Yazan: Turgut Koçak 14 Eylül 2020
Ekonomik bunalım hızlı bir şekilde kasırgaya dönüşmek üzere. Korona virüs salgını öyle bir yükselişe geçti ki artık en iyimser kimseler bile sağlık hizmetlerini ve bakanlığı sorgular oldular. Doğu Akdeniz’de ileri geri konuşmaların da nihayetinde sonu geldi ve iş gelip bir çıkmaza dayandı.
Hani bir de kredi tefecilerinin (kuruluşlarının) Türkiye’nin kredi notunu düşürüp durması yok mu işi iyice güvensiz bir noktaya getirip dayadı. Bu da ödemeler dengesinde de bir bunalımın kapıda olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemli sayılır.
Türkiye’de ekonomi başta olmak üzere her türlü sorunlara çözüm bulunamıyor aksine iş ötelenerek işin içinden çıkılacağı ya sanılıyor ya da bilinçli olarak zaman kazanmaya çalışılıyor. Oysa öteleme işi günü geldiğinde öyle bir basınç yaratır ki bu basıncın önünde setler metler dayanamaz. Uzun zamandır kapitalist sistem kendi doğası gereği bir çıkmazın içinde olduğundan günümüzde nereye el atarsa atsın kendisine bir çıkış yolu bulamıyor.
Biriktirilen ve çözülemeyen sorunlar nedeniyle finans konusu da çökmüş oldu. Kapitalizmin özünden kaynaklı çevre sorunları artık kaldırılamaz hale geldi. İklim değişiklikleri dünyamız açısından alarm verir hale geldi. Yaşanan fırtınalar, korona virüs gibi bütün insanlığı ilgilendiren yeni bir sorun artık işin eskisi gibi götürülemeyeceğini de bizlere apaçık anlattı diyebiliriz. Kimilerinin korona virüsle birlikte daha iyi ve paylaşımcı bir dünya beklemeleri ve sosyalizmin ayak seslerinin duyulduğu tanısının konulması ise bir kez daha boşa çıktı gibi aksine kapıyı çalan tehlike istikrarsızlık, ırkçılık, dinci gericilikle aşılanan yeni bir faşizm anlayışı şeklinde getirilip önümüze kondu.
Şimdi AKP ve saray iktidarının anlayışının ortaya çıkaracağı sonuçlara bakarsak şöyle diyebiliriz. Bundan böyle AKP ve saray iktidarda kalmak için çok daha sert önlemlere başvuracak, bu yüzden de Türkiye daha derin politik çalkantılar yaşayacaktır.
Halk acaba işin ayırdında mı diye soruyorsanız elbette ayırdında fakat karamsarlığı yüzünden bir metre önünü göremediği gibi ekonomi yönetimine de güven duymadığı halde bir türlü iktidarla köprülerini atmamaktadır. İktidarın tabanını bile korona virüs salgını tepetaklak etti diyebiliriz İktidar ise biriken sorunların üstesinden gelecek gibi görünmediği için korku, yoksulluk işte atılmalar arttıkça artıyor. Biriken sorunlar yüzünden karamsarlığa saplanmış olan kitleleri ırkçı, şöven tepkiler vermeye itiyor.
Bu tepkilerin ucunda sayıları 4-5 milyon arasında değişen Suriyeli göçmenler de var.
Bu kötü gidişten çıkışı iktidar başaramayacağına göre muhalefetin bir çıkış yolu gösterme başarısı söz konusu mudur diye soruyorsanız bizce bu sorunun yanıtı bir hayli zor. Pek çok soru soruluyor ve yanıtları ise doyurucu bir şekilde alınmak isteniyor. Evet, şu an ülkemizde kurtuluş için bir yol var ancak bu yol kitlelerin bilincinde daha pek aydınlanmış görünmüyor. Ortada demokratik hak ve özgürlüklerin çiğnendiğini, dinci, gerici ve faşist bir rejimin istediği gibi davrandığını görüyoruz. Karşı çıkanların hemen tamamına yönelik ise çaplı bir sindirme politikası uygulanıyor.
Daha önce yazdık. Cübbeli Ahmet bile, “Türkiye’de 2 bin selefi derneği var. Halen bunlar silahlanmaya devam ediyorlar.” Ve ekliyor: “İç savaşa hazırlanıyorlar… Birisi ‘şeyhim’ diye cihat ilan edecek, öbürü ‘mehdiyim’ diyecek. Birbirini öldürür bu Müslüman millet. Asker bunları vurmak zorunda kalacak. İzmir kaynıyor…” Bu durumda AKP ve saray iktidarının işbaşından gönderilmesi salt demokrasi, ekonomi, seçim vs. diyerek olası değildir.
Bu iktidarın karşısına toplumu daha dinamik olarak çıkaracak yol ve yöntemler bulunarak çıkılması gerekir ki bu da ancak ve ancak sosyalistlerin işi olabilir.
Yoksa AKP ve saray iktidarının geldiği nokta hemen herkesi yem olarak gördüğü noktadadır, o kadar…