Yazan: Turgut Koçak 31 Temmuz 2011
İnsanlar sanırlar ki, işbaşına gelen iktidar, gürültüsüz patırtısız iktidarlarını sürdürmek isterler. Bu doğru değildir. İktidarın olduğu her yerde gürültü patırtı vardır. Çünkü bir yanda amaçlarını yaşama geçirmek için iktidara gelmiş olan güçler vardır, öbür yanda da iktidarla çıkarları örtüşmeyen yığınlar. Bu yüzden de en durgun anlarda bile alttan alta kaynayan bir kazan söz konusudur. Bu kazan kimi zaman fokur fokur kaynar, kimi zaman da kaynadığı bilinir ama öyle dikkat çekici de değildir.
AKP’ye gelince?
AKP, iktidara geldiği günden bu güne kadar sürekli olarak toplumun bütün katlarında açıktan açığa duyumsanan krizler yaratmayı bilerek kendisine iş edinmiştir. Çünkü AKP bilmektedir ki, mecliste çoğunluğu almak ve hükümeti kurmuş olmakla iktidar olunamamaktadır. Oysa AKP, belli bir dünya görüşü olan ve dinsel eğilimleri ağır basan bir parti olup dünya görüşünü egemen kılmak isteyen bir partidir. Yürüdüğü yolda onun önünü kesecek en önemli güç; küresel sermaye olduğu için AKP bugün küresel sermaye ile şu ya da bu şekilde çatışmaya girmek yerine onunla can ciğer kuzu sarması olmayı seçmiş olan işbirlikçi bir iktidardır. Küresel sermaye ile olan ilişkisini gözden geçirdiğimiz zaman görürüz ki, AKP, bugün küresel sermayenin en güvenilir ve en gözde partisidir. Bu yüzden de zaman zaman ikircikli durumlar yaşansa da son 10 yıldır AKP’ye olan güven azalmamış aksine artmıştır. Küresel sermaye için paranın güvenliğinden daha önemli bir şey olmadığı için de AKP’nin amaçladığı eğilimler çok da derdi değildir.
AKP’nin istediği anlamda iktidar olması için bugünkü verilere baktığımız zaman dış güçler yani küresel sermaye şimdilik engel değildir. Şimdilik diyoruz, çünkü küresel sermaye için yarın AKP birinci seçenek olmaktan çıkabilir. İç dinamiklere gelince; AKP’nin istediği anlamda iktidar olmasının önünü kesecekolan güçler doğal olarak iç dinamiklerdir. İç dinamik güçler içinde AKP’nin önünü kesecek olan emek güçleri olmasına karşın, emek güçlerinin gerek sendikal gerekse politik bağlamda gerektiği ölçüde örgütlü olmaması nedeniyle emek güçlerinin AKP’nin önünü kesmesi şimdilik zor, hatta olanaksızdır. Bu durumda geriye kapitalist sistemin alışılmış kurum ve kuruluşları kalıyor ki, AKP’nin derdinin ve hedefinin büyük ölçüde bunlar olmasının nedenini de buralarda aramak gerekiyor.
Bugüne kadar iktidar olmuş sayısız burjuva partilerinin hedefinde ne kimi kurum ve kuruluşlar, ne yargı, ne ordu, ne de YÖK olmamıştır, Çünkü sözü edilen bu kurumların üç aşağı beş yukarı yüz yıla yakın bir süredir bir ölçüde de olsa burjuva anlamda bir oturmuşluğu söz konusudur. (Gerçi YÖK yenidir ya öncesinde de yerin tutan heyetler var) AKP iktidara gelmeden önce sözü edilen kurum ve kuruluşlarla görüşleri hesabıyla çatışır görünmekte bu yönde gözle görülür bir muhalefet ortaya koymaktadır.
İktidara gelince işler değişmiştir. Yargı sürekli olarak AKP’nin hedefindedir. Kimi idari tasarrufları yargı tarafından geri çevrilmekte, izlediği politik hat nedeniyle de kapatılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir kez kapatılma konusunda ipten dönmüştür. Bu yüzden de sürekli olarak yargı ile ilgili kriz noktasında ardı arkası kesilmeyen krizler yaşanmıştır. Bu krizi körükleyen de bilerek ve isteyerek AKP olmuştur. Çünkü AKP, böylelikle yargıyı sürekli olarak gündemde tutmuş, işi Anayasa değişikliğine kadar vardırarak değişiklikler gerçekleştirmiş ve yargıyı kendi istediği doğrultuda yeniden düzenleyerek kendisine karşı tehlike olabilecek boyutlardan çıkarmış idarenin istediği çizgiye çekmiştir. Yani AKP bunu sürekli kriz ve propaganda yöntemiyle başarmıştır. Aynı yönde politikalar yargıdan da önce YÖK için sürdürülmüş, YÖK’ü kaldıracağını savunan AKP, tersine YÖK’ü ele geçirip iktidarın hizmetine soktuktan sonra ise bu konuda hiçbir sözü kalmamıştır. Diğer kurum ve kuruluşların düşürülmesi o kadar zor olmamış, iktidar olmanın kolaylığı ile alışılagelmiş anlayışlar yerini AKP’nin anlayışına kolaylıkla bırakmıştır.
AKP’nin bu bağlamda en çekişmeli olduğu kurumsa hiç kuşku yok ki, ordu olmuştur. Ordu ötedenberi Kemalist ve laik bilinmekte bu yüzden de AKP iktidarına karşı bir engel olarak düşünülmektedir. Ordunun AKP iktidarına karşı bir engel olmaktan çıkarılması bu yüzden de AKP için yaşamsaldır. Dünden bugüne çekişmeyi bu bağlamda anlamakta yarar vardır. AKP orduya karşı başka gerekçelerle politika yürütemeyeceğine göre, onun için en iyi yol darbe yapacağı gerekçesidir. Bu yüzden de orduya karşı AKP’nin yürüttüğü kriz politikası bu gerekçe üzerinden yürütülmektedir. Üstelik bu gerekçe kamuoyunun diğer kesimlerinden de destek göreceği için AKP elini güçlendirmektedir. AKP’nin bu kervanına soldan katılanların da olacağını gözardı etmemek gerekir. Oysa solun hangi koşullarda darbe yapılacağını bilmemesi için bir neden olmamasına karşın kimi sol yapılar bu maddi gerçekliklere gözünü kapatmış durumdadır. AKP içinse bunun önemi yoktur. AKP kendi politikasının gereğini yapmaktadır. Yazın en sıcak günlerinde yaşanan bu YAŞ olayı ve kriz, AKP’nin önünde engel gördüğü her gücü etkisizleştirerek adım adım amacına giden yolun taşlarının döşenmesidir.
Sonuç;
AKP kriz yolu ile karşısına çıkabilecek her gücü belirli bir süreç içinde tasfiye etme politikası uygulamakta olup kriz yoluyla iktidarını pekiştirmektedir. Emek güçleri ne olacak diye soruyorsanız; emek güçleri şimdilik AKP için bir tehlike değildir, zaten emek güçlerinden gelecek muhalefet polis güçlerince gerektiği zaman kolaylıkla zaptı rapt altına alınabilmektedir..