokratik bir ortam ya da siyasal gericilik dönemi ağırlıklı olarak yaşam bulmuştur.
12 Eylül 1980 döneminin arkasından gelen bütün sivil iktidarlar ya çok kısıtlı burjuva demokrasisi koşullarında ya ağırlıklı olarak siyasal gericilik altında ya da dinci, gerici ve faşist sivil uygulamalarla yönetilmiştir. AKP ve saray iktidarı son dile getirdiğim yönetim biçimine en uygun iktidar dönemini ifade etmektedir. Buna bir de AKP ve saray iktidarının asıl istediği dinci, gerici, İslami devlet anlayışına uygun bir yönetimi oturtmakta zorluk çektiği ve gözünü bu yönetim biçimine diktiği için uygulamaları da oldukça sert geçmektedir.
Az değil, ülkenin 20 yıllık dönemi AKP ve saray iktidarı dönemidir. Ancak bu dönem demokrasi güçlerinin direnciyle elbette karşılaşmakta bu durum da AKP ve saray iktidarını deyim yerindeyse çileden çıkarmaktadır. Dolayısıyla uygulamaları da giderek hem ayrıştırıcı, hem saldırgan hem eşitliği takmayan, adalet madalet tanımayan bir anlayışla ayakta kalmanın hesabı hem de en açık şekilde uygulanmaya konulmaktadır.
Yukarıda belirttiğim gerçekliği gözlerimizin önüne serdiğimiz zaman demokrasi güçleri olarak isimlendireceğimiz kesimlerin de böylesi bir iktidarın karşısında konumlanmalarından doğal bir şey olamaz. Sözümüzü en anlaşılır şekilde söylersek nasıl bir davranış içinde olmamız gerektiğini de kısaca söyleyebiliriz. Demokrasi güçleri antifaşist cephede konumlanmaları bu hesaptan yola çıkarsak asla kaçınılamayacak görev olarak karşımızda durmaktadır. Ancak sosyalistler için sınır doğaldır ki buraya kadar çizgisi değildir. Bu mücadele sosyalistlerin iktidar mücadelesini de içine alarak bağlantılı bir şekilde bir üst noktaya sıçratılabilir. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken şey demokrasi mücadelesi verilirken demokrasi mücadelesini küçümseyici davranışlardan uzak durulmasıdır. Yoksa devrimbazlık taslayarak ve aradaki diyalektik bağı kopararak garip kuramsal çıkarsamalara yönelerek sağlam devrimci mücadele temelleri atılmış olmaz.
Öyle ki herkes seçimlere bel bağladığı ve en çok seçimler üzerinden yazıp çizdiği ve konuştuğu için bizler de konuya değinmek zorunda kalıyoruz. Türkiye’nin yaşadığı büyük krize karşın hala iktidarın aldığı oy yüzdesi bir türlü yüzde yirmilerin altına düşer görünmemektedir. Böyle olmasının nedeni çoktur fakat eğer yüksek yüzde sürerse ki sürüyor gözüküyor aradaki yüzde 10’luk hatta 15’lik fark bile milletvekilleri seçimlerinde olmasa bile türlü çeşitli oyunlarla hala Recep Tayyip Erdoğan’ı hile hurda ile de olsa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtabilir. Bu durumda da olmayacak şey değil tıpkı 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında 1 Kasım tarihleri arasında yinelenen seçim benzeri kurgularda bunların dağarcığında olabilir.
İşte bu yüzden bunlar bozguna uğratılacaksa ki uğratılmalıdır. Demokrasi güçleri olarak isimlendirdiğimiz yapıların işbirliği, güç Birliği ile bu engel aşılabilecektir, çeşitli bahaneler ileri sürerek aşılmasını zorlaştıran çıkışlardan uzak durulmalıdır.
Sonuçta da bunlara düşünemedikleri boyutta bir yenilgi tattırılmalıdır.