AKP VE AKP GERİCİLİĞİNE KARŞI MÜCADELE

Yazan: Turgut Koçak 21 Mayıs 2022

Ne zaman solda ciddiye alınacak bir tartışma başlatılsa hemen tartışmayı cıvıklaştırmaya yönelik düşünceler sürülmesi de ortalıkta fink atmaya başlıyor. Birileri birilerine düzen içi sol demek için sanki fırsat kollayarak daha devrimci ve en devrimce olmanın bizlere reçetesini sunuyor. Eh bu yaklaşım derinlikli bir öznellik taşısa da sonuçta bu yaklaşımda zokayı yutanlar da olmuyor değil hani.

Diyelim ki bizde ve herhangi bir ülkede gerici, faşizan kılıklı baskıcı bir iktidar var. Tabi ki de o ülkenin solda yer alan komünistleri de olacaktır. Ki o komünistlerin oluşturdukları partiler de çoğu zaman aynı çatının altında değillerdir. Böyle olmasının öğretisel (ideolojik) ve örgütsel farklılıkları olduğu gibi kimi taktiksel ve stratejik yaklaşımlarda farklılıklar olduğu içindir ki bu partiler birleşip tek bir parti çatısı altında toplanamıyor. Toplanmak için başka ülkelerde de bizim ülkemizde de çeşitli adımlar atılmadı değil adıldı fakat bu tür adımların hemen hepsi bildiğimiz nedenlere bağlı olarak başarısızlıkla sonuçlandı. Demek ki neymiş; masa başında birliktelik olmaz bu yönde atılan bütün iyi niyetli adımların yolu da cehenneme çıkarmış. Öyleyse eğer birlik sağlanacaksa mücadele içinde maddi koşulların ancak yakalandığında olurmuş bir kez bunu bir kenara not edelim.

Bütün bu gerçekliklere karşın herhangi bir parti kendisinin en iyi komünist partisi olduğunu kanıtlamak için küçük burjuva laf ebeliğinden kaçınması gerekir ama bu pek yapılamıyor niyeyse. Örneğin bizim ülkemizde şu an sonuna kadar kapitalist düzenden yana gericiliği, faşizan görüş ve uygulamaları kanıtlanmış bir AKP ve saray iktidarı söz konusudur. Bu iktidara karşı mücadele eden bir komünist partisi diyalektik anlayış gereği aynı zamanda da kapitalizme karşı mücadele ediyor demektir. Yani gerici ve faşizan özelliklere sahip bir iktidara karşı mücadele eden gerçek anlamda sosyalist partiler bilirler ki böyle bir iktidara karşı mücadele ederken aynı zamanda da düzene karşı da mücadele ediyorlar demektir. Örneğin bugüne kadar sosyalist yelpazede yer alıp da öyle ya da böyle mücadele eden partilerden her hangi birinin benim işim düzenle değil, gerici ve faşizan özelliklere sahip iktidardan kurtulmakla sınırlı demiş olduklarına bugüne kadar rastlamış değilim. Aynı zaman da bunun tersi de yani benim işim düzenledir gerisi beni ilgilendirmez diyen bir sosyalist partiye de rastlamış değilim.

Ancak iktidar mücadelesine bir bütünlük içinde yaklaşan komünistlere karşı bazı komünist yapılardan ısrarla şöyle bir yaklaşım getirilerek muhatabı belirsiz eleştiriler yapılıyor. Böylece de bizim işimiz düzenle deyip duran bütünlüklü yaklaşıma ters tutum içinde davrananlar var ki onların yaklaşımını değerlendirsek değerlendirsek kuramsal olarak sola fakat eylemli olarak sağa savrulmuş bir yaklaşım olarak görürüz.

Ülkemizde sık sık düzene karşı sözler edip iktidara karşı mücadele konusunda söyledikleriyle akıl karışıklığına neden olanların yarattığı hava çıkmaz ayın son çarşambasını işaret etmek gibi bir şeydir ki hem işçi sınıfının ve geniş halk kitlelerinin örgütlenmesinden söz edip de iktidara karşı mücadelenin küçümsenmesi noktasına çekilen politikalarla da sınıfın ve geniş halk kitlelerinin kolay kolay saflara çekilip örgütlenemeyeceğini de iyi bilmek gerekir. Şu an ülkemizde yaşam koşulları altında inim inim inleyen milyonlarca işçi ve emekçi yığınlardan söz ediyoruz. Bu ortamı yaratan kapitalizmi savunan aynı zamanda da en gerici ve faşizan anlayışa sahip bir iktidarın yapıp ettiklerini göstermek için yığınların baktıklarında ilk gördükleri şeye yani iktidara karşı mücadelede zaaf yaratacak kimi söylemlerin ne faydası olabilir ki?

Bize sorarsanız seçimlerle ilgili yaklaşımlar da böyledir aslında. Bir yanda seçimleri ne kadar önemsediklerini gösteren her bir şey yapılır fakat sonra dönülüp denilir ki bizim işimiz aslında seçimler değildir. Bizler bir sınıf partisinin durduğu yerde duruyoruz yani parlamenterist değiliz. Oysa yapılanlara baktığımız zaman dibine kadar parlamenterist olunduğu da açıkça görülmektedir.

Söylenen sözlere baktığımız zaman oldukça karmaşık görünmekte bu nedenle de devrimcilik anlaşılması zor bir şeymiş gibi yığınlar adeta söz kalabalığına boğularak yığınların anlaması bilerek ya da bilmeyerek zorlaştırılmaktadır.

Seçimlerin güvenliğinden de söz edebiliriz elbette. Ve zaten kapitalist sistemde kimse ama kimse seçimlerin eşit, adil ve de güven ortamında yapıldığını ileri süremez. Sürerse eğer bu görüş kapitalizmi ve sömürü sistemini yeterince kavramamak olur. Eğer en azından bir ölçüde de olsa seçimlerin güven içinde geçmesi sağlanacaksa tabi ki de oy kullanan geniş halk yığınlarının ne yatıklarından, nasıl yaptıklarından emin ve de örgütlü olup olmadıklarıyla da yakından ilgisi vardır. Yani yukarıda söz ettiğimiz bilince ve örgütlülük düzeyine ulaşmış yığınlar elbette daha güvenli bir ortamın da sağlanması görevini üstlenmiş olacaklardır. Durum bu değilse eğer milyonlarca oy bir yerden bir yere aktarılabildiği gibi kolaylıkla iktidar hanesine de yazılabilir.

Ama yazımızı bitirirken yine söylüyoruz. Kitlelere böylesine mücadeleci bir ruh kazandırılacaksa eğer seçimlerde dahil her türlü hak ve özgürlüklerin çiğnenmesine kadar varan say say bitmeyecek kadar çok konuları gündeme getirip geniş halk yığınlarının istemlerinden başlanarak onların politikleşmesi ve örgütlülüğünü de sağlamak gerekir.

Yoksa kimse komünistliği sol lafazanlık yaparak tekeline alamaz, almasının da olanağı yoktur.